Odin
merhabalar,

çok çoook uzun bir aradan sonra tekrar karşınızdayız. karşınızdayız derken imla hatası yapmıyorum, şimdi size bize ait olan o hikayeyi anlatayım. yıllar yıllar önce bu diyardan güzel bir kızla tanışmıştım. daha ilk konuşmamızda ona “benim kız arkadaşa ihtiyacım yok, yeterince kız arkadaşım var, seninle olursa ciddi bir ilişki için tanışmak istiyorum” demiştim, karşımdaki kadının “oha benle mi” demese de hoşuna gitmişti. başlarda fırtınalı, ortalarında yağmurlu ama her ne kadar olumsuz hava muhalefetiyle karşılaşsak da hep bir şekilde güneş tepemizde gülümsüyordu ve aşıyorduk. bu zorlukları beraber atlattığımızdan mı güçlendik de iyi bir çift olduk yoksa huy mu değiştirdik bilemiyorum. belki de artık hanımcı olmamdan dolayıdır, bunu da bilmiyorum. fark ettim de ben baya baya bilmiyorum, oysa bu sitede takılırken her şeyi bilirdim hof ya :/ neyse hava durumu diyordum, son iki yıl mı yoksa üç yıl mı (allah nazardan saklasın) ideal çift olarak devam ediyoruz. geriye dönüp arkamıza baktığımızda neleri aştık, neleri yendik, hatta ne acılarda beraber kavrulduk da unuttuk, hatırlamıyoruzdur. İlk tanıştığımızda yeni mezun işsizdim, o ise daha birinci sınıfı bitirmiş çömezdi. cebimizde üç kuruş parayla kalacak yerimiz yok, çadırda kalıyor, nerde ucuz yemek varsa oradan besleniyorduk. o tatilden yani ilk buluşmamızdan sonra hayatıma öyle bir şey oldu ki; bi kaç hafta sonra mesleğime başladım. ben mesleğimde pişerken o okulunu bitirdi. o okulunu bitirirken ben de alanımda şehrimin hatırı sayılır öğretmenlerinden oldum, kendi yerimi açtım. o atama beklerken ben kitaplar yazdım, hatta ondan da tasarım konusunda çok yardım aldım. maddi ve manevi birbirimizi çok destekledik, bugün bile gözümüz kapalı birbirimiz için tereddüt etmeden her şeyi yapabiliyoruz, karşımızdakinin isteklerine saygı duyarak hep onu destekliyoruz. neyse konuya geri dönmeliyim, konu o olunca dikkatim çabuk dağılıyor (:
İki yıl önce atanmasıyla da onun hayatındaki öncelik sırası tamamlanmış oldu. önce okul bitecek, güçlü bir kadın olarak ayaklar üstünde durulacak sonra da evlilik planları yapılacaktı. nitekim son iki yıldır planlar yapılıyor, son bir yıldır da ciddi bir birikim yapılıyor. şu anda yedinci yılımızı devirmeye doğru gidiyoruz, dönüp arkama baktığım zaman, bir kadın için ne kadar değiştiğimi, aslında ne kadar güzelleştiğimi görüyorum. ailem de bunun farkında olmalı ki hatunu benden daha çok seviyor olmalılar. annem daha bugün yemekte “x kızım beni aradı, doğum günümü kutladı , çok mutlu oldum” dedi. ben de ona “biliyorum, bana da söyledi” dedim gülümseyerek. o şu anda çalıştığı ile doğru yol alıyor, ben de gelecekteki yuvamızın bekçiliğini yapıyorum şehrimde. bir yazara yakışmayacak şekilde dağınık bir anlatım olduğunun farkındayım, belki de şairler bundan dolayı düz yazı yazmak yerine lirik eserler vermeyi tercih etmiştir. şimdi onları biraz daha iyi anlıyorum. duygu yüklüyken kalemin ne kadar güçlü olursa olsun, ihanetine uğruyorsun, ifade gücün daralıyor. yazımı daha da uzatmak isterdim ama olur da post yayınlanırsa anasayfanın içinden geçmek istemem.

özet geç ne anlatıyorsun sen diyenlere premium hizmet: seven bir adamın saçmalaması, okuyup zaman kaybetme.

bu arada güzel kadınım, yolun açık olsun. seni seviyorum.
ikizler
bismillahirrahmanirrahim diyerek giriş yaptım siteye. İlk başta eşimden sitenin açıldığını duyduğumda inanamadım. yok be dedim ama gerçekmiş. nasılsınız hanımlar beyler, sıhhatiniz afiyetiniz yerindedir umarım. yazarak bir şeyler anlatmayalı uzun zaman geçtiği için klavyede ellerim bile şaşırıyor şu anda yazdıklarıma. ay bazında baksak 2 seneye yaklaştı böyle bir durum yaşamayalı. olsun o kadar da. eskiden dağa taşa yazardım her şeyi. her gittiğim yerde bir yere bir şeyler karalar orada var olmaya çalışırdım. bu geçtiğimiz sürede ise altını çizmeye başladım. bir elimde cetvel bir elimde kırmızı kalem ne görsem altını çiziyorum. kendim için kendimin konuşması yerine başkalarının kelimelerinde ifade edilmenin rahatlığını yaşıyorum sanırım. yoksa orta yaşlarıma geldikçe dinginlemeye mi başladım? sanmıyorum. atamalı bir işte çalışalı 2 yılı bitiriyorum. ticaretin köpeği olan ben için atanmışlık zor becerdiğim bir iş olsa da iyi kıvırdım sanırım bu işi. süreç içerisinde evlendim üniversiteden beri hayatımda olan hanımefendiyle. evlendim ama hanımefendi de başka bir ilde çalıştığı için bekar hayatı yaşıyorum senenin 10 ayında. sporumu düzenli bir şekilde devam ettiriyorum. tabi pisboğaz yememi de. bu yüzden fiziksel olarak pek değişmesem de güçsel ve mental anlamda her geçen zaman daha da güçleniyorum. zorla çaya attığım şekeri bıraktırdı hocam. alıştım ancak şimdi de ne şekerli içiliyor ne şekersiz içiliyor bu meret. gezginimden sonra (bilmeyenler için üniversite hayatımdaki bisikletim, dostum, herşeyim), bir de mızrağım oldu. o da motosikletim. mızrağımla beraber iş yerine gidip geliyoruz, işten sonra veya haftasonları farklı şehirlere kaçıyoruz. o da bu yetişkinlik hayatımdaki dostum oldu. gezgine oranla biraz masraflı (benzin fiyatları :( )bir dost ancak ona göre de keyfi olan bir dost. bir de karavan gibi kullandığımız bir aracımız oldu bu sene. onunla birlikte de 7 şehir gördük. acemilik senemizdi onunla birlikte ancak baya keyifli anlar yaşattı bize. arabadan eskiden nefret ederdim hâlâ nefret ediyorum. ancak böyle karavan tarzı kullanabildiğim için biraz sempatim var. o yüzden o benim işime yarayan uzaktan bir akrabam gibi. arkadaş edinme yetimi kaybettim niyese. eskiden hayatıma senede en az 1 dost bir çok da arkadaş eklerdim ancak 2 senedir hiç dost ekleyemedim. edindiğim arkadaşlar da çoğunluğu mecburiyetten. niye böyle oldu hâlâ anlam veremedim buna. hâlâ birileriyle kavga etmedim, hâlâ aynı şarkıcıları keyifle dinliyorum, hâlâ hâlâ... bir sürü hâlâlar ve bir sürü yepisyeni şeylerle iki yıl geçmiş buraya gelmeyeli. hepinizi çok özledim ve seviyorum. biraz daha duvarı okuyayım bakalım millet neler yapıyor. bu şarkı eşliğinden hanım memleketindeki balkonumdan hepinize mutlu geceler... :)


thyke
her olayı" kadınlar ve erkekler" olarak genellemeyi bırakıp; karakterli insanlar ve karaktersiz insanlar, vicdan muhasebesi yapabilenler ve yapamayanlar, iyi davranışları baskın olan insanlar ve kötü davranışları baskın olan insanlar vs. olarak değerlendirmiş olsak, belki de sorunları arttırmak yerine çözüme dahi kavuşabileceğiz.

(*burdan bu cümle ile bihter ziyagil'e selam olsun.
* noktalama işaretlerinde ve ya herhangi bir kurala uygun olmadan yazmış isem düzeltiniz. öğrenmiş olmama vesile olursunuz.)
melihsen2
kayıt sildirme işi nasıl yapılıyor?öğrenci kartı yerine yök öğrenci belgesi geçer mi
Doctorwhoo
arkadaşlar artık biraz daha cinsiyetçilik yerine daha rasyonel mi düşünsek? yok kadın şöyle yok erkekler böyle. sıkmadı mı artık
Sanatçı
en güzel insan, kafamdan soru işaretlerini alıp yerine huzur koyan insan.
thor
küfür etmek yasak arkadaşlar. banlatmayın kendinizi. "şunu yapan bilmem neydir. bunu yapan şudur. " şeklinde bir kesim insana küfür etmek yerine size ters gelen bir durumu insan gibi argo ve küfür kullanmadan anlatabilirsiniz. küfür etmeden de anlatmak istediğinizi anlatabilecek zekaya sahip olduğunuzu düşünüyorum. ama ısrarla küfür edecekseniz lütfen şu adımları izleyiniz:

menü>çıkış>sekmeyi kapat> yeni sekme>twitter>yeni tweet
ikizler
sanki bu gece tarihler 2020'nin sıradaki gününe değil de 11 ocak 2017 ye atmış gibi. sabahında gezgin efendiyle süren 40 km lik gel.git yolcuğum tamamlanmış. akşamına çay ocağında çaylar içilmiş, sonrasında balkonda kar maskesiyle kitap okunmuş, üşüyen vücudumu güzel bir duşla ısıttıktan sonra kahvemi yudumlarken karşı binadaki yeşil, aksa kömür yazısına bakarak müzik dinliyormuşum gibi. anda ise bazı şeyler hâlâ aynı bazıları ise eksik bazıları ise bambaşka. yatakta oturmak yerine, ben dünyadaki 1.yaşımı kutlarken onun ise mezardaki 23. yılını kutladığı dedemden kalma, restore ettiğim ahşap şezlongda oturuyorum. kahvem yok, hiç yok, buklesi dökülen uzun saçım yok... şarkılarım var, hâlâ aynılar. zaman geçti içine yenileri eklendi, bazıları çıktı. ama hâlâ kalp ritmime ayak uyduruyorlar. aksa kömür yazan duvardan sektirerek izlediğim karanlık gökyüzü yerine, karşı binanın çatısından sektirerek izlediğim gökyüzü var. aynı karanlık oda farklı bir ilde var. kitaplarım yanıbaşımda tüm ihtişamı ile var. varlıklar ve yokluklar. yazamadığımız eksik yazılar, okuyamayan eksik dostlar. ama anda tek bir cümle var. geçmiş hiçbir yere gitmez, sadece cee eee yapmak için yüzünü sizden gizlemiştir. mutlu geceler dostlarım...
Sümsük
dolmakla ilgisi var. bardak taşmalı ki verecek birşeyin olsun. önce kendin suya kanmalısın. bahsettiğim şey bilgi ve yaşam doyumudur. gezip görmek para ezmek önemli fakat asıl doyumu getiren hissi yeterlilik diplomasını alabilmekle ilgili. bu nedir derseniz yaşamınızın toplam zamanının en az yüzde ellisini acı hissiyatı, yüzde on beşini gülme ve geri kalan otuzbeşlik kısmınıda uyuyarak geçirmeniz anlamına gelir. yemekleri ne ara yemeli derseniz bir yandan acı çekerken bir yandan çorbanızı için(acılı mercimek çorbası mmm enfes). hissi doyum öyle bir noktaya gelmeliki şahsında bulunan her su birikintisinin en derinlerine dalıp hayatındaki saçmalığın kaynağını bulman ve onu köfte yapıp yemen gerekiyor. sucukta olabilir kafanıza göre takılın. hani birgün oktay ustada çay içmek yerine paltomu sırtıma giyip(paltom yok yalnız) ağzımda bir sigara (sigarayı çoktan bıraktım) sırtımı güneşe dönerek ölümü beklemeyi, karizmanın dibine vurmuş bir halde başım gökyüzünde, gökyüzü göğsümde, göğsümde büyüyen güneş paltomun üstünde parlarken ölmeyi çok isterdim. çok şekil olurdu be ama ben yine çay içeceğim. güneşli geceler dilerim.
omuluarkadas
öğretmenlik bu mu cidden! ego tatmin etmek.
öğrenciyi sürekli azarlama çabası... oturarak cevap veren öğrenciye "sen şimdi ayaktasin dimi" demek
uykusu olan öğrenciye sınıfın ortasında"gece hayatın mı var" dmek ve bunu öğretmenler odasinda şu öğrencinin gece hayatı var diye söylemek ve diğer öğretmen arkadaşında onun babası yok annesi de pek ilgilemiyor zaten demesi !!!!
ne buu!! bu mu cidden. öğrenci kazanmak yerine var olan öğrencileri de kaybetmek mi amacınız.

ben bugün stajda nasıl öğretmen olunur değil nasıl öğretmen olunmaz onu öğrendim.
eğer ben bu okuldan mezun olup bu mesleğe başladığımda eleştirdiğim gibi bir öğretmen olursam yediğim her lokma ekmek haram zıkkım olsun bana.
burası meslek lisesi burda öğrenciler böyle demek değil ogretmenlik. meslek lisesi büyük lütuftur değerlendirmesini bilene.
Nunu 777
kamil koç turizm alman bir otobüs şirketine satılmış... otobüste yedigün (sarı kola) yerine kırmızı şarabı ne zaman içeceğimi düşünüyorum 😆
ikarus✨
bir şeyin kıymetini gerçekten kaybedince anlıyoruz. acı ama gerçek. tam 3 ay sonra, geçirdiği trafik kaza sonrasında, kullanılamayacak kadar kötü durumda olan kolunu bugün hareket ettirip kullanabildiğini öğrendim. artık yemek yerken kaşığını zor da olsa kendi tutacak, dişlerini fırçalamak istediğinde diş macununu fırçaya kendisi sıkabilecek.. daha da iyi olacak, inanıyorum. ama basit, rutin gelen şeylerin aslında hayatımız için ne kadar elzem olduklarını onların yokluğunda anlıyoruz. böyle durumlarda ne arkadaşlık ilişkileri, ne gönül meseleleri, ne iş güç para... hiç biri insanın gözünde olmuyor. sadece "sağlık olsun" gerçekten gerisi yerine konuluyor..
casualman
eskiden yaptığım gibi şuraya azıcık sitem atayım içimi dökeyim. o kadar bıktım ki insanların sahte yaşamlarından ve sahte şeylerden mutlu olup gerçekten gram anlamamalarından boş şeylerle uğraşıp boş bir hayat yaşamalarından diyeceksiniz ki bundan sanane öyle olmuyor işte o iş bizde yaşıyoruz bu dünya da mesela iş hayatımdaki insanlar veya hoşlandığım bir kız illaki birileri sürekli çıkıyor karşıma ve zararını ben görüyorum. hayatta hiç bir zaman yok like takipci kısaca sosyal medya umrumda olmadı başka insanların seveceği şekilde resimler çekinmek başka insanların beğeneceği sözler yazmak başka insanların ilgisini çeken profiller vs vs ha bundan da sanane diyeceksiniz bunca sahtelik içinde insanlar gerçek benliklerini unutmuş ve ben onlara doğru olanla gerçek olanla yaklaştığımda resmen kaçıyorlar saçma bir şekilde. bir kaç örnekle açıklayım geçen bir kadınla tanıştım cidden güzel şeyler hissettim ona karşı sadece dürüst oldum veya başka bir amaç gütmeden kartları mı açık oynadım evime kadar geldi tek düşündüğüm sadece yanında olmak o anki sıkıntısını ona unutturmakdı 1 ay sonra felan başka birisi daha çıktı karşıma ona da gerçek olması gereken şekilde davrandım sonuç 2 sininde en son söylediği casual sen çok iyi birisin deyip konuşmayı kestiler. diğer bir örnek erkek arkadaşım oldu bebelerle samimi olmak güzel bir dostluk kurmak istedim ben ne kadar dürüst olup onlara iyi davrandıysam onlar da bir o kadar kullanmaya çalıştılar beni ve en kötüsü bu anlattığım bu insanların hepsi beni salak yerine koymaya çalıştılar. herkesin dili farklı kalbi farklı konuşur olmuş ne adamlıktan ne insanlıktan anlayan kalmış boş ve sahte dünyalarınız da mutlu olmaya devam edin ben gerçek dünya da gerçek insan aramaya devam edeceğim. lafta bunları arayıp icraat de kendine ızdırap çektirenlerin yanında nasıl duruyorsunuz hala anlayamıyorum anlayamayacağım da. her neyse iyi döktüm içimi her zaman joker kartım oldun iyiki varsın omüdedikodu 😏
paranoiddd
fakültede dolaşırken (fen edebiyat) sınıflara yiyecek içecek çıkarmayın vs. yazılı kağıtlara dikkat ettiniz mi ? bugün onlardan birine bakarken koridor yerine kolidor yazdıklarını gördüm .. içinde edebiyat bölümünü kapsayan bir fakülte için utanç kaynağı
lecivert
omü bu bahar yılı en çok kimin gelmesini istediğimizi sormuş 3 hak vermiş bölük pörçük cevap vermek yerine buradan anket ile seçilenleri toplu olarak yazsak ve yüksek bir oran çıkartsak sizce de daha güzel olmaz mı?
bimecnun
jean valjean kurgusal bir karakter ve victor hugo'nun 1862 romanı sefiller'in baş kahramanıdır. ve bunu sefiller kitabını okuyanlar iyi bilir.bu zatı muhterem aç kalan yegenleri ölmesin diye bir ekmek çalar ve hapse düşüp 19 yıl kürek mahkumu olur .böylece olaylar başlar .roman biterken insan düşünüyor bu doğru yoldan ayrılmayan adamın yaptığı iylikleri söylememesi neden? romanın sonunda o da açıklanıyor ve iyilikler diyor karşılığını bu dünyada bekliyerek yaptığım şeyler değil diyor.gerçekten de öyle yani insan iyilik yapıyorsa içinden geldiği için yapmalı tabii bu içine konulmuşsa ama bu günümüzde de oluyor mu yani mesela tamam ekmek çalanlar o kadar uzun süre hapse atılmıyor ama iyilik yapanlar bunu söylemiyor mu veya bir yerlerde paylaşmıyor mu ? veya iyilik yapanlar gerçekten iyi olarak mı görülüyor yoksa enayi yerine mi konuluyor? düşündürücü .en iyisi iyilik yapmak ama karşılığını bu dünyada beklemeden mesela kimse göremesede yaralı bir kediye bakmak gibi veya sırf sokakta ihtiyacı var diye düşündüğün insana cebinde ki son 10 tl yi vermek gibi , velev ki o insan dilenciliği meslek edinmiş olsa bile . sonuçta elimizde temiz kalan pek az şey kaldı iyi ve adaletli olmak gibi .
iyikalplipsikopat
mecburi epifani

1 aydan uzun sureden beri yokum basima gelmeyen kalmadi nezarethanede yattim karakolluk oldum mahkeme kagidi geldi belki hapse giricem ve babamin hicbirinden haberi yok duysa belki sokaga atacak vuracak kiracak

zorlu bir sureci kismen atlattim mahkemeyi bekliyorum ve her an ani bir sey olmasindan ozellikle babamin ogrenmesinden korkuyorum tramva gibi kafamin icine isledi cogu sey.bu surecte neleri idrak ettim biliyor musunuz?

nefretim sadistligim ofkem hepsi egomun ilkel savunma mekanizmasindan kaynaklanan aptalca iradesizliklermis meger

en temel fizyolojik ihtiyaclarin baskasina sorulmadan giderilebilmesi, evimdeki ozgurlugum rahatim bos zamanim cok degerliymis meger

dostluk en degerli seymis meger.her seyinle guvendigin sevdigin bir dostun varligi en buyuk varlik yoklugu en buyuk yoklukmus meger

tam hayata bi nebze iyi bakarken, severken, tutunurken bunlarin basima gelmesi tam kendimi kesfederken bu sorunlarin cikmasi, tam her sey iyiye gidiyorken ayaga kalkarken bir yumrukla yine yerlerde surunen hale gelmem hayatin bana bunu yapmasindan biktim.ama iyi seyleri umut ediyorum.belki bu tokat beni ayiltir belki bu yumruk bir cikis noktasina yonlendirir diyorum

en azindan bu platformdaki cogu insanin sacma sapan ask mesk diyip insanlari dert etmesinin, o sunu demis bu bunu demis diyerek uzulmesinin ne kadar aptalca oldugunu, 1 ay oncesine kadar bazi konulardaki dusuncelerim acisindan cok aptal oldugumu ogrendim.

delirme noktasina geldigim oldu kendi kendime konustugum oldu her an intihar edesim oldu ama dostluk ve onun sevgisi, iyi ve yakin insanlarin zor anlarda birbirlerine kenetlenisi en buyuk tedaviyi bunda gordum.nefretten yoruldum ofkeden biktim kendimi olmadigim biri olmaya zorlamaktan nefret-vicdan azabi-duzelis-nefret dongusunden biktim ezik miyim yuce miyim umursamiyorum artik hicbir sey olamadigimdan canavar olmaya calisiyordum ama en azindan artik canavar olmadigimi biliyorum.hayat ne getirirse getirsin canavar olmayarak, nefrete ofkeye kapilmayan saf irademle saf kimligimle sevdiklerimin destegiyle ustesinden gelebilecegime inaniyorum.belki suana kadar hep yazilarimla ic kararttim ama bu yazdiklarimi biraz empati yapin anlamaya calisin ellerinizdekilerin kiymetini bilin ve en onemlisi kendinizle barisin kendinize saygi duyun ki ayaga kalkip curumek yerine yasamayi tercih edebilesiniz.
Gecede1uyku
mazeret sınavı yerine dekanlık sınavına girdim galiba
ikizler
gecenin geç sayılabilecek bir saatinde kütüphaneden çıkıp aheste aheste adımlarla ziraat fakültesinin önündeki e1 durağına doğru yürüyorum. yine en sevdiğim havalardan biri var bu gece. ceket giymesen üşünecek, ceket giysen tam gelecek hafif esen, soğuğa yakın serin bir hava. hani bir önceki yazımda bahsetmiştim ya balkonumu özledim diye. İşte tam oradaki gibi. bilmiyorum kaçınız gece 11 den sonra kampüsün içinde dolaştınız gönlünüzce ama size tek diyebileceğim. okul hayatınız bitmeden kampüsün 23 ile 06 saatleri arasındaki o havasını da içinize çekmeniz gerektiği. özellikle yaşam merkezi çevresi öyle tuhaf geliyor ki bana. gündüz milletin yemek için oluşturduğu kuyruklar, derslere gitmek için yoğun bir akış içinde olan kalabalıklar, dolu dolu ring durakları sanki hiç yaşanmamış, hiç yokmuş gibi oluyor. sanırım kütüphaneden geç çıkmamın dersten başka bir sebebi de kampüsün gece halini sevmem. şöyle bir göz gezdiriyorum da. keşke fotoğraf makinem yanımda olsaydı da gösterebilseydim size. bir gün getirirsem o güne nasip olur inşallah. bugün kütüphaneye bir arkadaşımla gittim. oturduğumuz masada elektrik olmayınca ben de elektrik olan bir masaya geçtim. ders çalışamam için iki şeye ihtiyacım var benim. biri notlarımı yazacağım bilgisayarım, ikincisi ders çalışırken müslüm baba veya eda baba dinleyeceğim kulaklığım. bu ikisi olmadan ders çalışamıyorum. baya esaslı konular çalıştım bugün. tamamen anlamaya çalışmadım. genel hatları ile anlayıp 6 sayfalık bir not çıkardım. bu notu yayayım da diğer gençler de bilgiye güzel bir şekilde ulaşabilsin değil mi. bir de imzamı çok sevdiğim için her yaptığım şeye atıyorum imzamı. çıkardığım notlara bile. vektör haline getirdiğim imzam her yere uyuyor zaten kolayca. bu güzel gecede ne çok ders muhabbeti yaptım değil mi. e1 yerine t1 geldi. ona binip gideyim bari. hepinize mutlu geceler dostlarım. gecenin tatlı serinliği kadar güzel bir gönül ile dalın rüyalara... :)
ikizler
saatler 23:00'ı gösterdiğinde yurduma daha yenice girdim. o saate kadar kütüphanede kalmak beni acıktırmıştı doğrusu. yurdumun en sevdiğim özelliği gelmişti aklıma kütüphaneden çıkarken. bir mutfağımız vardı ve biz istediğimiz saat istediğimiz şeyleri pişirebiliyorduk. sırf bunun için yurttan birkaç durak önce inip ekmek aldım. menemenimi hazırlayıp yemem yarım saatimi aldı. menemenimden arkaya da bir demlik çay kaldı. ben de kapattım tüm ışıkları. kendi başıma bir çay içeyim biraz da sohbet edeyim dedim. normalde bu saatler kahve içmeyi en çok sevdiğim saatlerdir. ama inanırmısınız daha 2 aydır ağzıma kahve koymadım. nasıl becerdim bunu ben de pek anlayabilmiş değilim. sanırım güneşin batışına, geceki yelin esişine hasret kalınca insanın aklına ne kahvesi geliyor ne de başka bir şey. son sıralar baya hasretlik çekiyorum sanırım. balkonomu özlüyorum mesela. şu mutfak olayını sanırım bir tek bana özel bir balkonla değişebilirim. kahvemi özlüyorum. her yudumumda içime işleyişini. yazmayı özlüyorum. elime klavyeyi aldığım anda sonu kocaman bir gülümsemeyle biten yazılar yazmayı. okumayı özlüyorum. okuduklarım azaldığı için üzülüyorum. bazen hayal ediyorum. gün 26 saat olsa da çalışmak zorunda olduğumuz saatler aynı kalsa ne olurdu diye. bence çok güzel olurdu ama o 2 saatimize de göz dikeceklerine adım gibi eminim. güzel olan şeyler varken neden o güzel olan şeylerin yerine korkuları, umutsuzlukları, çırpınışları koyarız onu da anlamıyorum. bir akışa bırakma meselesi bence. bir akışa bıraksak kendimizi her şey güzel olacak ama... 6. bardağım da bitip, eylem ablamız son şarkısını söylemeye başladıysa başka şeylerin vakti gelmiş demektir. hepinize mutlu geceler gençler. rüyalarınız bir kocaman gülüşlü görüşürüz busesi kadar güzel olsun...

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)