ceyrekmuhendis
size bir itirafta bulunacağım. ben çok geç okumayı öğrendim. 10 yaşındayken hala kekeleyerek okurdum. sınıfta en son ben okumayı öğrendim. ilk okuma yarışımda sadece 8 kelime okumuştum. 1 dakikada 8 kelime. bu beni çok kırmıştı. beni kıran şey aslında 8 kelime okuyuşum değildi bunu yeni yeni anlıyorum. sınıftakilerle yarışmak zorunda kalışımdı aslında. neden güzel okuyanlara pembe kurdale takılıyordu ki? daha küçücük çocuğa aşıladıkları şeye bakar mısınız? yemeğini paylaşmayı, arkadaşlığı, kardeşliği öğretmek varken yaptıkları şey buydu. ben hiç sevmezdim okulu. sadece her sabah babamla sobanın yanında annemin getirdiği tepsinin üstündeki haşlanmış yumurtayı ve çayı severdim sanırım. o zamanlar doğalgaz yok tabi. saat sabahın 6sı. kardeşlerim uyanmasın diye sessizce yaptığımız kahvaltıyı severdim. sonra servise yetişmek için acele acele hazırlanırdım. ama hiç istemezdim gelmesini. beni unutsada gitmesem derdim hep içimden. annemden korkumada söyleyemezdim gitmek istemediğimi. bacak kadar çocugun içindeki ikileme bakar mısınız? hayatı reddediyormuşum aslında bunu şuan anlıyorum. küçücük yüreğimle reddediyormuşum her şeyi. mesela ben çarpım tablosunu asla ezberlemedim. alfabeyi asla ezberledim. haftanın günlerini ezberlemedim mesela. ayları ezberlemedim. hocanın kurduğu bir cümleyi hatırlıyorum ve ben o cümleden nefret ederdim. hadi bunu bilene hediyem var derdi. nefret ederdim. neden hediye vermek için bir nedeni olsun ki insanın. neden? her öğretmenler gününde ona kalem alırdım. evet bunu bilerek yapardım. çünkü ögretmenimin en çok kullandığı şey kalemdi. annem çicek al diyordu. zaten her öğretmenler gününde masası vazolarla çiçeklerle doluyordu. hepsinide sınıfta bırakıyordu öğretmen. gerek duymazdım. ben hep içli bir çocuktum. bütün arkadaşlarım dertlerini bilirdim. oturur sohbet ederdim herkesle. anneme benim için o sınıfın annesi gibi demiş bir gün hoca. annem bunu o kadar gereksiz bulmuştu ki hatırlıyorum. sen anca milletin derdiyle ilgilen. notlara baksana derdi hep. öğretmen sınıfta en yardımsever arkadaşınız kim dediğinde benim adımı söylemeleri bana yetiyordu. ben bundan fazlasıni istemedim hiç bir zaman. ama beni ne annem anlardı nede bir başkası. benim derslerim hep kötüydü cünkü sınava çalışmayı anlamsız ve gereksiz bulurdum. sanki ders çalışırsam zehirlenecekmişim gibi hissederdim. normalleşip kendi kendime konuşamayacakmışım gibi. kendi içimde çok konuşurdum. cok geveze olup hiç susmayan ama kırıldığinı kimseye söylemeyen bir çocuktum ben. okulda òğretmen beni azarlardı. o kadar üzülürdüm ki bir kere bile gidip ne anneme nede bir başkasına anlatmadım. ilk defa burda anlatıyorum suan. bunu neden anlatıyorum bilmiyorum ama çocukluğumda hissettigim dışlanmışlığı bir işe yaramaz tembel bir çocuk oluşumu duşünup asla iyi biri olamayacağımı hissederdim. ben işe yaramazın tekiyim derdim. aslında şuan geri dönup baktığımda farklıymışım bu yüzden ait olamamışım hiç bir yere. hala öyle hissediyorum. 12 yaşındayken türkce ögretmenimın hayran kaldığı yazilar yazardım. ve ilk defa bir işe yaradığımı hissettigim yer kompozisyon dersleriydi. çünkü o derste kendim olabiliyordum. romanlar yazardım. hayatı sorgulayan denemeler. şiir yazamazdım benim şiirlerim bile hikaye gibi olurdu. ödüllerim vardır mesela... sanırım tek başarılı olduğum şey kalem kağıtla yaptığım şeydi. eğer hala okumayı bırakmadıysanız nereye bağlayacağım merak ediyorsunuzdur? zehirlendim. değistim. sıradan bir öğrenci olmaya basladim. iyi bir lise iyi bir üniversiteydi idealim. evet iyi bir liseye gittim. sonra ne mi oldu? önce aşık oldum. yazmayı bıraktım çünkü yazamıyordum. sonra aşk acısı çektim. iç dengemi bozdum. kendime katlanamaz oldum. üniversite 2.sınıftayım. artık elime ne kalem alıyorum nede kağıt. çünkü içime dönup bakamıyorum artık. sanırım bundan 10 sene önce korktuğum şey buydu....

Yorumlar

ceyrekmuhendis
@lenda emin ol böyle düşünebilen çocuklar kendi çok sonradan anlıyorlar.. ama isterdimki çevremdekiler daha cok anlayabilseydiler beni 😊