malifalitiko
@mayk hayırlı akşamlar. gece gece rahatsız etmek istemezdim, kapının anahtarını üstünde unutmuşsunuz acil bir giriş yaptım kusura bakmayın. varsa ücreti mukabilinde mavi tik rica edecektim.
firefly
bir insan nasıl bu kadar kötü birine dönüşebilir? uzmanımız koydu ne demek. her şeyi geçtim müslümanım diyorsun, adam masum bile olsa bir kızı evleneceğiz diye kandırıp zina yapmış. nasıl sahip çıkabilirsin böyle birine. inandığın hangi değerler seni bu kadar kötü yaptı?

https://mobile.twitter.com/ugur_akbulak_/status/13...
thor
sokağa çıkma yasağında etkinlik.

aşağıda yazılı cümlenin devamını getiriniz. kurallar şöyle:

eğer son yorumdaki cümle "ne yazık ki" diye başlıyorsa sizin yazacağınız cümle "neyse ki" şeklinde devam edecek. en yaratıcı olay döngüsünü yazanlara asgard ödülü verilecektir.

örnek olarak;
" neyse ki bugün dışarı çıkabildim."
"ne yazık ki yağmur yağdı. "
"neyse ki şemsiyem yanımdaydı. "
.
.
.

olay örgüsünün ilk adımını atıyorum.
"ne yazık ki tuvalette tuvalet kağıdı kalmamış."
Артем
zuzula ve çikimero cin kabilelerinin sponsorluğunda medyumluğa başladım her türlü bağlama büyüsü yapılır iletişim için gönderiyi beğenip 2 elham 1 fatiha okumanız yeterlidir..sevgiler saygılar
best regards
kriyos
pubg mobile'in düzenlediği 50.000₺ ödül havuzu olan pubg mobile kampüs şampiyonası için kendime iyi bir takım kurmayı planlıyorum. turnuva bilgilerine bu linkten bakabilirsiniz https://play.gll.gg/pubgmobile/tournament/46153a6c... veya internetten rahatça bilgi toplayabilirsiniz. turnuvayla ilgilenen , oyunu iyi bilen ve benim gibi takım arayan kişiler 05382448714 numarasından whatsapp yoluyla bana ulaşırsa sevinirim. ayrıca oyuncu istatistiklerime bakmak isteyenler için oyuncu id'm : 5145102463
miyav
merhaba. @mayk tarafından sahiplenildim. sevgiye ve şefkate ihtiyacım var. sitenizin evcil hayvanı olarak her an bir köşeden çıkabilirim. sevin beni olur mu?
~miyav
👑 Ef.
'sen efe'nin arkadaşısın di mi?' dedi. başımı sallayarak onayladım. 'efe anlatmıştır biz ayrıldık onla' dedi. 'vay be ben evde oturup kalemle mandalina liflerini tırnaklarımdan sökerken insanlar neler yaşamış.' diye içimden geçirdim ve acı acı gülümsedim. efeyi hala çok sevdiğini filan söyledi. 'ulan efe'yi dedem de sever, yakışıklı, zengin çocuk, beni sevsene.' demek istedim, diyemedim.gözleri dolmuştu, benimkiler de doldu.sonra toparlanmaya çalışarak her şeye rağmen gülümsedi. 'neyse saçmalıyorum işte. boşver beni. sen ne yapıyorsun? yürüyelim mi işin yoksa?' dedi.yürüdük. 'sen hep susuyorsun. anlatsana kendini' dedi.boşver manasında başımı salladım.gerçekten de anlatacak bir şey aklıma gelmiyordu.'ama gerçekten merak ediyorum. her insanın bir hikayesi vardır' dedi. karşılaşmadan önce 'ağzıma bakalım şu çubuk krakeri enlemesine sokabilecek miyim' diye bir deney yapıyordum ve karşılaştığımdan beri ağzımda enlemesine duruyordu o kraker.önce onu yedim. sonra bütün gücümü toplayıp, bütün samimiyetimle 'göğüslerin çok güzelmiş' dedim.

umut sarıkaya- sıfatsız
Le Petit Mami
İnsanlığın ilk dönemlerindeki toplum düzeninin anaerkil olduğunu yeni öğrendim. soy anadan kıza geçermiş. evlenildiğinde de erkek kadının yanına taşınırmış . hatta kabilenin, klanın lideri yaşlı bir kadın ya da onun seçtiği biri olurmuş.çok şaşırtıcı geldi bu bilgi açıkçası. hani hitler türk idi deseniz bu kadar şaşırmazdım.
omuluarkadas
yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
kopmaz kökler salmaktır oraya

kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
hipokratinyegeni
günaydın herkese. bu postun altına az bilinen ama güzel şarkılar bırakabilirsiniz. ben başlıyorum:

ikarus✨
bir şeyin kıymetini gerçekten kaybedince anlıyoruz. acı ama gerçek. tam 3 ay sonra, geçirdiği trafik kaza sonrasında, kullanılamayacak kadar kötü durumda olan kolunu bugün hareket ettirip kullanabildiğini öğrendim. artık yemek yerken kaşığını zor da olsa kendi tutacak, dişlerini fırçalamak istediğinde diş macununu fırçaya kendisi sıkabilecek.. daha da iyi olacak, inanıyorum. ama basit, rutin gelen şeylerin aslında hayatımız için ne kadar elzem olduklarını onların yokluğunda anlıyoruz. böyle durumlarda ne arkadaşlık ilişkileri, ne gönül meseleleri, ne iş güç para... hiç biri insanın gözünde olmuyor. sadece "sağlık olsun" gerçekten gerisi yerine konuluyor..
Дан БилзЭрхан
arkadaşlar 9 aylık bir kedimiz var ve max 10 günlüğüne bakabilecek birini arıyoruz. maması suyu kumu cartı curtu var zaten sadece 4 duvar içerisinde yanında biri/birileri olması yeterli. bu konuda yardımcı olabilecek olan varsa benden ona bir mavi tik gelir :)
ikarus✨
bir insanı kaybetmenin verdiği o çaresizliğin altında ezilmek... arkadaşlıklar kolay kurulmuyor, berbat etmek ise tek bir cümleye bakabiliyor. hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkına vardığın an hissedilen o panik hali...
dorttebirhukukcu
2014 yılında henüz 18 yaşında koca bir çocukken çok sevdiğim bir hocamızın ' benim dörttebir hukukçularım' hitabından esinlenerek dörttebirhukukçu olarak bu mecraya giriş yaptım. yolu yarıladığımı sandığımda artık koca bir çocuk değil omuzlarındaki yükleri taşımakta zorlanan küçük bir kadındım. dörttebeşhukukçu olarak buraları terk etme umudunda olduğum şu sıralarda çok düşünüyorum.' - eee sen neler yapıyorsun?' sorusuna verilen ' - okuyorum cevabının ' içinde ne çok mücadele barındırdığını, 'sizin için çalışıyoruz, her şey sizin için, sizin için yaşıyoruz' edebiyatı yapan ailemin neden bir kere 'nasılsın, hiçbir şey senden kıymetli değil'demediğini, yalandan da olsa mezuniyet günümde tebrik beklediğim dayımın ' o cübbe asıl annenin hakkıydı' demesinin kendimi nasıl değersiz hissettirdiğini; lafa geldiğinde arkadaş gibi olduğumuzu iddia edip sadece bütün sıkıntılarını üstüme kusmakla yetinen, kocasının aynı zamanda benim babam olduğunu unutan anneme ne kadar kızgın olduğumu.... herkesin sorunlarla başa çıkabilme potansiyeli aynı değil, şu sıralar içinde bulunduğum psikoloji derdimin çok olmasından değil bunlarla başa çıkamamamdan;kızgınlıklarımı, kırgınlıklarımı ardımda bırakamamamdan... 7-8 yaşındayken annemin kardeşimi eve gelen misafirlere - işte bu benim umudum diye tanıtmasını unutamıyorum mesela, ne için söylediğini hatırlamasam da -senden umudu kestim dediği aklımda... bizim için ne kadar çabaladıklarını, sıfırdan başlayıp ne kadar çok yol aldıklarının farkındayım, hep farkındaydım, 'yok'tan hep anladım. dünyaya gelmeyi ben seçmedim bana bakmaya mecburlar demedim hep yaptıklarının karşılığını vermek için yaşadım, onları hayal kırıklığına uğratmak en büyük korkum oldu, kendi hayal kırıklıklarımı hep sineye çektim. köpek gibi hep bir aferin bekledim. keşke biraz bencil olabilseydim, bu kadar yıpranmaz, güçsüz kalmazdım, belki o zaman 'hiçbir şey benden değerli değil' diyebilirdim. çünkü bir zaman sonra buna kendini inandırmak çok zor oluyor. dönüp baktığınızda hayatınızın 23 yılını ne kadar saçma sapan bir şekilde harcadığınızı, halden anlayan çocuk olmanın omzunuzda koca bir yükle dolaşmak demek olduğunu fark ediyorsunuz... eğer aranızda anne baba olanınız varsa çocuklarınıza sizin projenizmiş gibi davranmayın, başarısız olduğunda nasıl fark ediyorsanız başarılı olduğunda da fark edin; onlar için yaptıklarınızı, vazgeçmek zorunda kaldıklarınızı nimet gibi yüzüne vurmayın ... telafisi güç olabiliyor. size olan siniri, kırgınlığı size olan sevgisini, sizi kırma ihtimalinin korkusunu aşamadığından siz farkına bile varmadan bu hayata ancak ilaçlarla katlanabilecek hale geliyor...
Eyyup5502
beraber eve çıkabileceğimiz arkadaş arıyorum ?
kittyyy
saat 00.00 dan sonra resmî olarak bir yaş daha ekleyeceğim ömür haneme. ve bunca yıldır hayatımda değişen tek şey belki de yüzümdeki çizgiler ve sürekli artan bir sayı. kendime kattığım veya katmaya çalıştığım şeyler tabiki oldu ama kendimden silmeye çalıştığım şeyler daha daha fazla. bu yıl ki hedefim artık kendimi olduğum gibi sevmek ve insanlar benim hakkımda ne düşünürse düşünsün umursamamak. ki insanları tek bir cümlesiyle yada hareketiyle yargılamayan bir insan olmayı hiç sevmedim hayatta ve kendime de olmasını istemedim hiç. nefret ettim bu durumdan da oldum olası. çünkü mutlaka o olayın altından bir sürü başka olgular çıkıyor ve belki de haklı haksız, haksız da haklı çıkabiliyor. veya herkes haksız olabiliyor, bunun tam tersi de var tabi. bu saatten sonra kimseyi değiştiremem belki bende dahil. yaşayıp göreceğim artık ne kadar ömrüm kaldıysa. sadece tek bir isteğim var bundan sonraki hayatım için. bunda sonra kalan hayatımda ve ben yokken bu dünyada, tek bir insan dahi olsa onun aklında kalmak. gözümdeki yaş değil ama ruhunda ufak da olsa bir hatıra olarak kalmak. hatırlanmak.
and he lived happily ever after
milano'da çalıştığı bir sırada köylüler leonardo'ya (da vinci) bir torba dolusu dağlarda buldukları deniz canlılarına ait kabuklar getirmişler. 1480-1515 yılları arasında bu konuda not defterlerinde yazdıklarından anlaşıldığına göre de cidden adam kendi de dağlara gidip inceleme yapmış, kabuk örnekleri toplamış dağlardan. tabi ilginç bir durumla karşılaştığı için bir bilim adamı merakıyla hipotezler üretip yahut başkalarının ürettiği hipotezleri yanlışlayarak olayı mantıksal çerçevede açıklama gayretine girmiş. genel itibariyle insanlar bu kabukların dağlara nuh tufanı sayesinde geldiğini düşünüyormuş, bazıları da tanrı'nın insanları kandırmak için bir oyun oynadığını denizkabuğu şeklinde taşlar yarattığını aslında onların sadece taş olduklarını söylüyorlarmış yahut cidden denizkabuklarını orada yarattığını. ama bizim leonardo durur mu yapıştırmış cevabı, birincisi demiş: "İlk bulduğumuz kabuklar dağda denizden 600 metre yükseklikte ve diğer dağlarda da aynı seviyede yer alıyorlar; ama kutsal kitapta yazdığına göre bu tufan 40 gün yağmur yağması sonucu suları en yüksek dağın 10 arşın üzerine kadar yükseltmiş. madem ki sular bu kadar yükseldi neden dağın zirvesinde daha yükseklerde kabuklar yok da 600 metreden daha az seviyede yer alıyorlar? velev ki bu yağmur en yüksek dağın 10 arşın üzerine çıkardı su seviyesini; dünya küre şeklinde olduğuna göre sular merkezden her yönde eşit yükseklikte olacaktır ve artık suyun akabilecek bir yönü kalmayacaktır, yalnızca yukarı yönde gidebilir o da buharlaşarak, bu mümkün müdür? acaba tufan kutsal kitapta yazdığı gibi tüm dünyayı kaplamamış mıdır? yağmur yağarak oluşan bu tufan adriyatik denizinden 400 km içeride bulunan lombardiya'daki dağlara bu ağır ve suda batan denizkabuklarını getirebilir mi? kendileri gelmiş olsalar 400 km'yi 40 günde gelebilirler mi? ayrıca burada 4 farklı katmanda bulunan kabuklar var, buna göre farklı zamanlarda farklı tufanlar mı olmuştur? yalnızca kabuklarla da kalmıyor, nasıl oluyor da dağların yüksek zirvelerinde büyük balıkların kemikleri de bulunuyor? bu hayvanların denizden bu kadar uzağa tufan tarafından getirildiğine ısrar edenlerin saçmalığı ve aptallığı ortada. birtakım cahiller de tanrı'nın onları bir takım kutsal etkilerle burada yarattığını söylüyor; sanki biz boğaların yaşlarını boynuzlarına bakarak, ağaçların yaşlarını dallarına bakarak ve salyangozların yaşlarını yıl ve ay olarak kabuklarına bakarak anlayamıyoruz. bu kabukların ilahi güçlerin olası etkileriyle orada yaratılmış ve hala yaratılmakta olduğunu söylüyorsanız, böyle bir düşüncenin biraz mantık sahibi bir beyinde yeri olamaz, çünkü geliştikleri yılların sayısı kabuklarında yazılı ve büyükler ile yavrular bir arada görülmektedir. ancak onlar yiyecek olmadan büyüyemez, hareket olmadan da beslenemezlerdi -halbuki böyle bir ortamda hareket etmeleri olanaksızdı."

ressam, heykeltraş, mimar, mühendis; en önemlisi adam bilimadamı abi, bilim adamı. bu adama hayran olmamak elde değil.
gulmeksanayakisiyor
sadece herkesin okuduğu kitapları okursan, sadece herkesin düşündüğünü düşünürsün.
önemli olan hayata farklı şekilde de bakabilmek.
iyikalplipsikopat
ben ve aptal egom

1 aydir yazmiyorum 1 aydir kendimle daha barisik ve bir seyler yapmaya calismaya, "bir seyler yapablirim" demeye daha yakinlastim.degisiyorum kendimi taniyor kesfediyorum

yalnizken aciga cikan tum o guc hayallerim nefretim kotu tutkularim huysuz asik suratim karamsarligim kufurbazligim intihar egilimim komplekslerim iskenceli intikam hayallerim hepsi daha bir azaliyor arada acga ciksalarda eskisi gibi kalici olamiyorlar

sindirmeyi affetmeyi ogreniyor gecmisi defalarca dusunerek ust uste yasamiyor nefret yerine onarmayi duygular icinde bogulmak yerine hayati seciyor gibiyim

gelecek kaygisi, kendimi kesfedip gelistirememenin vicdan azabi, okulumun seneye uzayacak olmasinin ailevi baskisi ve psikolojimi tam duzeltmeye calisirken tek bir darbetle daha kotu hale getirme potansiyeli, yillarca yasadigim hayal aleminden gercek dunyaya gecmekte zorlanmam, icimde kendimi kanitlamak isteyen guclu oldugumu gostermek isteyen beni uzenlere aci vermek isteyem psikopat yonum falan olmasa yasam mukemmel diyebilirim

bir yanim sevdigim bir is samimi dostlar ve durust neseler eglenceler isterke n bir yanim yuksek mevkiler saygidan
ve korkudan ayakkabilarimi open koleler luks yasam propagandalarla yalanlarla insanlari yonlendiren bir guc istiyor icimdeki iyiyle kotunu vicdanliyla vicdansizin tutkuluyla vicdanini secenin catismasi diyebilirim

ben nelerde basariliyim.neler yapip hayatta kalabilirim sorusunu son sinifta soracak kadar geride olsamda kendimde inandigim seyler var bunlari kullanabilmeyi cok istiyorum hayatta kalabilmek icin benim icin gelecek biraz korkutucu biraz heyecanli birazda sikintili ama hayat geciyor tadini cikatmaya bakiyorum sizde bunu yapin affedin kosullanarak dusunmeyin kesin konusmayin aklinizi ozgur birakin baskalarinin size cizdigi profillrre inanmayin videoyu izleyin hak vereceksiniz


Eleni
sınav haftası kimileri için bitti (mesela benim için frank), kimileri için de devam ediyor(kesinlikle ben değilim.). bu süreç boyunca balık istifi olan ringlerden (r-11 işte) gına gelmişti. sınava yetişmen gerekiyor ama tüm ringler dolu, sen bir sonraki gelene binerim diyene kadar bir sonraki ring gelmiştir ve o da dolu. ring mi sana binecek, sen mi ringe bineceksin orası muamma.(ne büyük hüsran; anlatılmaz, yaşanır frankcım.) en son sınava geç kalacam korkusu ile, hani sınava çok çalışıp yapabileceğinden ve heyecan ile soruları görmeyi arzuladığından değil,(zaten sallamasyon devreye giriyor, hem de istemsizce.) sadece bir umut düşük de alsam gireyim de kıl bir hocaya denk gelip “finilimi girmi ivlidim” demesinden çekindiğin için ağzına kadar dolu olan ringe binmeyi hedefler(gerçekten yetenek işi.) ve gelen ringe popon dışarıda kalsa bile binmeye çalışırsın. bindikten sonra çantayı arkaya alıp kaba eti sağlama alma kısmını es geçiyorum tabii. havalar soğuk diye bir nebze de olsa çekilir durumdadır bulunulan kalabalık. İğne atsan, yere düşmemesi sana batmaz. 1. durak, 2. durak, 3. 4. 5. 6.(ineceğiniz yere göre değişir.) derken ringten iner, suni teneffüs yapılmış da hayata sudan çıktıktan sonra ilk defa gözlerini açmışsıncasına derin bir nefes almışsındır.(gökyüzü doluyor ciğerlere.) sonrasında adım adım sınavın bulunduğu sınıfa yürüyorsun ve gözlerin boş bir yer arıyor. o da ne? yine hüsran, feryat figan bu kalbim. boş yer bulabilene ne ala. bulamayanlar ise diğer sınıfa yol almak zorunda. zorunda da zaten ring beklerken yeterince geç kalmışsın, üstüne bir de bu ama yapacak bir şey yok. “tabana kuvvet öğrenci!” dedikten sonra bir diğer sınıfa doğru seri bir şekilde varma çabasına bürünmüşsündür. gözlerin sınıfın önüne gelince kapanmış ve “hadi be, hadi boş bir yer olsun.” demiştir. sınıfa girdin mi? girmedin henüz çünkü gözlerin kapalı. önce bir aç da düşme. açtık gözleri, sınıfa girdik. onliyyuuuuu.. “boş yer var lan.” çığlığı atarsın, bir şartla. İçinden atacaksın, yoksa deli bu bakışlarına maruz kalırsın. boş yere oturur oturmaz, hoca gelir. (erken gidenler ne de şanslı!) sınav kağıdını dağıttığı ilk birkaç dakika “neredeyiz?, burası neresi?, neyi?" soruları ile cebelleşmiştir beynin. o minik şokun ardından yallah bismillah diyip sallamasyona başvurursun. (bu zaten belliydi frank, söylemiştim en başta.) bazen sallamasyonun yeterli olmaz, sorunun aynısını yazıp cevap gibi görünmesini sağlarsın. çanlar çaldı hem de bizim için. sakin olun, sakin. çanı seslendiren gözetmen hocanın “çıkmak isteyen çıkabilir.” cümlesi. atlı kovalıyor ya herkesin arkasından, millet apar topar hocaya yönelmiş ve kağıtları vermeye çalışıyordur. ama bir dk, bir dk, lan van münit dedik. genelde bir şeyler almak için sıraya girilirdi, n'oooldu? neyse. verdin kağıdı çıktın, süreç bitti. eve gitme aşamasını da anlatmayalım ama değil mi.

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)