Артем
“secret” kitabını yazan ünlü kuantum fizikçi kuzenim kuartyom parçacık
thor
@artyom 'un her fotoğrafı beğenen emmoğlu likeyom.
bimecnun
jean valjean kurgusal bir karakter ve victor hugo'nun 1862 romanı sefiller'in baş kahramanıdır. ve bunu sefiller kitabını okuyanlar iyi bilir.bu zatı muhterem aç kalan yegenleri ölmesin diye bir ekmek çalar ve hapse düşüp 19 yıl kürek mahkumu olur .böylece olaylar başlar .roman biterken insan düşünüyor bu doğru yoldan ayrılmayan adamın yaptığı iylikleri söylememesi neden? romanın sonunda o da açıklanıyor ve iyilikler diyor karşılığını bu dünyada bekliyerek yaptığım şeyler değil diyor.gerçekten de öyle yani insan iyilik yapıyorsa içinden geldiği için yapmalı tabii bu içine konulmuşsa ama bu günümüzde de oluyor mu yani mesela tamam ekmek çalanlar o kadar uzun süre hapse atılmıyor ama iyilik yapanlar bunu söylemiyor mu veya bir yerlerde paylaşmıyor mu ? veya iyilik yapanlar gerçekten iyi olarak mı görülüyor yoksa enayi yerine mi konuluyor? düşündürücü .en iyisi iyilik yapmak ama karşılığını bu dünyada beklemeden mesela kimse göremesede yaralı bir kediye bakmak gibi veya sırf sokakta ihtiyacı var diye düşündüğün insana cebinde ki son 10 tl yi vermek gibi , velev ki o insan dilenciliği meslek edinmiş olsa bile . sonuçta elimizde temiz kalan pek az şey kaldı iyi ve adaletli olmak gibi .
Mona lisa
bugün kitap fuarına gittik. bir yazara rastladık, kitaplarına baktık. sonra orda iki tane lise öğrencisi vardı. ayak üstü konuştuk yazarla, bu arkadaşlar yazarla konuşmaya gelmişler, bizimde resim okuduğumu öğrenince edebiyat, şiir, resim ilgili olduklarından bizim yanımıza gelip kendi yazdıkları şiir kitabını hediye etmek istediler. ayak üstü konuştuk, meğer çocuklar 5 - 6 kişilik arkadaş grubu imiş birlikte şiir yazıp bunu kitap haline getirmişler. fuarda vakit olmamıştı, fuardan sonra bakayım dedim.o kadar mükemmel yazılmış ki emek göstermişler, özenmişler ve çok yeteneklilerdi. bunu faaliyete geçirmeye çalışıp uğraşmaları ne kadar güzel birşey o kadar taktir ettim ki.çok güzel değil mi? geleceğin çocuklarından çokta ümidi kesmemek lazımmış.
ogretmenbey18
bizler hasretin kitabını yazarız.
biz yazarak yaşayanlar...
kendimizi kelimelerimizden tanırız. mesela ben " özlem" kelimesini daha nadir kullanırım.
çünkü 'hasret' var...
bir de nazım'ın bir sözü var nerede duysam yerimden sıçrarım:
"herkese selam; sana hasret..
@ogretmenbey18
Zeze
bundan 3 yıl 8 ay önce ahmet hamdi tanpınar’ın şiir kitabını almıştım. açıp ‘ ne diyorsun sen ahmet ya ‘ deyip kapattım, beğenmedim, okumadım.
bu yaz o kitabı tekrar açtım. ’ ahmet sen neler demişsin öyle ya ‘ diyerek okuyorum. hatta okumuyorum sadece, onunla konuşuyorum. üstü yazılarla doldu. şiirin sonunu beğendiysem sonraki seferde başı bitiriyor beni. orası etkiliyor. sanki bi şiire farklı yaşanmışlıklar sığdırmış. tecrübeler galiba bu. ben de her yeni tecrübemde şiirin başka mısrasında buluyorum tabi kendimi. bu zamanda kendinle aynı fikirleri paylaşacağın, beynini açacak dost bulmak zor tabi, sağolsun şimdilik tanpınar var. galiba böyle şairlerimiz olduğu için şanslıyız.
ladylazarus
nabokov' un önerisiyle, dr. jekyll and mr hyde ı okudum. nasıl bu kadar geç kalmışım ! ondan sonraki tüm kitap ve filmlerin, bilhassa kafka' nın dönüşüm kitabının ilham kaynağı bana kalırsa. aklıma gelen ilk eserlerden biri de coelho' nun ' şeytan ve genç kadın ' kitabı oldu. şöyle bir bölümü var ki yıllardır aklımdan çıkmaz satırları :

'' leonardo da vinci ' son akşam yemeği ' isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı. iyiyi isa ' nın bedeninde, kötüyü de isa ' nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde o ' na ihanet etmeye karar veren yahuda ' nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı. resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. bir gün bir koronun verdiği konser sırasında korodokilerden birinin isa tasvirine çok uyduğunu fark etti. o'nu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız eskiz çizdi. aradan üç yıl geçti... ' son akşam yemeği ' neredeyse tamamlanmıştı, ancak vinci henüz yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı. leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı... günlerce aradıktan sonra leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.. leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi, zira artık eskiz çizecek zamanı kalmamıştı. kiliseye varınca yardımcıları adamı ayağa diktiler. zavallı başına gelenleri anlamamıştı. leonardo adamın yüzünde görünen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu. ressam işini bitirdikten sonra sarhoşluğun etkisinden kurtulan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi : ' ben bu resmi daha önce gördüm ' ' ne zaman ? ' diye sordu ressam. o da şaşırmıştı ! ' üç yıl önce.. elimde avucumda olanı kaybetmeden önce.. o sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni isa' nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti.. '

iyi ve kötünün yüzü aynıdır.. her şey insanın yoluna ne zaman çıkacağına bağlıdır. "

bu da tanıdığımız en sevilesi hyde olan durden' dan, iyi uykular müdavimler.
ikizler
bugün size bir mekandan bahsedeceğim. burası benim istediğim tüm özellikleri barındıran bir yer. muhabbet edebileceğiniz güler yüzlü çalışanların olduğu, ne tenha ne çok kalabalık, arkadaşlarınla gelip güzelce muhabbet edebileceğiniz, çay,kahve içebileceğiniz, oturup güzelce ders çalışabileceğiniz, kitabınızı okuyabileceğiniz, yazın sepserin kışın da sıcacık olan bir kitapevi burası. "tdv samsun kitabevi". burası samsunda çay ocakları hariç müdavimi olduğum tek mekan sanırım. her müsait olduğumda soluğu burada alıyorum diyebilirim. gelip kitabımı okuyorum, ders çalışıyorum, bir şeylerle uğraşıyorum. ben de burayı keşfedeli 2 yıl oldu aslında. bir gün bir arkadaşımı görmüştüm burada. yanına girmiştim hoşuma gitmişti o an için. ama asıl müdavimliğim bu senenin başında başladı. boş oldukça kaçıp kaçıp geliyordum buraya. vize, final ne varsa burada çalışıyorum. zaman geçtikçe çalışanlarla da iyice ahbap olduk. artık kitapevi benim oldu gibi. çayımı falan kalkıp kendim alıyorum bazen. yakında bakarsın satış yapmaya bile başlarım. bir tarafı kafe bir tarafı ise kitapevi. beni de çeken noktası orası zaten. bir sürü kitabın arasında rahatça takılabiliyorum. canım sıkıldıkça kalkıp dolaşıyorum rafların arasında. mezun olduktan sonra da özleyeceğim yerlerden birisi olacak kendisi. bakarsın mezun olduktan sonra da samsunda kalırım da ayrı da kalmam buradan ha. ne dersiniz?... :)
ladylazarus
bugün, eski ve büyük bir arkadaşımın çıkardığı kitabı gördüm. kendisiyle uzun süredir konuşmuyordum, yıllar evvel kitap çıkarmak istediğinden söz etmiş, bana da kitabında kullanacağı birkaç metni göstermişti. kitabı görünce kendim çıkarmış kadar sevindim ve bu bana ilham verdi. birkaç yıl önce hayal olan bir şeyi gerçek kılmayı başarmış. en kısa sürede edinip okumayı düşünüyorum kitabını. umarım ben de gerçekleştirebilirim bu hayali. tabii çok okumak, çok çalışmak gerek, o tam bir entelektüel çok iyi bir iş çıkardığına eminim. bugün tebrik etmek için hemen numarasını buldum, eski bir arkadaşımla da yeniden iletişim kurmuş oldum bu vesileyle. biraz duygulandım 😿

youtube da habire karşıma sincap karameli çıkartıyor. üzüntüden, anne şefkatinden öleyim mi istiyorsunuz ?? bebişler, kolu kırık sincap karameller.. 😿

ve cengiz özkan sen ne güzel bir adamsın



Zeze
birgün konuşuyoruz..
ben : cahit’in kitabını alacaktım ama hangisi alayım karar veremedim o yüzden almadım ya 😣
bir zaman sonra...
o : 👇🏻
(çook teşekkür ederiim) @gamsizbaykus
and he lived happily ever after
İnternet üzerinden kendisini rahatsız edenler hakkında (aslında burada beni kastediyor) hukuki işlem başlatacağına dair paylaşım yapıyor ama basılan kitabının parası verilmediği için 'köprüyü geçene kadar bir şeylere katlanmak zorunda olmak' diyor. kendisine hiçbir hakarette bulunmadığım halde böyle bir paylaşım yapabiliyor ama konu parasını vermeyen yayıncılara gelince onların bilemeyeceği göremeyeceği anonim bir hesaptan 'götlaleleri' demekle yetiniyor. yayıncılara gücü yetmiyor herhalde arkadaşın. bakın, her şeyine bahse varım ki ortada böyle bir kitap yok.
alpheratz ✨
kitaplarda, filmlerde, dizilerde bu elalemin adamı bizim gibi bu gece erken uyuyayım diyim 04.15'te uyanık olmayıp sabah 7-8 sularında pamuk gibi uyanıp besleyici kahvaltısını yapıp koşusunu sporunu yapıp işine gidiyor. üstelik sosyal hayatı da oluyor geliyor kitabını okuyor. gün bunlara 24 saat değil mi lan? biz ne zaman bu evreye geçeceğiz arkadaş?
anonim
arkadaşlar denizevleri'nde adalı kitabevi kafe var, belki biliyosunuzdur. kitabınızı okuyup, ders çalışabileceğiniz aynı zamanda da arkadaşlarınızda, sevgilinizle vs güzel vakit geçirebileceğiniz, günümüzde benzeri zor bulunan bir yer. ve o güzel kitabevi maddi yetersizliklerden dolayı kapanıyor. size hadi para toplayalım falan diyemem belki ama gidip bi kitap almanızı isteyebilir ya da starbucks ve benzeri yerlerde vakit öldürmek yerine kitap kokusunu içinize çekerek çayınızı yudumlamanızı tavsiye edebilirim. en azından bir kez gidin, ilk fırsatta gidin. orayı kaybetmeyelim!
not: ben de sizin gibi öğrenciyim, burdan hiçbir maddi kazancım yok sadece o mekanın kapanacak olmasına çok üzülüyorum ve bir şeyler yapmak istiyorum.
not2: yukarı yazmayı unuttum, bisiklet de kiralayabilirsiniz. :)
maestro
uzun bir aradan sonra herkese merhabalar. hiçbirinizi özlemedim bu arada. neyse bugün ziraat fakültesinin önündeki kamelyalarda sait faik abasıyanık'ın lüzumsuz adam kitabını buldum. onu ordan aldım şu an bende. kitabın sahibi admin aracılığıyla bana ulaşabilir veya kitabı bana hediye edebilir. hepinizi en zor vizenizden öpüyorum esen kalın
anonim
bir taş at.
bir taş daha at.
bir şiir ateşle.
bir yumruk yükselt.
sesini yükselt.
...el hac malik el-şahbaz
malcolm x

şehit edilişinin 52. yıldönümünde malcolm x'i rahmetle anıyorum. tanımayanlar lütfen araştırsın kitabını okusun filmini izlesin.
ucuncunesilsaglikci
bugün abim evden biletini ayarlamak için çıkınca odasına gittim. parfüm kokusuyla doluydu odası, bayağı bi ağladım orda. sonra aldım kağıdı elime birkaç bir şey yazdım ona ağlayarak. cümleler takıldı kaldı hepsini yazamadım, ki zaten ne kadar yazarsam yazayım hep yarım kalacaktı. neyse işte, notu kitabının arasına koydum. umarım bu sefer burdayken bulmaz notumu. ve de unutmayalım ki:bu ayrılıklar ayrılık değil!
anonim
yanlış hatırlamıyorsam eğer 9 ocak pazartesi öğlen 2 civarı üniversiteden gara giden tramvaydaydım.İlk gördüğüm boş koltuğa yöneldim çantamdan mehmet genç rotasız seyyah kitabını çıkardım okumaya başladım o sırada önümde dikilen arkadaşında kitap okuduğunu farkettim (askeri yeşil mont,siyah bot,siyah hafif taşlanmış pantalon tarif edebileceğim...)yüzüne bakmak istedim bakamadım ama içimin nasıl ısındığını tarif dahi edemiyorum o günden beri gözümün önünde aynı anlar... son çare buraya yazmak oldu umarım sende kırk yılda bir de olsa bakıyorsundur buraya
benderimki
hep hedeflerim, hayallerim oldu bu zamana kadar. yapamayacağım şeylerin hayallerini kurmadım. ulaşamayacağım hedefler koymadım önüme... şuan gerçekleşmesini istediğim hayalim bir kitap yazmak. çok deneyimlerim oldu. sonra yarı da kaldı. kendi kendime dedim ki kim senin kitabını ne yapsın... düşündüm ve kendi kendime bir daha dedim ki ama o senin hayalin ve sen yapamayacağın şeyin hayalini kurmazsın. şimdi yapmak zorunda değilsin. hayalinden vazgeçme dedim. belki ilerde bir şiir kitabıö olur. kapağını benim tasarlayıp çizdiğim kitabım. daha yazmaya başlamadan her gün yeni bir isim bulduğum kitabım... aklıma estikçe yazdığım şiirlerim var mesela bir de şiir defterim. ama o deftere her şiirim giremez. girmesi için çok zaman geçmesi lazım. benim yazdığım şiiri unutmam gerekir, elime alıp okuduğum zaman beni anlatmalı, yaşamam lazın o şiiri. kime hangi duyguyla yazdığını hatırlamam lazım. hatırlayamazsam giremez o deftere. sadece yazdığım şiirler arasında kalır... hayallerim için küçük adımlarım küçük birikimlerim benim şiirlerim:))
anonim
düşünsenize şimdi böyle gölün hemen kenarında ağaçtan bir eviniz var... yağmur yağıyor sessizce en güzelinden sizin için.... sonra siz şömineyi yakıyorsunuz.... en sevdiğiniz kitap elinizde hemen yanınızda da sıcacık harika bir kokulu kahve... ateşin o çıtırtı sesi içinizi ısıtıyor bir yandan, ama camınıza vuran yağmur damlalarıyla içiniz ürperiyor.... ve siz kitabınıza öyle odaklanmışsınız ki bir yandan kahveniz soğumaya başlamış, ama onu bile umursamıyorsun... çünkü her şey o kadar huzurlu ki sen çok mutlusun..... işte bunların hepsi gerçek olamayacak kadar güzel şeyler....☺☺☺
yazarfencelebi
(bu bir öneri yazısıdır)
önceki yazımda birinci sınıf kardeslerime biraz tecrübe paylaşmaya calismistim. simdi aklıma gelen birkaç şey daha söyleyeyim musadenizle.
1) öncelikle samsuna yeni gelip aksama kadar yurtta yatarsaniz hiçbir şey elde edemezsiniz.
2) yurtta olduğunuz zaman da kitap okuyun, sohbet edin, insanlarla tanisin
3) yurttan çıktığıniz zamanlarda kendinize okul haricinde gideceğiniz bir yer daha bulun, ilgi alaniniza gore bir yer
(İgne deligi gençlik merkezi ne gidip ücretsiz kurslardan ve egitimlere katilabilirsiniz. yada üniversitenin 50 den fazla kulübü(topluluğu) var, omütit (tiyatro) karikatur, yaşayan kütüphaneler vs vs. hepsine bir göz atmaniz gerek en azından neler yaptıklarına. bunlar da olmadı ben dağ bayır gelecem diyorsanız omüdak var dağcılık kulübü doğa yuruyusleri, zirve tırmanışları. kamplar vs yapıyor. bunlar benim gidip belirli zaman geçirdiğim memnun olduğum yerler daha niceleri vardir kim bilir. kalkın ilginiz olan yeri bulun ve aktif olun.
4) benim kuluplerle isim yok bikac arkadaşım olsun onlarla gezeyim tozayim derseniz. İnsanları tanırken hemen guvenmeyin pat diye. sonra bir yanlış bir sürü doğruya mal olmasın. her neyse arkadaş seçiminizi iyi yaparsaniz zaten. en sıkıcı yer bile eğlenceli olur. ama daha da eğlenceli olabilecek yerler bulun.
5) ayrica samsuna kadar gelmissiniz ve bence şunları yapmadan mezun olmayın.
*akdağ'da kayak*
*nebiyan dağı kamp*
*omü gölet piknik*
*vezirkopru kanyon gezisi*
*ladik de hamam*
*amasya ya trenle gitmek*
*bafra kuş cenneti gezisi*
*ordu teleferikten sonra manzaraya karşı cay sigara*
*atakum sahilde gün doğumu izle*
*sinop erfelek selalerine git*
6) yok ben arkadaşlarım olmadığı zaman ne yapacağım diyenler:
*bakku cafe* var samsunda omurevlerinde internetten adresini bulursun zaten kitap&cafe git oraya çayını ic kitabını oku
*hatta ılgın varsa dergi çıkarıyorlar bakkudergi diye yazını gönder, dergi yazarlariyla konuş.
*şiir gecelerine katıl, sinemaya git.
yok ben hala daha yurtta yatıp insanlardan kaçmak istiyorum hayatımın en güzel zamanlarini bisa harcamak istiyorum diyorsan sen bilirsin.
*** son olarak: hep o meşhur soz vardır ya(sırt çantamı alıp çekip gitmek istiyorum her şeyi arkada bırakıp ) diye. heh işte ne zaman bunalirsan yap onu. sadece sosyal medyaya yazıp bırakma. hiçbir seye ihtiyacın yok nefes alabiliyorsan. bir tek inanman ve istemen lazım. nereye istersen gidebilirsin otostopla çekinceleri ön yargıların varsa hicbirini yapamazsın. facebook tan interrail türkiye otostop grubu var girin bakın 50 binden fazla genç neler yapmis gorun. sözlerimi otostop grubunun sloganı ile bitiriyorum.
yola çık yol açık.!
(yapmak isteyen her yol açık hemde)
kayipgalaksi
uzun zaman önce bir karar vermiştim ama bir türlü faaliyete geçiremediğimden dolayı içime dert oluyordu bu durum. kitapçıya ne zaman gitsem "bu sefer dünya klasiği almayacağım. türk edebiyatından bir kitap alacağım." diyorum ancak gelin görün ki elim hep dostoyevski'ye, kafka'ya, stefan zweig'e, george orwell'a veya başka bir dünya klasiğine gidiyordu. türk edebiyatı bölümünün önünden geçerken ise şöyle diyordum "bir sonraki gelişimde içinizden birini alacağım." o, bir sonrakiler hiç bitmedi. ta ki düne kadar. öğle saatleri. güneş tam tepede. başım aşağıda yere bakarak yürüyorum. tabi bu sırada saçlarım kısa olduğu için ensem güneş ışınlarıyla kavruluyor. kendime söz veriyorum. bu sefer kararımı uygulayacağım. dünya klasiklerinden bihabermişim gibi oradan geçip türk yazarlarına yöneleceğim. ve dediğimi de yapıyorum. dik, ifadesiz, kararlı bir şekilde onların yanından geçip bizim güzel yazarlarımızın yanına uğruyorum. gözüme ilk takılan sabahattin ali oluyor ve saygıyla selam veriyorum. biraz rahatlıyorum. ardından sait faik, oğuz atay, yusuf atılgan, peyami safa, bilge karasu ve diğerlerine de selam veriyorum. mutlu oluyorum aynı dili konuştuğumuz, aynı sözcükleri kullandığımız, aynı topraklarda yaşadığımız güzel insanların arasında. orada bir süre muhabbet ettikten sonra üç kitap alıp ayrılıyorum ruhumu saran garip sevinçle. güneşmiş, sıcakmış hiç umrumda değil artık. eve dönünce aldığım kitaplardan ilk sait faik abasıyanık - son kuşlar'ı okumaya başlıyorum. İçimde hem bu güzel adamın güzel kitabını okuduğum için mutluluk, hayranlık hem de daha önce okumadığım için pişmanlık var. kendisini sadece edebiyat kitaplarında yazdığı kadarıyla tanıyordum. ancak şimdi hikayelerini hayranlıkla okuyorum. kendisini, ada sakinlerini, balıkçıları, oradaki hayatı ve hayatını o kadar yalın ve içten anlatmış ki sanki o'nunla birlikte adaları gezmişiz, sonra yorulunca veya o kayalıklara oturup sigara içmek istediğinde hikayelerini orada anlatmaya devam ediyor ve bende o'nu heyecanlı, hayranlık dolu gözlerle dinliyormuşum gibi. bazen hüzünleniyorum bazen de gülüyorum. mesela şöyle bir bölüm var güldüğüm veya tebessüm ettiğim: "mercan usta'nın boyacı sandığını seyrettikten sonra içinizde mercan usta ile bir salaş meyhanede iki kadeh içmek ve mercan usta'dan ayrılırken elini öpmek isteği doğmazsa, İstanbul ilini bırakıp gidin. nereye giderseniz gidin. uçağa binip nevyork'a gidin paralıysanız. parasızsanız sarayburnu'ndan atın kendinizi. üç-dört binlikseniz gidin çirkin apartmanınıza; sümüklü çocuklarınızı, lavanta kokulu pasaklı karılarınızı kucaklayın. ne b*k yerseniz yiyin." hüzünlendiğim bölümü de yazıp bitireyim yazımı. "kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı. dünya değişiyor dostlarım. günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. sizin için kötü olacak. benden hikayesi."

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)