ucuncunesilsaglikci
yıllar önce okumak için aldığım ve yeni okumaya fırsat bulduğum bir kitap var. İçinde kurumuş tek başına bir papatya. sağ çıktığım bir yangını hatırlatan, artık acı vermeyen bir papatya.
thor
vay be. en son yaptığımız yılbaşı partisinden sonra böyle kalabalık görmedim. gelen herkese teşekkürler. bu arada masada tek başına oturan benim.
thor
14 şubat'a tek başına girecek arkadaşlar kalp atsın da sayımızı bilelim. ayrıca gelen bildirimlerden art arda karşı cins denk gelenlere sürpriz buluşma ayarlanacaktır.
thor
14 şubat'a tek başına girecek arkadaşlar kalp atsın da sayımızı bilelim. ayrıca gelen bildirimlerden art arda karşı cins denk gelenlere sürpriz buluşma ayarlanacaktır.
Tanrınınkırılankadehi
llosa bir öyküsünde hiçbir şeyi unutmayan bir adamı anlatır. adını şimdi hatırlayamadığım kahraman doğduğu andan itibaren gördüğü, duyduğu, yaşadığı tek bir şeyi bile unutamaz. herkes bunun tanrı'dan gelen çok özel bir yetenek olduğunu düşünür ve adama imrenerek bakar. adam ise neredeyse her gece dua eder tanrı'ya unutabilmek için. fakat nafile.. hiçbir şeyi unutamaz ve başına gelen bir dizi saçma sapan olaydan sonra kafasını vura vura intihar eder. İşte o hikâyede geçen bir diyalog vardı. kendisine unutamamanın ne kadar müthiş bir yetenek olduğunu söyleyen dostuna şöyle cevap vermişti bizim adam. " tanrı nefret ettiği insanlara öyle yetenekler verir ki, dışarıdan bakan herkes bunu ödül zanneder fakat bu aslında cezaların en büyüğüdür. üstelik bunun nasıl bir lanet olduğunu kimseye anlatamadığı için aslında iki kez cezalandırılmış olur. bu da tanrı'nın yaptığı bir tür espridir!"
bir süredir kendimi llosa'nın kahramanı gibi hissediyorum. hafızam en büyük düşmanım ve ben umutsuzca kafamı vuracak duvar beğenmeye çalışıyorum. tanrım, afedersin ama bu hiç komik değil...
ikarus✨
benim için bir eğitim öğretim dönemi daha başarıyla bitmiş oldu, darısı sizlerin başına dedikodu ailesi :) sanırım önceki gün son kez derse girdim. gerçi bunu en son söylediğimde ikinci bölümden de mezun olmuştum. neys, konumuz bu değil. hepinize başarılar diliyoruuuummm :)
Zeze
İnsanlar robot değil ki. mesela edebiyattan gerçekten anlayan illa enstrümantal müzikleri sevecek diye bi şey yok. starbuckstan kahve içen ferdi tayfur dinleyemez diye, yalnız başına dolaşmayı seven kalabalıkla eğlenmeyi sevemez diye. çaya bayılan kahve içemez diye bi şey yok. kategorilendirmeye gerek yok yani. İnsanlar birbiriyle alakasız onca şeyi sevebilir. mesela ben gabriel garcia marquez okuduktan sonra hakkı bulut dinliyorum. kime ne 😉
ladylazarus
çizgi romanım sonunda geldi !!! artık huzur içinde ölebilirim. geldiğinden beri heyecanla kapağına bakıp sayfalarını karıştırıyorum. heyecandan başlayamadım bile djghd aşık olsam ancak bu kadar aşkla izleyebilirdim sanırım, sevgiliyi izler gibi izliyorum. umarım başına bir şey gelmez. önceki sahibi sayfalarına bir şeyler çiziktirmeyi de ihmal etmemiş. ikinci el kitapların da böyle bir güzelliği var, elinizdeki kitabın yaşadığını hissediyorsunuz. sizden önce de bir çift göz gezinmiş üzerinde, bir başkasının parmakları değmiş. bu tür şeyler duygulandırıyor beni, sonra da, nasıl satarsın ?! diye sahibine kızıyorum dsjgh

duygularım konusunda bir farkındalık sahibi olduğum günden beri, onları insanlardan saklamaya dahası sakınmaya özen gösteriyorum. zira çoğu insan başkalarını manen - çoğu kez de maddi olarak - sömürerek yaşamını parazit olarak sürdürmekten keyif alıyor. yalnız bir çocukluk geçirmenin artılarından olsa gerek, duygularımı insanlardan ziyade, gerçekten sevilmeye değer bulduğum diğer canlı varlıklara ve nesnelere vermeyi, kısaca ' doğru ' sevmeyi öğrendiğimi düşünüyorum. ben buna şefkat demeyi tercih ediyorum esasında. sevgi kavramı, gördüğüm, okuduğum ve yaşadığım şeylerden sonra bana çok vahşice geliyor. içinde bolca nefret barındırdığını görüyorum. nefret edebilmeyi dilediğiniz çoğu zaman yıkıcı olsa da, şefkat bambaşka bir duygu. yormuyor, kırmıyor, tüketmiyor. gülümseyip yaşamaya devam ediyorsunuz.

etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz derken cioran haklıydı. susmak gerekir, sahteliklerden iğrenip, elisabeth gibi, belki günlerce konuşmamak.. bununla birlikte bir miktar yanılıyordu, insan tüm dünyaya sırtını dönse de kendinden kaçamıyor. çoğu kez sustuklarımızdır celladımız. düşünceler bir araya gelip bir silahın silüetine bürünür, artık sadece ayna ve silah vardır. ve kelimeler çoğu kez yalnızca düşleyeni öldürür

ikarus✨
erken teşhis gerçekten hayat kurtarıyormuş arkadaşlar. bunu hep duyardık ama insan başına gelince gerçekten bu sözün kıymetini ve önemini anlıyor. sağlığınızı ihmal etmeyin. dersler, sınavlar, arkadaşlar, sevgililer, para, iş,statü... sağlığınız yerinde olmazsa bunların hiçbir önemi yok.
ladylazarus
nabokov' un önerisiyle, dr. jekyll and mr hyde ı okudum. nasıl bu kadar geç kalmışım ! ondan sonraki tüm kitap ve filmlerin, bilhassa kafka' nın dönüşüm kitabının ilham kaynağı bana kalırsa. aklıma gelen ilk eserlerden biri de coelho' nun ' şeytan ve genç kadın ' kitabı oldu. şöyle bir bölümü var ki yıllardır aklımdan çıkmaz satırları :

'' leonardo da vinci ' son akşam yemeği ' isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı. iyiyi isa ' nın bedeninde, kötüyü de isa ' nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde o ' na ihanet etmeye karar veren yahuda ' nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı. resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. bir gün bir koronun verdiği konser sırasında korodokilerden birinin isa tasvirine çok uyduğunu fark etti. o'nu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız eskiz çizdi. aradan üç yıl geçti... ' son akşam yemeği ' neredeyse tamamlanmıştı, ancak vinci henüz yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı. leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı... günlerce aradıktan sonra leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.. leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi, zira artık eskiz çizecek zamanı kalmamıştı. kiliseye varınca yardımcıları adamı ayağa diktiler. zavallı başına gelenleri anlamamıştı. leonardo adamın yüzünde görünen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu. ressam işini bitirdikten sonra sarhoşluğun etkisinden kurtulan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi : ' ben bu resmi daha önce gördüm ' ' ne zaman ? ' diye sordu ressam. o da şaşırmıştı ! ' üç yıl önce.. elimde avucumda olanı kaybetmeden önce.. o sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni isa' nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti.. '

iyi ve kötünün yüzü aynıdır.. her şey insanın yoluna ne zaman çıkacağına bağlıdır. "

bu da tanıdığımız en sevilesi hyde olan durden' dan, iyi uykular müdavimler.
muallim✔
keşke evlatlık olmuş olsam.. bi yerlerden biri çıkıp ben senin gerçek babanım dese.. sonra beni şirketinin başına geçirse. valla bizimkilere hiç trip atmam, depresyona filan da girmem.. hemencecik uyum sağlarım yeni hayatıma 😂 valla bu fakirlik zor zanaat bee. biz denemeden denemeye koşalım, aynı yaşta olduğumuz bi arkadaş yanımızdan spor arabasıyla distaxx distaxx geçsin.. arka fonda "adaletin bu mu dünyaa..."
ladylazarus
bugün dedemi ziyarete gelen misafirlerin yanında iki oğlan çocuğu vardı, birinin saçları uzun kıvırcık o kadar şekerdi ki ! mıncırdım ama pek pas vermedi. rigbymi götürmek istediler dfgdf o benim köpeğim dedim, buldular beyaz beyaz pamuğumu. giderken de elimi öptü başına koydu jsddjg hayır birkaç beyaz tel çıktı diye bu muameleyi hak ettim mi sahiden ?? berhudar ol evladım.

dün dünya saati hareketi vardı, ışıkları kapatacaktık ajandama dahi yazmıştım lakin ajandam yanımda olmayınca tamamen unuttum, çok üzüldüm. barış özcan' ı severek takip ediyorum lakin şanışer' le düetini izlemeye cesaret edemedim. raple ilk tanışmam da şanışer' le olmuştur, anılarım depreşti. katip ol sabahın ilk ışıklarınah diye müptezel gibi dolaşarak tükettim 2007 yılımı ddfgdf bir erkek arkadaşım yakalamıştı, o zamanlar küçüğüm tabii, sen şanışer mi dinliyorsun dedi. ben de kuzenimden görüp yüklemiştim, yok yaa onu kuzenim atmış, ben dinlemiyorum falan diye atarlanarak ' kuzenim yapmış yea ' jargonuyla da ilk o zaman tanışmış oldum.

bu da günün rap parçası olsun :


ortmenim
yine buraya aylar sonra gelmenin utancını yaşıyorum. unutuldum belki de bilmiyorum. ama geçen gün hastahane koridorundayken birden aklıma burası geldi. ne kadar özlediğimi anladım. ancak fırsat bulup yazabiliyorum şuan. bilmem ne kadar hatırlanırım ama işte yine buradayım. uzun zamandır yokum biliyorum. sanırım küçük kadınlar dizisinde oynamam gerekirdi ya da kırgın çiçeklerde çünkü o dizilerdeki kızların başına gelmeyen kalmaması gibi aynısı bana da oldu. hasta olduğumdan ve sık sık hastahaneye gittiğimden bahsetmiştim hatırlanır mı bilmem ama. göğsümde kitleler bulunmuştu ve uzun zamandır tedavi görüyordum. gerçi hala görüyorum orası ayrı bir konu ama geçtiğimiz gün kitlelerde küçülmeler meydana geldiğini öğrendim. sonra işte aklıma burası geldi falan. biliyorum çok girmiyorum ama tedavim sırasında çok fazla radyasyona maruz kalmamamı tavsiye ettiler. zaten ilaçlar beni oldukça bitkin düşürdüğünden açıkcası telefona bakacak enerji bulabilirmiydim bilmiyorum. okula bile zor gidiyorum. umarım beni unutmamışsınızdır 😇
ikizler
bir insanın başına gelebilecek en güzel şey nedir biliyor musunuz? bir kadın sevmek. daha da güzeli nedir biliyor musunuz? hayallerinizdeki kadının hayatınızda olması. her davranışında, her kelimesinde, her gülüşünde içinizi huzurla doldurması. onu gördüğünüzde bir sonsuz olsun diye dualar etmeniz. hayat aşkı yaşayınca, huzuruyla dolunca güzel. bugün hanımefendi ile beraber 2 tane kitapçıya gittik. birisi bir sahaftı diğeri ise d&r. hep hayalimdi, anlatırdım ya sevdiğim kadınla beraber kitapçılarda gezmek isterim, onların arasında kaybolmak, dakikalarca onlara bakmak isterim diye. tıpkı hayallerimdeki gibiydi. aynı kitaba uzattık ellerimizi. beraber alt raflara eğilip oradaki kitaplara baktık. bilmediğim kitapları anlattı bana. onlar hakkındaki düşüncelerini anlattı. raflardan raflara, kitaplardan kitaplara yolculuğa çıktık. o anlattıkça ben dinledim zevkle. sayfaların, kelimelerin, paragrafların arasında sevdiğim kadını gördüm bugün dakikalarca. ve bir kere daha anladım ki, bugüne kadar yaşadığım mutlulukların, huzurların en güzellerini hanımefendi ile yaşadım. ve o güpgezel anlara bir yenisini daha ekledik birlikte. sonrasında da onu tam tramvaya bırakacakken hadi sahile gidelim dedi. dünyalar benim oldu sanki. her zaman denizi izleyip, çayımı içtiğim, hayallerini kurup mutlu olduğum yere götürdüm onu. o kadar güzel yakıştı ki. tüm samsunun yanan ışıkları, yüzen gemilerin yıldızlara benzeyen projektörleri, arkada tanıdığım müzikler ve hayatımdaki en güzel duygularımın kaynağı ile beraber oturduk dakikalarca. haykırabilirdim de orada. hep bakıp çizdiğim kadını getirdim size diye yıldızlara. mutluluk çok kolay bir şey. korkusuzluk, güven, heyecan, azim de mutluluğun 4 anahtarı. hepinize mutlu geceler dostlarım. rüyanızda size 4 anahtarı getirecek olanı görün... :)
mayk
platon, duyularla erişilebilen bireysel nesnelerin başlı başına “kusurlu” olduklarına, yani değişken güvenilmez olduklarına bu yüzden duyular yoluyla alınan imgelerin de aşağı durumda olduklarına mı inanıyordu? yoksa nesnel olarak var olan arketiplerin kararlılığının, duyuların kendilerine enformasyon sağladıkları bu tikel kendiliklere kadar sirayet ettiğine ve gerçekliğin içler acısı çarpıtılmasının sadece algılama sürecinde oluştuğuna mı inanıyordu ?
Zeze
hani telefonda fotoğraf birikince telefona atarız da telefon rahatlar ya. yazı yazınca aynen öyle hissediyorum. sanki kalem usb görevi görüyor, içimdekiler o kalemin mürekkebinden deftere akıyor.
bazen korkuyorum defterin başına geçmeye. başlayınca bırakamıyorum çünkü. saatlerce dinlene dinlene yazdığım oluyor. özel o anlar benim için, ayrı bir iş. hatta biriyle dışarıya buluşmaya gitmek gibi. ne yazdığımın bi önemi yok. bazen yazamadığımı bile yazıyorum. sakinleşiyorum. İnsanın sakinleşeceği şeyleri keşfetmesi güzel bence. malum günümüz dünyasında buna bool bol ihtiyacımız oluyor. şimdilik bunlar (daha önce de yazmışımdır herhalde bi şeyler) yetiyor gibi, bakalım gelecek günler neler getirecek ☺️ sizlere de sakin huzurlu bir akşam dileyeyim 😉

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)