malifalitiko
bahtsız bedevi eşittir ben. İncir çekirdeği kadar metal koruma boyasının sağ el işaret parmağımın tırnağına tepeleme batmasının ardından ege üniversitesi hastanesi'nin acil servisine gittim. film çekildi, ve kıymığın parmağımın sinirine kadar girdiğini gördük. doktor enjektör iğnesi ile kurcalayıp çıkarmaya çalışsa da nafile. enjektör iğnesinin batan kıymığa her temasında aklımı kaybedecek kadar çektiğim acı ise cabası. travmaya aktarıp oradan ortopedi bölümüne gönderdiler. tırnağı çekeceğiz başka çaresi yok dediler başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. acil servisin ortopedi doktoru meraklı bakışlarla operasyonu izleyen tıp öğrencilerine başından sonuna tüm müdehaleleri anlatarak sapa sağlam tırnağımı çekti. batan boya kıymığı tırnak ile beraber gelince öğrenciler "aaa bunun için mi çektik hocam tırnağı" dediler. neyse kıymığı aldıktan sonra geriden gelecek tırnağa yol göstersin diye çektikleri tırnağı tekrardan parmağıma diktiler. yaşadığım acıyı tarif edemem. yani demem o ki bazen incir çekirdeğini dolduramayacak kadar ufak şeyler aklımızı alabiliyor.
Yepisyeni
İyi geceler. uzun bir aradan sonra iç dökmek için buradayım. aylar önce buradan zalımın oğlu diye seslendiğim kişiden bi haber aldım bugün. yeni bir şehre taşınmış, yeni yeni düzen kurmaya başlamış.
aklıma gelmesi yine gecemi zehir etti. bilmiyorum, ben onu halen atlatamadım galiba. pek kişiye de anlatamadım, kaldı öylece içimde. oysa ben kaşını ayrı kıtaya gözünü ayrı kıtaya resmetmek isterdim. mesleğinden mi bahsedecek, bana yapsın sunumunu isterdim. İçecek dertlenecek mi, benimle içsin. ne bileyim yumurta mı kıracak, çarptırdığı kap ben olayım derdim. gözünün önündeki hep ben olayım istedim, çünkü onun yüzü benim kadrajdan hiç çıkmıyor. onun yüzü en çok benim ellerime yakışırdı, benim başım da onun göğsüne. he, ama onun yanına en çok yakışacak sen miydin derseniz, orada başladı zaten problem. benimle olmak ona kıymekmış gibi geldi, kıyamadım.

ama şimdi pişmanım. sanki ne yöne yürüsem ona çıkıyormuşum gibi. hep o esmerden o esmere doğru gidiyorum. aylardır boşa nefes almışım. çektiğim havaya onun kokusu karışmazsa boşmuş. dank etti gece gece

ben ilk defa onun için değişmek istemiştim biliyor musunuz. İlk defa onu tanıyınca boş geçen tüm günlerime lanet ettim. allahım dedim, keşke muazzam bir entelektüel birikimim olsaydı da fiziksel eksikliği kapatabilseydim. karşısında tutulmasaydım, ellerim terlemeseydi. yeni doğmuşum da, ilk onu görmüşüm gibi donakalmasaydım keşke. ama kaldım işte. ve kendisinin başka bir kadına olan övgülerine tanık oldum. bu sırada kendimi tebrik de ettim. çok güzel bi adama tutulmuşum.

şimdi insanlar benim için ona benzeyenler ve benzemeyenler olarak ayrılıyor. en ufak bir ortak nokta tanışılan kişinin hanesine yetim sevindirme sevabı yazdırıyor benim kafamda

daha anlatacak bir şeyim kalmadı galiba. tek solukta yazdığım en uzun metni de buraya atıyorum.
hepinize karşılıklı sevgi dolu geceler
ikizler
tüm gün boyunca yakıp kavurdu güneşin sıcağı yaz okuluna gelmiş şu kulları. evet. ben de yaz okuluna geldim. hem de ihtiyacım olmadığı halde geldim. bazı nedenlerim var tabi kendime göre. ama bu nedenlerden en büyüklerinden biri bu şehri gerçekten sevmem ve kendimi burada gerçekten iyi ve özgür hissetmem. her gün iyi ki de gelmişim diyorum zaten. ders bitip yurduma doğru yol aldığımda da tekrar kurdum bu cümleyi. geldim yurduma. yemeğimi yedim. sonra yine yapmayı sevdiğim şeylerden biri olan yemek sonrası yemekhane penceresinin önüne oturup öyle samsunu ve denizi izledim sessizce. ben öyle otururken bulutlar geldi, önce güneşi kapattılar sonra gökyüzünü kapladılar. ardından incecik bir sağanak boşalttılar ferahlamaya hasret şehrin üzerine. ben de bu fırsat deyip odama indim giyinip çıktım dışarı. ama yaz yağmuru. kısacık sürdü. olsun, hiç olmazsa ferahlamış yollarda yürümenin zevki bana kalmıştı. baya yürüdüm sokaklarda, çarşıda, meydanda. öylesine yürürken aklıma ne zamandır bir kitapçıya gitmek istediğim ama bir türlü gidemediğim geldi. ben de rotayı meydandaki d&r ye çevirdim. bu yaz okulunda hiç uğramamıştım. bana da çok iyi geldi hem. yeni çıkanları kurcaladım, eski olanlara defalarca bakmama rağmen bir kere daha baktım ilk defa bakıyormuş gibi. en son da dergiler bölümüne geldim. beni tanıyanlar bilir. kafkaokur dergisini pek bi severdim ben. uzun zamandır almayı bırakmıştım dergiyi. çizgilerini bozduklarını düşündüğüm için. artık hoşuma pek gitmiyordu dergi. eski tadı kalmamış gibiydi. ama bugün görünce tekrardan, dayanamadım aldım ben de. kararımdan vazgeçmeyeyim diye de gittim hemen ödedim parasını ve çıktım oradan. geldim bir çay ocağına söyledim açık, süzgeçli çayımı. açtım dergiyi göz attım şöyle. bazı sayfalar tanıdık geldi. çok sevindim onları görünce. eski dostumdu sanki. bazılarını yeni gibi görüp yadırgadım. daha yabancıyım onlara. bu yaşlanmanın bir alameti mi acaba. yeniye karşı yabancılık. sanmam. bence benim yabancılık çektiğim yenilik değil, haz aldığım şeylerin yerlerini gereksiz yere doldurmaya çalışanlara öfke. neyse yahu. benim yine öylesine yazasım geldi işte. bir ikizlerin çenesini tutumaması ve ona da tutulmamasını istemesi. hepinize mutlu geceler dostlarım. efil efil esen gecede tek sıcacık şey kalbiniz olsun...
Eleni
yazı karamsarlık içermektedir, okunmaması tavsiye edilir.

dedikten sonra; farklı hayatın farklı pencerelerine yelken açalım. her hayatı yansıtan farklı bir pencere. elindeki işleri bir kenara bırak ve birkaç saniyeliğine evleri gözetleyip yaşamlara bak. herkes kendi halinde, aynı evde birden fazla değişik pencere. hepsinin ayrı bir sıkıntısı, birkaç çuvaldızı, birkaç da iğnesi var. başkalarının derdini sahiplenmek isteyip kendi derdinden arınmak isteyenler, kabullenip kendi sorunları ile yaşamayı öğrenenler, tam öğrendim derken fire verip karamsarlığa tutulanlar. farklı farklı sorunsallar, farklı farklı çıkmazlar. kısa süreli hatalarla karşılaşmalar, altından kalkıp yoluna devam edenler, yükün altında ezilip sessizce can verenler. herkes birbirinden habersiz, haberdar olduklarını sanırken tesadüf eseri olayların gördüklerinden ibaret olmadığının farkına varanlar. benim bir pencerem var, senin bir penceren var, onun bir penceresi var. sadece 2 3 tanesinin varlığından haberdarsın, geri kalanlarından bihaber. İnsanlar ölüyor, insanlar diriliyor. çoğu diri görünürken ölmüş oluyor. kiminin namı ölü bedenini diri tutuyor.(İyi ya da kötü.) yaşamlara baktın mı? birkaç saniyeliğine. herkesin farklı hayatları olduğunu gördün mü? peki, devamını görüp onların yaşantısının içine girmek ister miydin, en derin kesimlerine hem de. İşlediğimiz günahların yazılmadığı evrelerde dünyada varolan kuklalar sanıyordum kendim dışındakileri. onları oynatan başkaları varmış gibi, oyun karakteri gibi. onların duygu ve düşünceleri yok sanıyordum. bir defasında isyan etmiştim, "sen beni sevmiyorsun, ben de artık seni sevmiyorum." küçüktüm. gözyaşlarımın bedeliydi kendimce. görmüyordum, duymuyordum, çektiğim acılarım yanıma hep zarardı. (evet evet oyuncak ayım kaybolmuştu.) bir insanın acı çekmesinin yaşı yok bence, her yaşta kendi payını alıyorsun. pişman olmuştum, kendim gibi pencerem de küçüktü. büyüdüm, değiştim, pencerem görüş açım için genişledi.(yeteri kadar değil.) İnsanların kukla olmadıklarını idrak ettim. onların da benim gibi penceresi varmış. saklı köşelerinde yatan mutlulukları, üzüntüleri. çok zaman altından kalkamayacağım yükleri sırtladığımı düşündüm, tam altında ezilecekken bana uzanan el ile ayağa kalktım. İntihar benim için kurtuluştu, sadece kendi penceremi kapatacaktım. sadece kendi odamı havasız bırakacaktım. yapacağım tek şey, oyuna son vermek olacaktı. zamanla kurtuluş olmadığını fark ettim. uzun bir zamanımı aldı diyebilirim. öğrendim ki; bir evin penceresiydim, bağlantım vardı. penceresi olduğum evin sadece penceresi olmayı bırakıp bakımsız penceresi olacaktım. İntihar etmiş olsaydım tabii. kapısı ölümle kilitlenmiş bir oda, yağmur yağacaktı, toz olacaktı, rüzgarlar esecekti, dört mevsim de ayrı ayrı zamanlarda yaşanacaktı. ölüm yüzünden o pencere hep eski gibi gösterecekti evi. şu an kapım da açık, pencerem de. ev yeni gibi görünüyor, hayatında yerim olanları üzmemiş oluyorum ama gözlerimi kapatınca aydınlıkta bulduğum karanlıkta herkesin yaşamı beni esir alıyor frank.
Артем
ulan benim çektiğim derdi, acıyı isa bile çekmedi yazık günah lan azıcık yavaş gelin üstüme

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)