Sanatçı
"çiçek öldükten sonra istediğin kadar güneşi ol, bir daha gökyüzüne yeşermez."
gulmeksanayakisiyor
tabağına yiyebileceğin kadar yemek, hayatına sevebileceğin kadar insan al. İsrafın lüzumu yok. sonra öyle pişman olursun ki son pişmanlık fayda etmez. hayatta çok pişmanlığım oldu ama sevdiğim için hiç pişman olmadım çünkü hayatımda geçirdiğim en güzel zamanları birlikte yaşadık. tek pişmanlığım kararlarımda daha net olamam. birlikte olsaydık aile olabilmeyi basarabilseydik bu dünyada değil canlılığa dair nerede hayat varsa oradaki insanlarda bile benden mutlusu olamazdı. kış'ı sevin güneşi sevin. size kışı sevdiren kış güneşini sevin. bu hayatta birkez sever insan onuda iyi sevin.
gulmeksanayakisiyor
o ilk kar tanesi bazen o kadar güzel şeyler ifade ediyor ki her insan kışı sevmez ama kışın doğan o güneş , o kış güneşi sizin içinizi öyle ısıtır ki onu çok seversiniz.
çok_karanlık_patron!
güya bu sabah 5.30 da uyanip sahile gidip güneşi izleyecektik.ben kalkamam dedim ben seni kaldırırım dedi alıştım ben yaz okuluna giderken erken kalkmaya dedi.sonuç ise tahmin edeceğiniz gibi alarma ben uyandım ki lanet olsun uyanınca daha uyuyamam ama arkadaş mışıl mışıl uyuyor.elinde telefin zır zır titreyip ötüyö adam duymuyo bile.allah adama böyle uyku nasip etsin ney diyim
ikizler
tüm gün boyunca yakıp kavurdu güneşin sıcağı yaz okuluna gelmiş şu kulları. evet. ben de yaz okuluna geldim. hem de ihtiyacım olmadığı halde geldim. bazı nedenlerim var tabi kendime göre. ama bu nedenlerden en büyüklerinden biri bu şehri gerçekten sevmem ve kendimi burada gerçekten iyi ve özgür hissetmem. her gün iyi ki de gelmişim diyorum zaten. ders bitip yurduma doğru yol aldığımda da tekrar kurdum bu cümleyi. geldim yurduma. yemeğimi yedim. sonra yine yapmayı sevdiğim şeylerden biri olan yemek sonrası yemekhane penceresinin önüne oturup öyle samsunu ve denizi izledim sessizce. ben öyle otururken bulutlar geldi, önce güneşi kapattılar sonra gökyüzünü kapladılar. ardından incecik bir sağanak boşalttılar ferahlamaya hasret şehrin üzerine. ben de bu fırsat deyip odama indim giyinip çıktım dışarı. ama yaz yağmuru. kısacık sürdü. olsun, hiç olmazsa ferahlamış yollarda yürümenin zevki bana kalmıştı. baya yürüdüm sokaklarda, çarşıda, meydanda. öylesine yürürken aklıma ne zamandır bir kitapçıya gitmek istediğim ama bir türlü gidemediğim geldi. ben de rotayı meydandaki d&r ye çevirdim. bu yaz okulunda hiç uğramamıştım. bana da çok iyi geldi hem. yeni çıkanları kurcaladım, eski olanlara defalarca bakmama rağmen bir kere daha baktım ilk defa bakıyormuş gibi. en son da dergiler bölümüne geldim. beni tanıyanlar bilir. kafkaokur dergisini pek bi severdim ben. uzun zamandır almayı bırakmıştım dergiyi. çizgilerini bozduklarını düşündüğüm için. artık hoşuma pek gitmiyordu dergi. eski tadı kalmamış gibiydi. ama bugün görünce tekrardan, dayanamadım aldım ben de. kararımdan vazgeçmeyeyim diye de gittim hemen ödedim parasını ve çıktım oradan. geldim bir çay ocağına söyledim açık, süzgeçli çayımı. açtım dergiyi göz attım şöyle. bazı sayfalar tanıdık geldi. çok sevindim onları görünce. eski dostumdu sanki. bazılarını yeni gibi görüp yadırgadım. daha yabancıyım onlara. bu yaşlanmanın bir alameti mi acaba. yeniye karşı yabancılık. sanmam. bence benim yabancılık çektiğim yenilik değil, haz aldığım şeylerin yerlerini gereksiz yere doldurmaya çalışanlara öfke. neyse yahu. benim yine öylesine yazasım geldi işte. bir ikizlerin çenesini tutumaması ve ona da tutulmamasını istemesi. hepinize mutlu geceler dostlarım. efil efil esen gecede tek sıcacık şey kalbiniz olsun...
ikizler
mutlu geceler gençler. nasılsınız? ben yorgunum yahu. üstümden bir kitap fuarı geçti. sadece kitap fuarı geçse de iyi, koşturuyorum sabahtan beridir. normalde bugün sadece 1 dersim var öğleden sonra. ama fuar olduğu için sabah 8'deki dersine yetişmeye çalıştım ve geç kaldım. uyanır uyanmaz yataktan fırlayıp yetişmek zorunda olmak iyi bir şey değil bence. hani diyorlar ya uyanınca güneşi selamlayın falan diye. bunu söyleyenler bizim güneşten önce uyanıp okul yolu düz gider eşliğinde toplu taşımada nefessizlikten öldüğümüzü görüyorlar mı acaba. sinirlendim bak, neyse. derse girip çıktıktan sonra kantinde takıldım biraz, mühendisliğe uğramam gerekiyordu oraya uğradım ve r11'e attım kendimi. travayda da uyumuşum zaten. taa üniversiten tekkeköye kadar en az yarım saat kısalttım. bu sene ilk defa yalnız gittim fuara. benim okuyan bir çevrem yok. olanlarda ya dersleri vardı, ya başka nedenlerle gelmediler. girdim içeri adetim olduğu üzere stantları dolaştım öncelikle. neler var neler yok baktım. sonra bir çay içip kafamda biraz kurguladıktan sonra başladım alışverişe. bu senenin şampiyonu iş bankası yayınlarıydı benim için. adamlara her fuarda bir kaç defa uğramadan yapamıyorum. İş bankası yayınlarında hem kitaplar baskı ve çeviri olarak çok kaliteli, hem de çalışanlarla muhabbet edip kitaplar hakkında konuşabiliyorsunuz. kitaplar hakkında konuşmayı ve dinlemeyi severim zaten. kitabı bilmeme gerek yok. bilen biri sohbet tarzında anlatsın kitabı yeter. İş bankası çalışanları da bunu gayet güzel yapıyor zaten. bir de sel yayınevinde çalışan bir kardeş de kitaplar hakkında güzel bilgiler verdi. İthaki'ye gittim, oradaki çalışana ilk defa bilim-kurgu okuyacağım ne tavsiye edersiniz diye sordum, yanımdaki müşteri de kitap önerdi. can yayınlarından bir kaç tane aldım. İlgimi çekmedi kitapları. çoğu geçen seneki kitapların aynısıydı sanki. diğer kitapevlerini de gezdim ve toplam 18 tane yepisyeni kitabım oldu. bu fuardaki tek eksiğim yalnız gitmemdi. kitaplar hakkında konuşabileceğim, heyecanla gösterebileceğim, anlatabileceğim birileri yoktu yanımda. İş bankası yayınları çalışanların güzel sohbeti de olmasaydı sanırım sus pus gidip gelecektim. ama fuarda geçirdiğim 3.5 saati komple iş bankasında geçirmedim ki. İnşallah bir sonrakine istediğim ile giderim. fuardan gelince de dizerim üst üste kitaplarımı, onlara bakarım öyle uyurum mutlu mutlu. yeni yeni görünce onları içim huzur doluyor. bir de kahvem olsaydı iyi olacaktı şimdi. kahvem bitmiş yahu. halbuki bu yorgunluğa ne de iyi gelirdi. hepinize iyi geceler dostlarım. bir an önce siz de gidin de o ortamın güzelliğini doyasıya yaşayın... :)
Дан БилзЭрхан
"inanmak başarmanın yarısıdır..." derler değil mi? sahiden öyle mi peki? kısmen... kısmen diyorum çünkü aslında inandığın şeyle alakalıdır tamamen. bir şeyi yapabileceğine inanmak gerçekten de son derece motive eder, güven verir. "başaracam lan bunu" dersin, inat edersin, gaza gelirsin vs vs. gelelim madalyonun öbür yüzüne... ne kadar güçlü olursan ol, düz duvarı itebilir misin? yer çekimine hiç bir destek almadan karşı koyabilir misin? güneşi ellerinle tutabilir misin? yapamazsın değil mi? "ne alaka şimdi?" deme hemen, bırak açıklayayım. bazı şeyler vardır, inansan da inanmasan da olmaz. sırf yarısı aradan çıksın diye inanmanın bir anlamı yoktur. "inanmak başarmanın yarısıdır" sözü bir işe yarasın istiyosan inandığın şeyleri iyi seçmen gerekiyor. eğer ne yaparsan yap başaramayacaksan inanarak vakit harcamanın da kendini yormanın da bir anlamı yok. üstelik insanı en çok yoran şey nedir bilir misin? bir şey uğruna çok çaba sarf etmek değil, ne kadar uğraşırsan uğraş olmadığını görmektir. demem o ki, yorma kendini. inanma böyle saçmalıklara. hadi selametle kal

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)