Le Petit Mami
az önce tarih bölümüne kaydımı yaptırmış bulunmaktayım. geriye yurt işi kaldı. tavsiye edebileceğiniz, fiyat açısından uygun yurt varsa bunları bilmek isterim. xy kromozomlu olduğumu da belirteyim. teşekkürler şimdiden.
casualman
bazı insanlar vardır az vakit geçirirsin ama güzel duygular bırakır. kötü biri olduğumu inandıramadığım kendimi yanında özgür hissettiğim bir insan vardı nerde ne yapıyor acaba özledim galiba...
dorttebirhukukcu
2014 yılında henüz 18 yaşında koca bir çocukken çok sevdiğim bir hocamızın ' benim dörttebir hukukçularım' hitabından esinlenerek dörttebirhukukçu olarak bu mecraya giriş yaptım. yolu yarıladığımı sandığımda artık koca bir çocuk değil omuzlarındaki yükleri taşımakta zorlanan küçük bir kadındım. dörttebeşhukukçu olarak buraları terk etme umudunda olduğum şu sıralarda çok düşünüyorum.' - eee sen neler yapıyorsun?' sorusuna verilen ' - okuyorum cevabının ' içinde ne çok mücadele barındırdığını, 'sizin için çalışıyoruz, her şey sizin için, sizin için yaşıyoruz' edebiyatı yapan ailemin neden bir kere 'nasılsın, hiçbir şey senden kıymetli değil'demediğini, yalandan da olsa mezuniyet günümde tebrik beklediğim dayımın ' o cübbe asıl annenin hakkıydı' demesinin kendimi nasıl değersiz hissettirdiğini; lafa geldiğinde arkadaş gibi olduğumuzu iddia edip sadece bütün sıkıntılarını üstüme kusmakla yetinen, kocasının aynı zamanda benim babam olduğunu unutan anneme ne kadar kızgın olduğumu.... herkesin sorunlarla başa çıkabilme potansiyeli aynı değil, şu sıralar içinde bulunduğum psikoloji derdimin çok olmasından değil bunlarla başa çıkamamamdan;kızgınlıklarımı, kırgınlıklarımı ardımda bırakamamamdan... 7-8 yaşındayken annemin kardeşimi eve gelen misafirlere - işte bu benim umudum diye tanıtmasını unutamıyorum mesela, ne için söylediğini hatırlamasam da -senden umudu kestim dediği aklımda... bizim için ne kadar çabaladıklarını, sıfırdan başlayıp ne kadar çok yol aldıklarının farkındayım, hep farkındaydım, 'yok'tan hep anladım. dünyaya gelmeyi ben seçmedim bana bakmaya mecburlar demedim hep yaptıklarının karşılığını vermek için yaşadım, onları hayal kırıklığına uğratmak en büyük korkum oldu, kendi hayal kırıklıklarımı hep sineye çektim. köpek gibi hep bir aferin bekledim. keşke biraz bencil olabilseydim, bu kadar yıpranmaz, güçsüz kalmazdım, belki o zaman 'hiçbir şey benden değerli değil' diyebilirdim. çünkü bir zaman sonra buna kendini inandırmak çok zor oluyor. dönüp baktığınızda hayatınızın 23 yılını ne kadar saçma sapan bir şekilde harcadığınızı, halden anlayan çocuk olmanın omzunuzda koca bir yükle dolaşmak demek olduğunu fark ediyorsunuz... eğer aranızda anne baba olanınız varsa çocuklarınıza sizin projenizmiş gibi davranmayın, başarısız olduğunda nasıl fark ediyorsanız başarılı olduğunda da fark edin; onlar için yaptıklarınızı, vazgeçmek zorunda kaldıklarınızı nimet gibi yüzüne vurmayın ... telafisi güç olabiliyor. size olan siniri, kırgınlığı size olan sevgisini, sizi kırma ihtimalinin korkusunu aşamadığından siz farkına bile varmadan bu hayata ancak ilaçlarla katlanabilecek hale geliyor...
shaggy
herkese merhaba,

biraz başınızı ağrıtacağım kusuruma bakmayın lütfen.
anonim olarak yazmanın içini dökmenin en keyifli yerlerinden biriydi burası benim için. sıkıldıkça sevindikçe yazdım ama hayatımda hiç bu kadar zorlandığım bir dönem olmadı ve yaklaşık 3 yıl aradan sonra tekrar yazmak sizden yardım istemek istedim. özellikle kadın arkadaşlarımdan.
3 yıldır yürütmekte olduğum bir ilişkim vardı. gözümden sakınır gibi herkesten her şeyden sakındım.
hayatıma ilk defa birini almaya cesaret etmiştim. daha doğrusu bir anda girdi hayatıma , ben de onun hayatına o hızla girdim.
bir insan bir insanı ne kadar fazla sevebilirse o kadar sevdik bir birimizi. benim için kaldı geldi istanbula ülkesini bıraktı , ailesini bıraktı . benim yanıma geldi. ben de elimden ne geliyorsa yaptım kpss yi bıraktım işe girdim iki yıldır 7/24 çalışıyorum yıllık izin bile kullanmadan. maddi manevi ne varsa verdik birbirimize. nisan ayında evlilik teklifi etmek için yüzük bakarken subat ayında kıskançlık ve yanlış anlama uğruna , ağıza alınmayak küfürler ettim. tehdit ettim . daha doğrusu etmişim farkında değilim sonradan mesajlarımı okuyunca farkettim. ben bunları farkettiğimde her şey için çok geçti.
bitirmişti.
çok pişmanım çok utanıyorum.
yalvardım yakardım, evine gittim çiçekler aldım , salya sümük ağladım geri dönmedi.
son kez ayaküstü bir kere görüşmeye müsade etti ama ne kadar pişman olduğumu söylesemde benden geçti . herkes kendi yoluna dedi ve gitti.
hayatımda ondan daha çalışkan daha iyi niyetli daha açık sözlü ,istediğini bilen gurur naz yapmayan birini tanımadım.
şimdi onu kaybetmiş olmayı kabullenemiyorum.
allah aşkına bana bir şey söyleyin .
kurbanlar adadım sadakalar verdim. pişmanım çok pişmanım . onu kaybetmek istemiyorum .
ne yapacağımı şaşırdım . ölü gibi işe gidip geliyorum .
akıl verin lütfen bana çok ihtiyacım var buna.
ikarus✨
bir arkadaşım var, sürekli iletişim halinde değiliz ama garip bir şekilde ne zaman canım sıkkın olsa bundan hiç bahsetmediğim ve bilmediği halde bana "iyi misin, her şey yolunda mı" diye mesaj atıyor. bu akşam yine aynısı oldu ve bu sefer "nasıl olduğunu, nasıl hissettiğini senden başka bilen var mı?" diye bir soru sordu. açıkcası bu soru bende soğuk duş etkisi yaptı. çok doğru ve mantıklı bir soru. düşünmeye başladım, nasıl olduğumu gerçekten benden başka bilen biri var mıydı...
ikizler
mutlu geceler gençler. nasılsınız? vize çalışmalarınız daha yeni başlamışken sizde mi şimdiden bıktınız sayfalarca kitaplardan, fotokopilerden. hani diyorlar ya eğer düzenli çalışırsan konular birikmez, vize dönemi rahat edersin diye. bana kalırsa koca bir yalan bu. yine aynı saatlerde çalışıyorsunuz her şeye. çünkü insanın içine işlemiş bir defa vize-final dönemi çalışmak. benim de yarın başlıyor vizelerim. İlk sınav sadece 50'şer puanlık 2 klasik sorunun olduğu babaların babası gibi bir sınav. haftalarca işlenen derslerden, anlatılan onca şeyden sadece 2 şeyi sormak öğrencinin öğrenme seviyesini ne kadar doğru ölçebilir pek emin değilim buna. her ne kadar emin olmasam da not görüntülemede yazacak nottan emin olduğum için düşünceleri bir kenara bırakıp çalışmak gerekiyor. ne çok çalışma muhabbeti yaptım yahu. zaten herkesin kafası derslerle dolmuş. ben başka şeyler de anlatayım. havalar ne de güzel değil mi bu sıralar. aşırı dondurucu soğuklar olmasa da kar maskemi giyebildiğim soğuklar var. ve bu beni ziyadesiyle mutlu yapıyor. normalde sıcakları seven birisiydim eskiden. temmuz ayları en sevdiklerimdi. ama yaşlandıkça daha çok soğuğu sevmeye başladım. hatta bu konudaki ilkem de şu, "soğuğun her yerde çaresi vardır ama sıcağın her yerde çaresi yoktur". soğuk hem insanın içini ferahlatıyor hem zihnini sakinleştiriyor bence. yarimi her ne kadar üşümediğime inandıramasam da üşümüyorum bile. dün gece 3 saat yarimle beraber yürüdük atakum sokaklarında. bir yere gidip oturacaktık normalde ama yarimin yürüyelim demesiyle ben de dünden razı şekilde adım adım gezdik atakum sokaklarını. 2 gündür yurttan da pek çıkmadığım için pek iyi geldi o yürüyüş ama bana pek yetmedi. onun için bir kaç gündür kafamın içindeki bulanıklığı ona bağlıyorum. bugün kahvaltı hazırlarken bile unuttum neden orada olduğumu, sonradan hatırladım. bir de kahve eksikliğim var ki sormayın gitsin. vizelerden sonraki ilk işim bir gecemi bir termos kahveyle komple dışarıda geçirmek olacak. zira buna baya ihtiyacım var gibi. vizenin ilk gününden bu kadar yazdığım yetsin yahu. ben müslüm baba eşliğinde ders çalışmaya devam edeyim. hepinizin vizeleri soğuk bir rüzgar ferahlığında geçsin gençler. allah zihin açıklığı versin... :)
👑Merry Andrew

kendimi yıkılması imkansız bir kalenin güçlü savaşçısı zannederdim. mücadeleci ve zorluklara karşı dayanıklı bir savaşçı. böyle zannettiğim için şimdi gülüyorum kendime.
karşıma çıkan her sorunun üstesinden gelmeye şartladım bugüne kadar kendimi ve yaralar almış olsam da yine de o sorunu atlattım. ama bu sefer öyle bir yenildim ki yenilgilerin en ağırı hem de. kendime yenildim ben. kendimi tanıdığımı zannederdim, kendimden emin olduğumu. ama bir detayı hep unutuyorum, bugüne kadar başıma ne geldiyse kendi seçimlerim yüzünden. bu hayatta güvendiğim bir iki kişi var, çoğunlukla kimseye güvenmem ama şu zamana kadar yaşadıklarıma bakıyorum en çok da kendime güvenmemeliymişim.
kimseyi yarı yolda bıraktığım falan yok aslında ama beynimin içindeki bu düşünceler beni kemirip duruyor. beynim bir iç savaşın ortasına sürüklenmiş gibi. "hasta olmamalıydım, hasta olmanın zamanı değil, en ufak bir zor koşulda vücudumun böyle pes etmeye hakkı yok, biri bana güveniyor ve yardım istiyorsa yanında olmak zorundayım, bu kadar hassas bir bünyeye sahip olmamalıyım, bunu kabul edemem, ben güçlü biri olmalıyım, her koşulda güçlü ve dayanıklıyımdır ben. hayır, değilim, öyle zannederdim ama değilmişim işte, işe yaramazın biriyim ben, hiçbir şeyi beceremiyorum, her şeyin üstesinden gelmeliyim bunu yapmak zorundayım başka çarem yok. ama yapamıyorum, gücüm tükendi, nasıl tükenir bunu kabul etmek çok zor ama oldu işte gücümün bittiği noktadayım."
👑Merry Andrew
kim olduğumu biliyorum. ne olduğumu. neleri sevdiğimi. nelerden nefret ettiğimi. nelerin beni hissizleştirdiğini. nelerin bana haz verdiğini biliyorum. ve kaçıyorum kendimden. olabildiğince uzağa. ardıma bakmadan koşuyorum tüm gücümle. ama bir süre sonra fark ediyorum aslında olduğum yerde dairler çizdiğimi. yıllarca o karanlık ormanın derinliklerinde kötü kurttan kaçtığımı sandım ama kaçtığım şeyin sadece bir yansıma olduğunu çok geç fark ettim. hiçlikte yankılanan o duyduğum ses, beni ölümüne korkutan o canavar, bunu kabullenmek çok zor, o benim. kaçtığım, korktuğum şey benim. simsiyah gözleri, korkutucu suratı ve kalın boğuk sesiyle bana bakan o şey sadece aynadaki yansımam. korktuğum yerdeyim. benden ayrı biri değil o ve onunla bir olmayı kabullenmek zorundayım. daha ne kadar kaçabilirdim ki zaten. ne olduğumu biliyorum ama onunla bir olup kendimi kabullenirsem olacakları da biliyorum. atlattım sanmıştım, kaçıp kurtulabilmeyi başardığımı sanmıştım ama bu gölgenden kaçmaktan farksız. yapabildiklerimi kabullenmek onu kabullenmek demek ve onu kabullenirsem bir olduğumuzu da kabullenmişim demektir. bu bana beladan başka bir şey getirmez.

kendimi bildim bileli çok fazla şey yaşadım hep. sürekli sorunlarla uğraşmak, sürekli mücadele içinde olmak ve bir yandan hayatla uğraşıp bir yandan sevdiklerini güvende tutmaya çalışmak artık beni yormaya başladı. tükenmenin hiç sırası değil. şu aralar zaten depresyona falan girmeye de zamanım yok. benden hep mücadele etmem bekleniyor ama ben daha kendi dertlerimi çözemiyorum nasıl başkalarına faydalı olabilirim ki. kalan son gücümü de aileme harcıyorum ve bu bir süre böyle devam edecek. peki ben hayatla boğuşurken içimdeki karanlık bir fırsatını bulur da beni yakalarsa.
ladylazarus
geçen gün üşümüş bir şekilde eve koşup yatağıma sığındım. dalmışım, bir ara kolumu yorgandan çıkarmışım ki üşüyerek uyandım. o uyku ve uyanıklık hali arasında üşüyen, açlıkla sınanan insanlarla sızladı kalbim. bir şeyler yapılmalıydı, büyümeyi hiç bu kadar istemedim. ertesi gün soğuktan donarak ölen iki askerin haberiyle sarsıldım. diyor ya cansever : ' gülemiyorsun ya, gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir, ne kadar benziyoruz türkiye' ye ahmet abi. ' tıpkı böyle işte..
dün gece oğuz atay' ın babama mektup parçasını yeniden okuyup dinledim. ' korkuyu beklerken ' kitabında yer alan bu hikaye, oğuz atay' ı en iyi anlatan parça sanırım. karalama defterime istemsizce kolomon moore' nin sadist kadınlarının arasında venüs' ü yerleştirdim hikayeyi dinlerken.

onun ruhunu kendiminikine benzetmişimdir daima hakkım olmayarak. yıllar evvel bu parçayı okuduğumda sahiden de ne kadar yakın olduğumuzu idrak etmiştim. sonraları daha bir şefkatle öptüm fotoğrafını. ben de babasına kızgın çocuklardan biriydim. büyüdükçe esasında ne kadar benzediğimizi, sahip olduğum tüm güzel duyguları ondan aldığımı fark ettim. en acısı kötü yönlerimin de onunkiyle benzeşiyor oluşuydu benim için. anlayıp, affetmek büyümeye delalet sanıyorum. onu affettikçe mi anladım, anladıkça mı affettim bilmiyorum fakat ilk kez birinin özlemiyle ağladım. benzeşmek her zaman o kadar iyi değil, ikimiz de duygularımızı belli etmek konusunda beceriksiziz, üstelik yabancıymışız gibi büyümüşken ben, her şey daha zor oluyor. babamı çok özlüyorum ve yanındayken içimden geldiği gibi sarılamıyorum ona, ne tuhaf bir duygu. diğer insanları tanıdıkça ona sarılma isteğim artıyor. pamuklara sarılarak büyüyen biri olmama rağmen hiçbir zaman korunmaya ihtiyaç duymadım. yeri geldi kavga ettim, yeri geldi bile bile başımı belaya sokmaktan çekinmedim. tüm arkadaşlarımın karşıma dikildiği o gün dahi eğilmedim. dün o parçayı dinledikten sonra aslında ne kadar küçük olduğumu gördüm. huzur çok farklı bir duygu, yaşamdan mutluluk istemiyorum zira mutluluk bencilce gelmiştir bana hep. mutlu olmak zorunda değilim fakat huzurlu olmak istiyorum. etrafımda benimle ilintili fakat asla bana ait olmayan binlerce sorunun ve insanın arasında çekiştirilirken, gülümsemekle yetiniyorum. kimseye karşı öfke duyamıyorum zira herkes bir yerinden haklı. bağışladıkça kalbindeki yük hafifliyor insanın, son yıllarda bunu adet edindim. karşıma çıkan her insan bir farkındalık bırakıyor ve insanın, salt sahip olmak isteyen, gördükleri ve duyduklarıyla yetinen ucuz bir yaratık olduğu idrakiyle aradığım huzura bir parça sahip olarak devam ediyorum yaşamıma. bir an önce ideallerimi gerçekleştirip izole bir yaşam sürmek istiyorum. bunun için çalışmak güç veriyor bana. bir süredir iş arıyorum fakat ailem buna pek sıcak bakmadığı için, daha ziyade hedeflediğim şeylerin bir kısmını gerçekleştirmek adına para biriktirebileceğim kısa süreli işler bakıyorum. umarım en kısa sürede bu sorunumu da halletmiş olurum.

uzun ve dağınık oldu fakat insan her zaman bu tür şeyler paylaşacak gücü bulamadığı gibi, anlaşılmaya insan da bulamıyor. muhtemelen burada da okunmayacak bir yazı fakat paylaşmak bir miktar da olsa rahatlatıyor insanı.

oğuz atay' ın mektubunu bırakıyor, iyi geceler diliyorum.




işte bütün terakkinizi gördüm ve aslıma rücu ediyorum.
mayk
öss'de nasıl dünya 1.si olduğumu soruyorlar. cevap çok basit aslında "çok çalışmak".
cufcuf
ben yıllardır miyop olduğumu düşünürken aslında astigmatmışım. sadece uzağı göremiyorum zannederken aslında bulanık görüyormuşum. gözlüğü bir taktım etrafım canlandı meğer her şey ne kadar canlı renklerle bezeliymiş, o ağaçların yaprakları ne güzelmiş.
Eleni
her an, her saniye hayatın trajikomikliği yüzüme fırtınadan sıyrılmış bir rüzgar ile sert bir çarpışma sergiliyor. aklımda sürekli olarak daha "dün böyleyken bugün böyle mi yani?" cümleleri bölgesel bir yer gütme işlemine girişiyor. girişimler sonuç buldukça "peki 5 dk öncesi ve sonrası?" sorularına maruz kalıyorum. çoğu kez aklımı yitirdiğimi, yitirmek üzere olduğumu fark edip yitirmemek ile cebelleşirken buluyorum. çok zaman önce kendi kendime konuştuğumu fark edişimden söz etmiştim frank; kafam güzelken farkındalığımı hiç sayıp ikili kişiliğe bürünüyorum. "lan dur ve sus!" tepkisini vererek girdiğim her diyaloğa olumsuz bir cevap alıyorum. İç sesim, ben. İç sesim benden bağımsız bir yol izliyor ve bu yolun sonundaki ayrımda farklı yollara gitmemize engel olarak beni kendisiyle sürüklüyor. bazen dağı taşı delmeme yardım ederken bazen de dağı taşı üzerime deviriyor. var olduğunda bir simiti çekinmeden bütün haliyle verirken yokken bir susam tanesini bile çok görüyor.(evet konuya martı ile devam edecem çaktırmak yok.) şu çaktırılmaması gereken martıya gelelim. ortak yanımız çok haytayla. aslı etçil iken bulunduğu zemin onu otçul bir yaratık kılıyor. hayır hayır onunla ortak noktamız zorla şekillendirilmek değil, zira sıvı dahi olsam bulunduğum kabın şeklini aldırmaları bir hayli kaba et istiyor. (tam üzerine bastın, bırak ayağın orada kalsın.) benzerliğim yaratık olmasından geliyor. eh, yani bizim de iyi yanlarımız yok değil. yine de arada bir kafam karışıyor. sahip olmak istemediğim bir iyiliğe, sahip olmak istemediğim bir kötülüğe sahip oluyorum. çoğunun arkasında yatan vicdan azaplarım oluyor. o azabı ise bir vicdanım olduğunu söyleyerek tebessümle örtbas ediyorum. başkalarına söyleyerek değil tabii, insanların deli olduğumu düşünmesini istemem.
ikizler
mutlu geceler gençler. nasılsınız? ben ders çalışmaktan manyamış bir durumdayım. ben havalar kapalı olduğu zaman ders çalışmayı sevmiyorum. İçim daralıyor. mesela bugün hava çok serin ve kapalıydı. gezginle gezmeyi en çok sevdiğim hava. ama ben ders çalışmak zorundaydım ve ders çalılırken de uyuyup kalmışım zaten. güneşli havalarda daha iyi çalışabiliyorum. çalıştıkça çalışasım geliyor. tam tersi olması lazım aslında ama burada size ikizler olduğumu hatırlatmak isterim :). son zamanlarda erken uyanmakla ilgili bir sürü şey görüyorum. erken kalkınca şöyle güzel oluyor, böyle muhteşem oluyor diye. ama benim için iki sorun var. birincisi sabah erken uyandığımda bana kalacak vakit gece bana kalacak olan vakitten daha az. İkincisi ben gece yaşamayı, hissetmeyi seviyorum, gündüz ise o erken saatlerde uyumayı düşünüyorum hep. sanırım gece vakitlerimi daha kaliteli hale getirmem lazım. son zamanlarda bir huy edindim. oturup bilgisayarımın masaüstünü izliyorum uzun uzun. gece yapınca bunu gözlerime zarar veriyor. önce bunu bırakmam lazım. bundan sonra 22'den sonra bilgisayar bakmama kararı aldım. odamdaki arkadaşlar 23 de uyuyor zaten. 23 den sonrası hep benim olur. bir de çok düşünmeyi bırakmam gerekiyor. hayatımdaki her şeyi, duyduğum her şeyi o kadar çok düşünüyorum ki bir şey yapamaz hale geliyorum. bunu bırakmazsam daha doğrusu sınırlamazsam beni yiyip bitirecek sanırım. tüm bunların içinde yapmayı en çok sevdiğim şeyi yapıyorum her gün. yazmak. bazen diyorum keşke el yazım güzel olsaydı da yazarkenki aldığım haz artsaydı daha da. anlatmayı ve dinlemeyi seven ben kendimi en iyi yazılarla iyi hissediyorum. zaten bu yüzden seviyorum ya romanları uzun uzun anlattıkları için. hepimizin kelimelere ihtiyacı var. hem de bir sürü. hepinize mutlu geceler dostlarım. rüyanızda en sevdiğiniz harfle bir çay için... :)
muallim✔
biraz önce ablam aradi keşke hafta sonu gelsen çok iyi gelirsin bana dedi:/ ben ise yoğun olduğumu ve maalesef gelemiyeceğimi söyledim:(. acaba @13burrc atanıp atanamayacağim da yazar mi bi baksana😂
Zeze
son zamanlarda sayıları iyice artan dilencilerden bahsetmek istiyorum. biraz da akıl almak.
eskiden hepsinin gerçekten muhtaç olduğunu düşünüp mutlaka verirdim bi şey. sonuçta neden yalan söylesin ki diye bi düşüncem vardı. sonra iyice arttıklarını ve bikaç tanesinin aynı şeyi söylediğine şahit olunca hayır vermemem lazım, kandırıyorlar dedim ve vermemeye başladım. kandırılmak ağırıma gitmiş olabilir. çünkü bunu çocuklar da yapıyor ve ağırıma gidiyor masum sandığım çocuğun yalan söylemesi. sonra tekrar düşündüm. zeze dedim, önemli olan onun yalan söylemesi değil, senin o durumda nasıl davrandığın. sen zezesin onun gibi değil kendin gibi davran ve yardımcı ol, yalan söylemesi onun problemi sonuçta. son zamanlarda da tekrar düşünce gündemimde bu konu var. çünkü böyle yaparak artmalarına vesile olduğumu düşünmeye başladım. eli ayağı tutan da yapmaya başladı çünkü ve gerçekten çook fazlalar. hatta geçen teyze gençti yaşın kaç teyzecim, neden yapıyorsun bunu dedim. tabiki bi ton şey sıraladı. merak ediyorum siz ne düşünüyorsunuz ? yardımcı düşüncelere ihtiyacım var 😣 gerçekten ihtiyacı olan insanları ayırt edemememize sebep olan bu insanlara nasıl davranmalı ?
Nickollyy
kendimi çok kötü hissediyorum yaşamdan bıkmış , bezmiş , tükenmiş haldeyim. ruhum sıkılıyor. ne yapacağımı nereye ait olduğumu bilmiyorum. gelecekten korkuyorum. endişe duyuyorum .

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)