Maviş 🐣
siteye o kadar uzun zaman olmuş ki girmeyeli hala nikimin durması bi duygusallık yarattı bende. bir yaz akşamı keşfedip çok güzel insanlarla tanıştım burda. o sıkıcı yaz gecelerini burası şenlendirdi. üniversiteden mezun oldum ve şu an mesleğimi yapıyorum. özlem dediğim samsun u fotoğraflardan görünce gözlerim doluyor. burası benim için o zamanlar tamamen blog gibiydi. yaşadığım duygusal karmaşaları vs herşeyi anonim kimliği altında yazıyordum. ve bu sıralar yine çok karışık olduğum zamanlar... covid döneminde bir hastanede çalışmanın depresif etkileri ve sevdiklerimi uzun süredir görememek en yoğun covid şehrinde yaşamak çok hırpalayıcı. bir yandan da iyi bir eş olabileceğini düşündüğüm birine karşı aşık olmadığımı düşünüyorum. kafamda sürekli 40 yaşına gelince ayrıldığına pişman olur musun diye sorgularken buluyorum kendimi. ya siz ne dersiniz 26 yaşında risk alıp aşık olunacak kişiyi aramak ya da beklemek gerekmez mi ?
iyikalplipsikopat
merhametimden yedigim iki kazik:

6-7 yasindayken
benden 9-10 yas buyuk gokhan diye bir cocuk vardi beni hep dover, asagilar saf olmamla alay eder amele gibi islerini yaptirtirdi, cok sevdigim, cipsten cikan topac gibi bir oyuncagimi bicagiyla kesmisti, mahallede mac oynarken bana "gokhan beni sikti" dedirtip ses kaydi alip herkese gosterip alay etmisti,

bir kere bu olaylari cok hafif ustunden babama anlatmistim, bu cocugu doveym mi napayim falan demisti bende acimistim yok onemli degil falan demistim, bu cocuk 6-9 yaslari arasi hayatmi skmisti, futbol oynardik beni kaleci yapar sert sutlar cekerdi, futbol oynamiyorkende yolda tek gordugunde kafama dogru top atardi bir keresinde kaleci yapip arkadasi toygar diye biriyle birlikte cok sert sutlar cekmislerdi topu kurtarayim derken belim cok acimisti aglayarak eve gitmistim falan bu olaylardan dolayi hafif kekemeligim baslamisti ve hala top oynayan cocuklarin arasindan gecerken her an kafama top gelecek diye korkma hissim var
6. ve 7. siniftayken
sinifta kürt oldugu icin dislanan bir cocuk vardi, bizim mahalledeydi, biraz fakirlerdi, babasi taksi soforuydu, yeni tasinmistik, mahallede ilk tanistigim cocuklardan biriydi, okula ilk geldigimde cocugu sinifin kabadayisi tipler asagiliyordu bende daha ilk gelir gelmez onlara kafa tutmustum.cocuga hep destek oluyordum,tenefuslerde yaninda oluyordum onunla geziyorum diye bize "ayrilmaz ikili" falan diyerek gulenleri aldirmiyordum,

ve her gun, kardesine tost alsin diye 3lira harcligimin 1lira sini veriyordum, boyle aylar gecti bir gun cocugun yalanini yakaladim, bana "senin parayla kardesime tost aldim, param bitti" demisti ama sonraki tenefus verdigim 1 lirayi keyfine gore harcamisti

sonra ben buna para vermemeye basladim, cok zaman gecmeden diger arkadaslarimla(mahalleden, farkli siniflarda) arami bozmaya basladi, ardindan durduk yere bana saka niyetine saldirmaya, hakaret etmeye basladi

o cocuk yuzunden yalniz kalmistim, tenefuslerde yalnizdim, her tenefus baska siniftaki arkadasima gidiyordum ki o da beni pek sallamiyor oylesine yaninda tutuyordu, 2 yillim tenefuslerde boyle gecti

bu sekilde cok ornek var, cocukluktan beri merhametim yuzunden hayatimin en guzel yillarini baskalari caldi, bana en buyuk zarari merhametim verdi ve nefretim sayesinde daima guclu oldum, bana daima nefretim cesaret ve guc verdi

devami psikopatlik iceriyor
devami psikopatlik iceriyor
devami psikopatlik iceriyor

eger o kurt cocuk suan benim merhametime kalsa babasi ile annesini gozleri onunde idam eder, kardesiyle kendisini hapseder, ikisinide ac birakir ardindan her gun parmaklarini kesip pisirerek yemek olarak verir bu sekilde gun gectikce ikisinide tamamen ampute birakir bu sekilde olume terk ederim

eger gokhan merhametime kalsa
sorgu odasi camindan gorecegi sekilde sandalyeye baglarim

icerideki esine cocuklarinin parmaklarini kopartmasini yoksa hepsini oldurecegimi soylerim, ardindan kadini zihnen sakat(beyne elektrik), gokhani ise felc birakirim ve omur boyu bu sekilde yasamaya mahkum kalir ve benim gibi her gun pismanligi yasar dusunur olmek ister ama olemez

vicdanimi ve gucsuzlugumu anakinin annesi, ona bunu yapan yaratiklari hayatimi calanlar, ve anakini ise nefretimin gucu gibi goruyorm bu videoda


Yepisyeni
se lam larrr omü halkı
uzun süredir stresli ve yüksektim
fekat artık çözümü buldum. paylaşmak isterim.
bir twitter hesabı açıyoruz, tamamen anonim. giriyoruz bir haber sitesine, haberlerin altında siyasilere, itlere, kopuklara sövüyoruz. sonra muhakkak bir karşılık veren çıkar. güzel bir ağız dalaşına giriyoruz. kimseyle takipleşmiyor, kişisel muhabbet kurmuyoruz. hatta ben takip edenleri de engelliyorum. sonrasında efendime söyleyeyim ilgi orospuları olur, neyim ben çikolatalı frappüçüno mu'cular olur, cinsiyetçi andavallar olur, şiddet meraklısı polatçıklar olur aklınıza hangi eğitilmez grup geliyorsa dilediğinizi seçiyor maceraya başlıyorsunuz
yeminlerim olsun ben huzuru böyle buldum. sıfır takip edilen sıfır takipçi, 1000lerce kat rahatlık 👌
iyikalplipsikopat
tam 8 ay gecti

burada ancak bir seyler duzeldiginde paylasim yapacagima dair kendime soz vermistim.iyi ve dogru olmaya dair guzel seyler yazacagimi, sevgiyi, vicdani ogrendigimi, artik iyi dusundugumu iyi oldugumu yazacagimi falan

ama her zamanki gibi hicbir sey degismedigi gibi daha da kotuye gitti, daha cok curudum daha cok kinlendim , daha cok kole gibi ezildim, daha cok kolelestim

ve tum bunlarin ustune, gun sonunda en buyuk basarim intihar etmemek iken lanet domuz babamin salak sacma islerini yapiyor onun bagrislarina, emirlerine susup boyun egiyor, onun benim icin cizdigi kadere itaat ediyor, icimden onu öldurmek kesmek gelse de sadece tamam diyebiliyorum, kucuk bir sey istiyor yapiyorum ama gitmeme izin vermiyor saatlerce hicbir sey demeden onun karsisinda oturuyor, telefon konusmalarini dinliyor itaat ediyorum

hayati boyunca en buyuk zevki insanlari baskalarinin karsisinda asagilamakti, ne zaman babamn bir arkadasyla iletisim kurmak, hatta sadece arkadasinin sesini duymak zorunda kalsam kendimi bir haydut grubundaki seks kolesi gibi hissediyorum, adeta ruhuma toplu tecavuz ediliyor

bir gun tum bunlar bittiginde, kolelikten kurtuldugumda, kimseye itaat etmeyecegim, kimseden korkmayacagim, tamamen ozgur olacagim, kendim ve sevdiklerim disinda herkesi kole olarak gorecegim, hicbir duygumu bastirmayacagim, hicbir seye susmayacagim ve bir gun ozgur oldugumda, son 8-9 yildan beri kendimden nefret etmeme, kole gormeme, daima ezilmeme, asagilanmama, gucsuz ve aptal hissetmeme sebeb olan babamin en buyuk psikolojik acilari cekmesi, yalniz sekilde ruhundaki aciyla ölmesi icin elimden geleni yapacagim

sevdigim 3 insan disinda hicbir seye karsi vicdan, sevgi gibi hislerim kalmadi, her seyle alay edebiliyor, kendiminki dahil her aciya kahkaha atabiliyorum ve icimdeki kin ve delilik her gecen gun daha da artiyor gibi
Артем
son 10 yıldır mizantropist olmamak için bir sebep göremiyordum aksine hep destekleyecek olayları yaşayıp gözlemliyordum,son zamanlarda mizantropik bakış açım inanılmaz derecede güçlendi.İnsanın ne kadar şerefsiz ve yoz bir canlı olduğunu anlamak için günümüzdeki atların soyuna bakmamız bile yeterlidir
günümüzde yaklaşık olarak 600 at ırkı varken sadece 2 at soyu vardır. bunlardan biri bildiğimiz evcil at ve nesli tükenmekte olan przewalski atıdır.insanlar tarafından yaptırılmış aşırı yoğun üreme nedeniyle evcil atların genetik çeşitliliği tüm zamanların en düşük seviyesindedir.yoğun üreme derken şaka yapmıyorum bu öyle bir üreme ki dünyadaki tüm erkek safkan atların %95’i darley arabian adlı atın soyundan geliyor.aşırı yoğun çiftleştirmeye bağlı olarak genetik çeşitlilik azalır bu düşük genetik çeşitlilikde genetik hastalıklara yol açar,miyopati ve gece körlüğü gibi genetik hastalıklardan etkilenen atların genetik çeşitliliğinin korunması gerekir aslında her canlının korunması gerekir çünkü düşük çeşitlilik genetik hasara yol açar bu da bir sorundur.bu genetik hasarın insanlar tarafından bilinçli ve kasti bir şekilde yapılması ise kabul edilemezdir tamamen keyfi sebeplerle yapılmıştır.neyse çok uzattım toparlamak gerekirse insanlar şerefsizdir,yaşasın mizantropi ve mizantropistler!

olurda birisi okumak isterse diye makaleyi de buraya bırakıyorum

https://doi.org/10.1016/j.cell.2019.03.049
Zeze
‘zaman’ kelimesi ‘mekan’ dan daha çekici galiba. mekandan ziyade zamana takılıp kalmamız nasıl açıklanır ki başka.
zamanla ilgili ilk derdimiz kendi zamanımızı kabullenmeden, başkasının zamanını boynumuza tasma gibi takıp onun peşinden koşturmak gibi. herkesin aynı zamanda bi şeyleri yaşamayacağını, bunun mümkün olmadığını anlayamıyoruz. bir örnekle açıklamak isterim. fatih sultan mehmet 21 yaşında (bazı kaynaklarda değişiklik gösteriyor) İstanbul’u fethetti. ama erken öldü. bakıldığında hemen hemen ömrünün yarısı. peki 100 yaşında ölecek olsaydı ve 50 yaşında fethetseydi bu denli övülür müydü ? (şu anki genç başarısı) hayır. ama yine ömrünün yarısı. farkı ne ki ? onun kendi hayat çizgisi o. bizimki de başka. ali’nin de ayşe’nin de. peki neden hep bir geç kalmışlık ve yetişememe korkusu ?
bir de diğeri var. o zamana ait hissetmemek. İnsan bir zamana nasıl ait hissedebilir ki ? zaten her an geçmiyor mu ? tıpkı bizim gibi. bana kalırsa bu zamana ait hissetmemek değil, ilk cümlemdekinden kaynaklı bir aldanış. bizi boğan mekan. (mekan = dünya) biz değil birkaç yüzyıl öncesi 15 yüzyıl öncesine de gitsek yine kötülük var, yine samimiyetsizlik var, yine yalnızlıklar, fitneler, fesatlar, olaylaaaar olaylar yani. o zamanki insanlar da eminim eski başkaydı derler. çünkü zaman da tıpkı insan beyni gibi işler. kötüyü gömer unutturur, güzellikleri andırır. eskiden bugüne güzel şeylerin gelmesi de tamamen bundandır bence. yanisi sorun mekanda gibi geliyor bana. her anlamda zamanın peşini bırakalım artık. zaman biziz ve geçip gidiyoruz görmüyor musunuz ?
Zeze
aklıma bir an bi şey geliyor. bazen daha önceden düşünmüş oluyorum ama o an bi şey tetikliyor. düzenlemeye kalkınca da unuttuğum için taslaksız yazıp geçiyorum. tutamıyorum çoğu düşüncemi içimde. amacım kimseyi yargılamak, eleştirmek, kırıp dökmek değil. zaten çoğu yazımda da aslında kendimi hedef alıyorum. bir hafta sonra bile o yazıma tamamen zıt düşünebilirim. çünkü insanım. her an yeni bi şey öğrenmemle her şey bambaşka bi şeye dönüşebilir. ya da birinin yorumuyla. yani buraya bu böyledir demek için yazmıyorum, düşüncelerim yazıya dönüşmüş olsun, üstüne sonra da düşünebileyim diye yazıyorum. bunu açıklama gereği duydum çünkü... öyle işte ☺️
ikizler
gecenin geç sayılabilecek bir saatinde kütüphaneden çıkıp aheste aheste adımlarla ziraat fakültesinin önündeki e1 durağına doğru yürüyorum. yine en sevdiğim havalardan biri var bu gece. ceket giymesen üşünecek, ceket giysen tam gelecek hafif esen, soğuğa yakın serin bir hava. hani bir önceki yazımda bahsetmiştim ya balkonumu özledim diye. İşte tam oradaki gibi. bilmiyorum kaçınız gece 11 den sonra kampüsün içinde dolaştınız gönlünüzce ama size tek diyebileceğim. okul hayatınız bitmeden kampüsün 23 ile 06 saatleri arasındaki o havasını da içinize çekmeniz gerektiği. özellikle yaşam merkezi çevresi öyle tuhaf geliyor ki bana. gündüz milletin yemek için oluşturduğu kuyruklar, derslere gitmek için yoğun bir akış içinde olan kalabalıklar, dolu dolu ring durakları sanki hiç yaşanmamış, hiç yokmuş gibi oluyor. sanırım kütüphaneden geç çıkmamın dersten başka bir sebebi de kampüsün gece halini sevmem. şöyle bir göz gezdiriyorum da. keşke fotoğraf makinem yanımda olsaydı da gösterebilseydim size. bir gün getirirsem o güne nasip olur inşallah. bugün kütüphaneye bir arkadaşımla gittim. oturduğumuz masada elektrik olmayınca ben de elektrik olan bir masaya geçtim. ders çalışamam için iki şeye ihtiyacım var benim. biri notlarımı yazacağım bilgisayarım, ikincisi ders çalışırken müslüm baba veya eda baba dinleyeceğim kulaklığım. bu ikisi olmadan ders çalışamıyorum. baya esaslı konular çalıştım bugün. tamamen anlamaya çalışmadım. genel hatları ile anlayıp 6 sayfalık bir not çıkardım. bu notu yayayım da diğer gençler de bilgiye güzel bir şekilde ulaşabilsin değil mi. bir de imzamı çok sevdiğim için her yaptığım şeye atıyorum imzamı. çıkardığım notlara bile. vektör haline getirdiğim imzam her yere uyuyor zaten kolayca. bu güzel gecede ne çok ders muhabbeti yaptım değil mi. e1 yerine t1 geldi. ona binip gideyim bari. hepinize mutlu geceler dostlarım. gecenin tatlı serinliği kadar güzel bir gönül ile dalın rüyalara... :)
biskolataerkegi
yan komşu 3 gündür balık yiyor ve koku tamamen benim evde. kardeşim ondan sonra kızılderililer kötü!
iyikalplipsikopat
degisime cesaret edememek

yasadigim gunler bu cesaretsizlikle geciyor.ya tamamen kotu ya tamamen iyi olmak arasinda secim yapamiyorum.bir olayin bir duzenin beni tamamen degistirmesinden korkuyorum.icimdeki zavalli vicdan ile canavar haline gelmis ofkenin savasi bitmiyor vicdanim git gide zayifliyor

bir yanim intikam istiyor kirilan kemiklerin sesleri aci cigliklar yalvarmalar gozyaslari yanan evler asagilanmalar iskencelerden dolayi bir hayvana donusen itaatkar koleler

bir yanimsa hala vicdanli olmak istiyor ailesini dostlarini seven sevgi ve ask isteyen muzigi seven huzur isteyen ozgurluk isteyen kimseye zarari olmadan yasayan baskalarinin yaralarini saran

baskalarinin psikologu oldum ama hep kendi psikolojim bozuktu
baskalarinin yasam kocu oldum ama hep kendime karamsardim
baskalarinin ask doktoru oldum ama hic iliski yasamadim

yolu hep biliyordum ama hic yolda olamadim.tum avanslar bitti eski utangac kibar saf cocuk olan eski ben %90 oranda degisti.su siralar tek dusundugum basarili oldugum bir sey bulmak ve onun uzerine gitmek tum enerjimj zamanimi ona ayirmak

kodlama mi?spor mu?sanat mi?bilmiyorum.tum bu kargasadan icimdeki savastan biktim her gun icten ice curumekten icime atmaktan biktim

sevdigim bir isi yapip o alanda ilerleyerek para kazanmak hem annemi ve kizkardesimi babamdan kurtarmak hem kendime hem onlara huzurlu bir hayat kurmak istiyorum.

ama lanetlenmis gibiyim hicbir seye yetenegim becerim yok gibi.gercekler karsisinda cok zayifim hayatin gerceklerine dair hicbir sey bilmiyorum.sistemleri bilmiyorum.kendimi hep ustun gordum hep en zeki sandim farkli gordum bir halt olmadigimi yeni yeni anlamaya basliyorum.hep zengin hayat surecegimi hayal ettim hep milyoner hatta milyarder olmayi hayal ettim ama daha ufak sorumluluklarimi bile yerine getiremedigimi yeni goruyorum

7 senedir yalniz sonuk renksiz gri bir hayat yasadim 19 yasinda en buyuk basarim kendime pantalon almakti 20 yasinda en buyuk basarim kizli erkekli arkadas ortamina girmekti.21 yasinda burdan tanistigim dostum sayesinde yeni yeni hayata baglaniyorum.gercekler karsisinda bu kadar zayif ve ezigim ve zayif hissetmek kaldiramadigim beni cileden cikaran psikopat yonumu tetikleyen yegane sey

emeklemeyi yeni ogreniyorum, bir kosu yarisinda basarili olmam gerekiyor ve kendime neredeyse hic inancim yok
ladylazarus
bu gece hayatımın en güzel anlarından birini yaşadım. karanlıkta uzanmış, bir kieslowski filmi izlerken, birden ağaçların arasına saklanmış ayın kızıllığını fark ettim. bir süre yıldızları izledim, sonra filme döndüm, sonra yine ayı izledim, sonra yine film, yine yıldızlar.. ay, onu görmem için tamamen ortaya çıkana dek böyle bir döngü içinde bitirdim filmi. böyle anlarda tarif edemediği bir his kaplıyor insanın içini. yıldızlara bakarken, yıllar evvel annemle kargaları izlediğimiz noktaya takıldı gözlerim. sonra yine yıldızlar.. ve yıllardır hiç değişmeyen gökyüzünü düşündüm.

edebiyat dergileriyle aram pek iyi değildir fakat oldukça gecikmeli olarak bir dergi keşfettim ve muhtemelen düzenli olarak alacağım tek edebiyat dergisi olacak ' notos '. keşfettiğim ilk sayısının nabokov üzerine olmasının güzelliği .. sanırım vera' nın reenkarne olmuş haliyim. nabokov' la bu kadar sık karşılaşmamızın başka bir açıklaması olamaz. vera için ne acı dfgfj

hayatımı bir film olarak tahayyül edecek kadar önem vermiyorum kendime fakat bugün bu şarkıyı defalarca dinledikten sonra, hayatımın bir fon müziği olsaydı, şu sıralar kesinlikle bunu seçerdim dedim kendime.




iyi geceler değerli müdavimler.
ikizler
huuuh. (çok çalışıp da alnındaki teri silerken derin bir nefes veren insan emojisi koyalım şuraya da). evet. mutlu geceler gençler. nasılsınız? ben çok iyiyim. özgürlüğü için giriştiği bir savaştan zaferle dönen bir komutanın mağrurluğu, mutluluğu ve heyecanı var üzerimde. en son taa 3 ay önce yazmışım. onda da fotoğraflardan bahsetmişim. 3 ay bir mevsim ediyor değil mi. bir mevsim uzak kalmışım buralardan. son 1 aydır da girmemiştim siteye. az önce girdim ve okudum gidebildiğim yere kadar. özlemişim lan herkesi. neyse ben de bu 3 aylık arada önce okulla giriştiğim savaşı kazandım. vakitsiz ufukta beliren tehlikeye karşı hazırlıksızdım belki ama inanç, gücen ve aşk ile bu savaşı da kazandım. 16 dersle uğraşmak zor oldu tabi. ama uğraştığıma da değdi doğrusu. bu ara gezginimden, kitaplarımdan ve sevdiğim bazı şeylerden mahrum kaldım. ama değdiğini ve artık tamamen onlara kalabileceğimi de görünce ister istemez içim sabırsızlık dolu bir mutlulukla doluyor. sonra photoshop konusunda kendimi baya geliştirdim. bir kurs almıştım udemy den. oradaki kursa devam ettim. sonra youtube dan ingilizce içerikleri de izliyorum. hala geliştiriyorum kendimi aslında. İngilizce diye ayriyeten belirtmemin sebebi maalesef türkçe kaliteli içeriğin fazla olmaması. bakarsınız o açığı da ben kapatırım ne dersiniz :) bir de tüm bunlar olurken yarimle geçirdiğim güzel anılar var. bu süre zarında yanımda olan en büyük destekçim. beraber fotoğraf çekme çabalarımız oldu. bir sürü yürüyüşler yaptık. gölete bile götürdüm onu. ders çalışırken bile beraber çalışabilmek o kadar güzel bir şeydi ki. geceler, gündüzler, saatler ve bir sürü anılarımız oldu. tabi bu da durmadan biriken bir mutluluğa neden oluyor. hem size de bir haberim var. bu sefer onunla beraber geldim. kendisi artık @ledya adı ile burada bizimle beraber. onun da heyecanı var üzerimde. bir de @ortayakarisik bir mesajında benden bahsetmiş ama ben onu okuyamadım. şimdi de silinmiş. bildirimler kısmından gördüm. çok teşekkür ederim dostum benden güzel bir şekilde bahsettiğin için. bir dostumun aklında güzel kalabilmişsem ne mutlu bana. şimdilik bu kadar yazayım. yine uzun uzun yazdım. bıraksalar beni daha da yazarım. nasıl olsa zamanımız bol bundan sonra. hepinize mutlu geceler dostlarım. uyuyacağız odanız püfür püfür essin bu yaz gününde... ;)
ladylazarus
bugün dedemi ziyarete gelen misafirlerin yanında iki oğlan çocuğu vardı, birinin saçları uzun kıvırcık o kadar şekerdi ki ! mıncırdım ama pek pas vermedi. rigbymi götürmek istediler dfgdf o benim köpeğim dedim, buldular beyaz beyaz pamuğumu. giderken de elimi öptü başına koydu jsddjg hayır birkaç beyaz tel çıktı diye bu muameleyi hak ettim mi sahiden ?? berhudar ol evladım.

dün dünya saati hareketi vardı, ışıkları kapatacaktık ajandama dahi yazmıştım lakin ajandam yanımda olmayınca tamamen unuttum, çok üzüldüm. barış özcan' ı severek takip ediyorum lakin şanışer' le düetini izlemeye cesaret edemedim. raple ilk tanışmam da şanışer' le olmuştur, anılarım depreşti. katip ol sabahın ilk ışıklarınah diye müptezel gibi dolaşarak tükettim 2007 yılımı ddfgdf bir erkek arkadaşım yakalamıştı, o zamanlar küçüğüm tabii, sen şanışer mi dinliyorsun dedi. ben de kuzenimden görüp yüklemiştim, yok yaa onu kuzenim atmış, ben dinlemiyorum falan diye atarlanarak ' kuzenim yapmış yea ' jargonuyla da ilk o zaman tanışmış oldum.

bu da günün rap parçası olsun :


muallim✔
evet metro mağdurlarinda bugun..
ya her şeyi anlarim da 20 dk öncesinde gelmeme rağmen yolcu almadan gitmek ne demek ya👿 şerefsizlik tamamen başka hicbir şey değil!
Zeze
İnsanlara sürekli neyin yapılmaması gerektiği söyleniyor. bence bu o yapılmaması gereken şeye olan meyili artırıyor. İnsanlara bundan çok, neyin yapılması gerekiyorsa onun söylenmesi taraftarıyım. mesela diziler. dizilerde hep işlenen suçlar gösterilir ve ona dikkat çekilir. bu aslında o şeyin tamamen gözler önüne serilmesi ve artmasına sebep oluyor. hatta bi şehirde bununla ilgili deney yapılmış, iyi şeyler izleyen insanlar o iyilikleri yapmaya başlamış. o yüzden yapılan kötü şeylere dikkat çekip, artırmak yerine yapılması gereken güzel iyi şeyler insanlara sunulursa onun yapılması artar diye düşünüyorum. bu çocukların eğitiminde de böyledir. bi çocuğa şunu yapma denmez, yapmaya meyili artar çünkü. onun yerine yapması gereken söylenir ki yolu açılsın, o fikri görsün. keşke benden daha büyükler de böyle düşünse de özellikle tv programları (dizilerden dolayı söylüyorum) buna göre düzenlense. ne biliyim şehirlerin merkezi yerlerinde kocaman ekranlarda birbirlerine gülümseyen insanlar, yardımlaşanlar yayınlansa. bence bi şeyler olumlu yönde değişebilirdi.
Eleni
bedenimi o yazın sıcağında serinlemek adına ruhumu güzel bir varlığa teslim edercesine serin sulara bırakmıştım. daha doğrusu henüz bırakamadığım bir andı, sebebi ise tamamen suyun gerçekten de akan sümüğü donduracak derecede soğuk olmasıydı. adım adım, usulca ama fazlası ile usulca, emekleyen bir bebeğin afallayışı ile çakıl taşlarını geçerek ki her bastığım çakıl taşı ayağıma ciddi hasarlar vermemekle beraber dikenler batıyormuş gibi bir acı veriyordu. hiç unutmam! yalın ayak gezmemin cezası işte. zaten denize sandalet ya da ayakkabı veyahut terlikle girecek değildim, çok istiyorsanız kendiniz girin. birkaç acı dolu adım sonrası bir maviliğe ulaşmıştım. huy mudur, refleks mi bilinmez. suya yaklaştığımda önce ayak parmak uçlarımı batırdığım suyun derecesini ölçme girişiminde bulunmuştum. o soğuk su “bu ne be!” diyerek titrememe ve soğuktan ötürü irkilmeme sebep olmuştu. denize aşıktım. değil soğuk su, kaynar su dahi olsa hiç düşünmeden girerdim. bu da aşık olunca kör olmanın bir göstergesi sanırım. vazgeçmeyip yavaş yavaş üzerine bastığım taşlara meydan okurcasına geri adımlar ile koşa koşa birkaç metrelik uzak bir mesafeye gitmiştim. hayııır düşündüğünüzün aksine acımamıştı ayakçıklarım, salgılanan hormonlardan olsa gerek. çok ötede bulunan bir cafede çalan bir şarkı eşlik ediyordu o gün bana ve tabi ki de en çok güvendiğim varlık, yalnızlığım. evet yalnızdım, tek başımaydım yani. bulunduğum yeri umarım hatırlıyorsunuzdur. hah! İşte tam oradan “tabana kuvvet” diyerek arkamda atlılar varmışçasına denize koştum. önce ufak bir şok, sonrasında ufak bir alışma süreci ve bam! sudan artistçe bir çıkış. şaka be şaka artistlik söz konusu değildi, her ne kadar kendimi o an göremesem de saçlar inek yalamış gibi bir şekil almıştı. suya alıştıktan sonra yüzmek yerine nedendir bilmiyorum, hani amacım neydi? onu da bilmiyorum. kendimi sırtüstü suya atıp suyun üzerinde kalmaya çalışıyordum. ara sıra kulaklarıma kaçan su yüzünden cafeden gelen şarkı sesini duyamıyordum ve tam batacakken kendim doğrulmaya çalışıp daha da çok batıyordum. salak işi ama ben gayet keyif alıyordum frank. uzunca saçmalamalarımın ardından denizden çıkıp şezlonglardan birine yönelmiştim. bütün düşüncelerimden arınmış gibiydim. birkaç adım sonra oturacağım yere gelip oturarak az önce tenimin örtüsüne büründüğü denize bakmaya başlamıştım. deniz tenimi, tenim denizi taşıyordu. zihnim ise arındığımı sandığım düşünceleri. gibisi gerçekten de vardı, düşüncelerimden arınamamıştım. ama sonrasında o düşüncelerim soyut da olsa okyanusları keşfetti ve artık okyanuslara da aşığım.
Дан БилзЭрхан
"inanmak başarmanın yarısıdır..." derler değil mi? sahiden öyle mi peki? kısmen... kısmen diyorum çünkü aslında inandığın şeyle alakalıdır tamamen. bir şeyi yapabileceğine inanmak gerçekten de son derece motive eder, güven verir. "başaracam lan bunu" dersin, inat edersin, gaza gelirsin vs vs. gelelim madalyonun öbür yüzüne... ne kadar güçlü olursan ol, düz duvarı itebilir misin? yer çekimine hiç bir destek almadan karşı koyabilir misin? güneşi ellerinle tutabilir misin? yapamazsın değil mi? "ne alaka şimdi?" deme hemen, bırak açıklayayım. bazı şeyler vardır, inansan da inanmasan da olmaz. sırf yarısı aradan çıksın diye inanmanın bir anlamı yoktur. "inanmak başarmanın yarısıdır" sözü bir işe yarasın istiyosan inandığın şeyleri iyi seçmen gerekiyor. eğer ne yaparsan yap başaramayacaksan inanarak vakit harcamanın da kendini yormanın da bir anlamı yok. üstelik insanı en çok yoran şey nedir bilir misin? bir şey uğruna çok çaba sarf etmek değil, ne kadar uğraşırsan uğraş olmadığını görmektir. demem o ki, yorma kendini. inanma böyle saçmalıklara. hadi selametle kal

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)