kayipgalaksi
gördüğüm kabusun etkisiyle gözlerimi açtığımda aydınlık odayla karşılaştım. bu soğuk ve yapay aydınlık içimde derin bir korku uyandırdı. gözlerim açıktı ama bir şey göremiyordum. her şey bulanıktı. cümleler zihnimden öfkeyle akan bir nehrin suları gibi akıp geçiyordu. galiba yine zaman algımı kaybetmiştim. elim alışkanlıkla direkt telefona gitti. bozuk gözlerimi kısarak baktığım ekranda saat 07.58'i gösteriyordu. "yanlış görüyorum değil mi? 07.58 olamaz. alarm kurmuştum, duymamış olamam! lanet olsun! lanet olsun!" kendime kızmıştım. çünkü her zaman alarm çalar çalmaz uyanan biriydim.
kızgın bir halde başımı pencereden yana çevirdiğimde kalın bej rengi perdelerin arkasından pamuksu beyaz örtünün üzerindeki güneş ışınlarını hissedebiliyordum. bu his kızgınlığımı geçirmişti ancak o anki ruh halimi tanımlayacak bir sıfat bulmakta zorlanıyordum. nasıl hissettiğimi bilmiyordum. yatağımda doğrulup perdeyi araladığımda dışarısı tam da hissettiğim gibiydi. bu güzel günde mutlu olmam gerekirken kendimi suçlu gibi görüyordum. aydınlık, güzel havayı dışarıda değerlendirmek yerine günümü evde kitap okuyarak ve film izleyerek geçiriyorum. kitap okumaktan ve film izlemekten şikayetçi değilim ama dışarıda eğlenen insanları gördükçe kendimi garip hissediyorum. - neden bilmiyorum ama içimden hiç dışarı çıkmak gelmiyor. - havanın kötü olduğu günlerde de tam tersi oluyor, suçluluk duymuyorum. "böyle havada kimse dışarı çıkmaz ki ben neden çıkayım." diyerek suçluluk duygusunu kendimden uzaklaştırıyorum.
İşte yine ara ara karın yağdığı, ara ara da güneşin açtığı bir günü evimde, toplanmamış yatağımın üzerinde kitap okuyarak geçirdim. sonra bir ara uzun zamandır uğramayan bir his kapımı çaldı: yazı yazma hissi. çanlar bu sefer yazı yazmam için çalıyordu. bende sevdiğim birkaç kitabı ve dergileri aldım, önüme yığdım. belki birkaç bir şey okursam yazabilirim, dedim. ve bunu yazdım 😊 yazının şarkısını da şuaraya bırakayım. bill withers - ain't no sunshine

Yorumlar