dimitri
arkadaşlar biraz uzun bir yazı ama bir solukta okuyacağınızı düşünüyorum. hepimizin hemen hemen her gün yaşadığı hislerimize tercüman olmuş.
"sen adam değilsin, yoksun dünyada"
çocukluğuyla gençliği yeşilköy köşklerinde geçmiş, eski bir İstanbul efendisi olan kırçıl bıyıklı tarık bey: - her sabah evden çıkarken o gün karşılaşacağım tüm davranışlarla sözlerin; bana kişi olarak var olmadığımı, yürüyen, kıpırdayan bir insan gölgesi dahi sayılamayacağımı, tekrar tekrar ihtar edeceğine; kendimi hazırlayarak adımımı atıyorum sokağa, dedi.
güngörmüş, hoşsohbet bir adamdı tarık bey:
- köşede gazete de satan, gedikliden emekli, suratsız bir tütüncü var. gazete almak için önce ona uğruyorum. paramı hazırlayarak, "günaydın" diye tütüncüden gazetemi istiyorum. selamımı almadan dükkânının içinde ayran, yahut süt şişelerini düzeltmeye devam ediyor. bir garip tad alıyor, beni görmezlikten gelip, adam yerine koymamaktan. yani tavırlarıyla, "sen yoksun, mevcut değilsin", demek istiyor. ben de içimden tekrarlıyorum. "ben yokum, mevcut değilim..." ama yine de gazeteyi uzatmasını bekliyorum. beni adam yerine koymadığını kanıtlayacak süre, kendince geçince; kafasının dağılmasını istemeyen bir atom bilgini özensizliğiyle, yüzüme bile bakmadan gazeteyi alıp uzatıyor.
tarık bey gözlüklerinin arkasından kıskıs gülerek, tütüncünün gazeteyi nasıl alıp uzattığını gösteriyordu.
elimde gazete, dolmuş durağına gidiyorum. durak her zaman kalabalık oluyor. kimsenin sırasını çalmadığımı gösterecek bir yerde duruyorum. derken bir dolmuş geliyor, bütün bekleşenler kapılara üşüşüyor; binen biniyor, binemeyen kalıyor. ben sıram gelmediği kanısıyla acele etmiyorum. bir dolmuş daha geliyor. benden sonra gelenler de, kapılara üşüşenlerin arasına katılıyor. biliyorum ki, kimse bana "buyrun, sıra sizde", demeyecek. bazen artık sıramın geldiği inancıyla ben de, yeni gelen bir dolmuşun kapısına doğru seyirtiyorum. ya sert bir omuz darbesi iniyor göğsüme, ya arkadan gelip içeri girmek için eğilen birinin kalçası dayanıyor karnıma. kişiler mekanik bir itip kakmanın ortaklığında, bana "sen yoksun, mevcut değilsin", diyorlar. ben de içimden tekrarlıyorum: "ben yokum, mevcut değilim." sonunda geç de olsa, biniyorum dolmuşa. benden önce inecekler, şoföre, "şurada dur!" diyorlar. bu aynı zamanda bana, "sen de in de rahat çıkalım", demek. ben de araba durunca, hemen yere iniyorum; yanımda oturanın çıkmasını bekliyorum. onlar yine yüzüme bile bakmadan çekip gidiyorlar. yani adam yerine koymuyorlar beni. bir anlamda, "sen yoksun, yeryüzünde var değilsin", demek istiyorlar. ben de içimden, "ben yokum, yeryüzünde var değilim", diyorum.
tarık bey, kendiyle yahut İstanbul'un hoyratlığıyla eğlenir gibi sigarasını yakıyordu ve gözlüklerinin arkasından devam ediyordu kıs kıs gülmeye:
- İneceğim yere gelince, "şoför efendi durur musunuz?" diyorum. bazısı duruyor, bazısı duymazlıktan gelerek, müşteri gördüğü yere kadar gidip, orada duruyor. bazısı, "haydi yahu acele et, işimiz var", diyor. ben hepsine inerken, "teşekkür ederim", diyorum. çoğunlukla cevap vermeden gazlıyorlar. birini rahatsız ederek inersem, ona da teşekkür ediyorum. o da genellikle cevap vermiyor. ben daha evden çıkarken, yok sayılacağımı bildiğim için, asla yadırgamıyorum bunları. gayet normal karşılıyorum. sade bana değil, herkes birbirine "sen yoksun, insan olarak bir sıfır kadar bile değerin yok", demekten hoşlanıyor. bayılıyorlar birbirlerini adam yerine koymamaya. bu arada ben de, payımı alıyorum. ama ben direnip, ille de varım diye inatlaşmıyorum. "yokum, mevcut değilim", diye devam ediyorum günlük serüvenime.
tarık bey keyifli keyifli tüttürüyordu sigarasını: - dolmuştan inince karşı kaldırıma geçerken, iki üç taksiyle özel arabadan mutlaka sesler yükseliyor: "sallanmasana moruk!", "yürüsene ulan ihtiyar!", "geç hadi geç, teneşir horozu!". ben hep yaya geçidinden geçtiğim için, beklediklerine kızıyorlar. varmış gibi yürümem, sinirlendiriyor onları. yok olduğumu, var olmadığımı hatırlatmak istiyorlar bana. ben de "merak etmeyin, yokum, var değilim", diye geçiyorum karşı kaldırıma. bazen oralarda bir trafik polisi duruyor. çok seviyorum o polisi. çünkü o da, şoförlerin var olmadığı kanısında. onlara, "bas ulan geri!", "kör müsün ulan ayı!" diye bağırıyor. arada bir de, sinek kovalar gibi hiçbirinin suratına bakmadan eliyle, "geç geç" yapıyor. yani şoförler beni, polis de şoförleri adam yerine koymuyor. herhalde komiseri de, polisi adam yerine koymuyordur.
tarık bey bir günlük yaşam serüvenini en ince ayrıntılarıyla akide şekeri emer gibi, tadını çıkara çıkara anlatıyordu:
- çalıştığım işhanına geliyorum. elektrik kesik değilse asansöre biniyorum. asansöre binenler gençse; bir elleri pantolon ceplerinde, bir kaşları kalkık oluyorlar. taşralıysalar; pos bıyıklı, tıknaz, pantolonları göbeklerinin altına düşmüş, önleri açık oluyorlar ve kasıtlı biçimde, kimseye önem vermez görünmek istermiş gibi, yüksek sesle konuşuyorlar. ben yine biliyorum ki, herkesin tavrı, kimseyi adam yerine koymama üstünedir ve şişkindir. ben hemen sigara kâğıdı gibi iyice yapışıyorum asansörün dip duvarına. "ben zaten yokum, dünyada mevcut değilim", diyorum. asansörden çıkarken kimse kimseye ne yol, ne selam veriyor. kimse de kapıyı arkadan gelenin suratına çarpmasın diye, usturuplu tutmuyor. ağıldan çıkar gibi çıkıyor öyle.
tarık bey sigarasının izmaritini tablada söndürdü: - akşam eve dönerken de yine aynı şey. kalabalığın bireyleri bıkıp usanmadan, "sen yoksun, yeryüzünde var değilsin", demeyi sürdürüp gidiyorlar. ben de "ben yokum, var değilim", diye mırıldanmaya devam ediyorum içimden. adam yerine konmamak insanın gücüne gider, değil mi? benim hiç gitmiyor. bir toplumun kendi kendini adam yerine koymamakta inatlaştığı dönemlerde, kimleri adam yerine koymaya kalktığını biliyorum çünkü.
tarık bey bir sigara daha yaktı:
- İstanbul bin beş yüz yıllık bir başkenttir, dedi. gönül bütün birikiminin, haliç'in dibindekilerden ibaret olmamasını isterdi.
çetin altan
dimitri
dimitri
okulu yeni kazanan arkadaşlar size play kart vermek isteyenlerle tanıştınız mı ? :)1.sınıf olduğunuzu hemen anlarlar eğer istemiyorsanız onlardan kurtulmanın en kolay yolu ben daha önce çıkarttım demeniz yoksa bırakmazlar sizi dikkat edin :)
dimitri
ekranda hep kırmızı kutulu post görünce farklılık olsun diye bu yazıyı yazmak istedim galiba burada da yavaş yavaş erkeklerin sesi kısılmaya başlıyor :d kadınlar hamamına dönmüş resmen :d bu aralar hayat güzel gidiyor ve kendi çapımda tatilin keyfini çıkarıyorum. İnsanevladının(yazım hatası varsa düzeltin lütfen) gerçekten dinlenmeye ihtiyacı oluyor. düşününce ne kadar çok koşuşturmaca içerisinde olduğumuzu fark ettim. evet bunu dinlenmeye geçince anladım.İnsan kendine vakit ayıramıyor olması çok kötü bir durum. özellikle bizim türkiye halkı bunu hiç yapmıyor. varsa yoksa iş. tamam herkesin ekmek parası kazanması gerekiyor ama en azından bir hafta sonu pikniğe git,köyüne git. ama bizim hafta sonu anlayışımız koltuğa uzanıp sabahtan akşama kadar tv izlemek. bizimkileri o kadar ikna etmeye çalıştım bir yerlere gitmek için ama yok olmadı bende kendim gittim gezmelere. yabancılara bu konuda imreniyorum açıkcası. tamam hayat şartları bizden çok daha iyi ve tatil için hem maddiyat hemde vakit anlamında daha iyiler. ama böyle bir şey için çok lüks olmaya da gerek yok yukarıda da söylediğim gibi en azından pikniğe gidebiliriz. uzun lafın kısası kendimize vakit ayırmayı alışkanlık haline getirelim a dostlar. en başta söylediklerimin hepsi şakaydı onu da belirtmek isterim.buralarda yazıları görmek ve onları okumak beni mutlu ediyor :)
dimitri
üniversitemizi kazanan kardeşlerim eğer bu siteye bakıyorsanız size nacizane kendi tecrübelerime dayanarak birkaç tavsiye vereceğim :) 1-)okulun ilk günlerinde samimi olmak için arkadaş bulma çabasına girmeyin sonradan pişman olabilirsiniz, biraz bekleyin zaten yavaş yavaş herkes huyunu suyunu belli eder kendinize uygun arkadaşlar edinirsiniz. 2-)hocaların sözüne pek güvenmeyin ve yüzünüze gulmelerine pek inanmayin , ne çok cıvık olun ne de çok uzak durun. öğretmen öğrenci ilişkini geçmesin. 3-) ilk günlerde sinifinizda havalı tipler olacaktır. herkesle muhabbet eden , birçok kişiyle arkadaşlık kuran kişileri sakın kiskanmayin çok kısa süre sonra balonları sönecektir. 4-) elinizden geldiğince sosyal etkinliklere katılın çok faydasını görürsünüz. gerçek arkadaşlar ordan çıkar. 5-) sadece sınav zamanı not için mesaj atanlari sallamayin bile. ( sizde sadece not için mesaj atanlardan olmayin kendi notunuzu kendiniz alın) . 6-) kimseye eyvallahiniz olmasın kendinizi ezdirmeyin hakkınızı her zaman arayın. 7-) kalabalık gezmeyin bunu komik göründüğü için değilde bir yere giderken çoğunluğun istediği yere gidilecegi için zamanla kendinizden ödün vermeye başlarsınız bu da ileri zamanda grubun içinde bir hiyerarşi oluşmasına neden olur. birkaç kişinin istediği yerlere gidilmeye başlanır. 8-) grupta en az 1 tane karşı cinsten kişi olsun :). ilk aklıma gelenler bunlar. zaten zamanla sizlerde kendi tecrubelerinizi yaşayıp görürsünüz bunları. samsun'un tadını çıkarın çok güzel bir şehirdir :) :)
dimitri
omü dedikoduyu açıyorum. cbü ile omü kavgası var. next→next→next→next yapıyorum. sonra geri çıkıyorum !!! lütfen artık bir barış çubuğu yakıp için ve barışın.
dimitri
darbe girişimini çok şükür atlattık. başarılı olsaydı kim bilir başımıza neler gelecekti. ohal kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile hükümet durumu biraz fırsatciliga çevirdi. kendi alanımla ilgili olarak öğretmen atamalarında 4+2 ve mülakatli alım kesinleşti. ama daha önce mecliste farklı uygulamalar konuşuluyordu ve 3+2 olarak kararlaştırılmisti. bu da demek oluyor ki demokrasi için sokağa dökülen insanlara demokratik olmayan uygulamalar yapılıyor. cumhurbaşkanı bakanlar ohal ile halkı kesinlikle mağdur etmeyeceğiz demişti. benim anladigim meb te yenı bir kadrolaşma oluşacak. maalesef yaşananlardan hiç ders alınmamış. umarım yıllar sonra yine aynı şeyler yaşanmaz.
dimitri
üzerimde kpss ve finalleri bitirmenin rahatlığı var. hayatın bu kısmı gerçekten çok güzelmiş tüm gün aylak aylak dolaşıyorum ve bugün iki saate yakın hiçbir şey yapmadan sahilde oturdum. ve kafamda beni sürekli rahatsız eden acaba sınav nasıl olur düşüncesi yerine deniz neden bu kadar güzel düşüncesi vardı. ve oturduğum süre boyunca bunu düşündüm. cevap bulamadım ama zaten amacım cevap bulmak değildi sadece güzel şeyler hakkında düşünmek istemiştim. birazdan eve geçip özlemle beklediğim dizimi izleyeceğim.kendimi bölüm sonu canavarıni geçmiş gibi hissediyorum :)
dimitri
uzun zamandır aklımı kurcalayan bir şeyi sizinle paylaşmak istedim. ben maalesef duygularımı üst düzeyde yaşayamıyorum. üzüldüğüm zamanda sevindiğim zamanda da hep sönük kalıyor. bir haber alıyorum normalde beni çok sevindirmesi gerekiyor ama öyle olmuyor çok normal bir şeymiş gibi karşılıyorum. veya kötü bir haber alıyorum çok fazla üzülemiyorum. aynı olaya diğer insanların çok üzüldüğünü görünce kendimi kötü hissediyorum sıkıntı bende diye. 2 gün sonra kpss var mesela ama kendimi hiç kpss ye girecek öğrenci gibi hissetmiyorum. çalışma sorumluluğumu yerine getirmem gerektiğini biliyordum onu da yaptım zaten ama bunun dışında ne kaygı var ne heyecan var. üniversiteyi kazandığımda da çok sevinememiştim. halbuki ablam havalara uçmuştu sevinçten. neden böyle oluyor dostlar bu konu hakkında bilgisi olan söyleyebilir mi ?
dimitri
sözler köşkü üniversiteye gelecekmiş. bu konudaki şahsi fikrimi belirtmek istiyorum daha doğrusu bu grubu oluşturan kişilerin yaptığı iş hakkında fikrimi belirtmek istiyorum. bir ara bende takılmıştım bu arkadaşlara sürekli dinlerdim. ''valla helal olsun adamlar ne güzel yapıyor insanlara farklı bir yolla dini öğretiyorlar'' diyordum. sonra izledikçe bir şeyler beni rahatsız etmeye başladı. eski tadı alamıyordum. düşününce İslamiyetin ciddiyetini kaçırdıklarını,popülariteye yenik düştüklerini gördüm. videoları altına yazılan yorumları görünce daha bir soğur oldum. sonra bana o kadarda samimi gelmemeye başladılar.en son çıkardıkları kitapların ismiyle kendilerinden beni uzaklaştırdılar. daha sonra bunlar kimdir nedir iyice bir araştırmaya karar verdim. araştırırken bir şey buldum. bu kişiler sürekli derslerini risale-i nur ile veriyorlar oralardan örneklerle açıklamalar yapıyor. ama said nursi'nin benden sonraki mutlak vekilim dediği hüsnü bayramoğlu(ağabey) bizim onlarla hiç bir alakamız yoktur ayrıca yorumlamaları da yanlıştır. bizleri kullanarak yanlış yorumlar ile pirim yapıyorlar açıklamasını okudum. hatta bu kişiler daha sonra çevrelerine hüsnü bayramoğlu' da bizi destekliyor diyerek yalan söylemişler. bu ülkede fırsat kollayan insan çok, ve en çok din üzerinden sömürü yapılıyor. ama bu kadar çabuk parlayanlar çabuk söner orası muhakkak. kötü zamandayız herkesin gözünü açması lazım.
dimitri
günaydın arkadaşlar bu sitede bir eksik buldum uyandırma butonu :) şu an hava çok güzel ama bazı arkadaşlar uyuyordur onların bu güzel havayı kacirmamasi için uyandırma butonu ile uyandırmak isterdim :) uyumayan arkadaşlara tavsiyem kendinize bir iyilik yaparak bu güzel havayı değerlendirin :)
dimitri
şuu hayattaki en samimiyetsiz durumlardan birisi facebook'u dondururken x kişisi seni özleyecek, y kişisi seni özleyecek diye ileti gelmesi. hayır yani söylediği kişileri tanimasam üzülüp dondurmaktan vazgeçecegim.
dimitri
ahh gece ahh. ne de güzel yakışıyor sana karanlık. ne kadar da gizemlisin böyle. tıpkı herkesin derdini dinleyen sırdaş bir arkadaş gibisin. acılara,sevinçlere,aşklara, ihanetlere,ölümlere şahitlik ediyorsun ama ağzını açıp tek bir kelime etmiyorsun. sadece susuyorsun sanki bu insanlıktan ümidini kesmişsin gibi her şeyi uzaktan izliyorsun. bu kadar çok şey bilirken bu kadar sessiz kalabilmek, isyan etmemek sadece şahit olmak yalnız sana has bir özellik. sahi neden hiç konuşmuyorsun bizlerle ? hep biz bir şeyler anlatıyoruz sana sen bize hiç bir şey anlatmıyorsun ? güvenmiyor musun bize? günahlarımıza şahit olduğun için bizden uzak mı duruyorsun ? yoksa hiç derdin mi yok? bence seninde dertlerin vardır. mesela güneşi hiç mi aramıyorsun? ya da kayıp giden yıldızlara üzülüp ağlamıyor musun ? gündüz olmak nasıl bir şeydir merak etmiyor musun,kıskanmıyor musun onu ? onda olanlar bende de olmalı demiyor musun ? gündüz vakti insanlar hep dışarıda geziyor, eğleniyor, mutlu oluyor,sokaklar dolup taşıyor. gece olunca onlar yatıp uyuyor bana hep dertlileri,isyancıları, düşkünleri kalıyor ,sokaklar bomboş oluyor demiyor musun ? ben onların pisliğini örtüyorum,işleri düşünce bana geliyorlar demiyor musun ? evet haklısın senin fıtratında bu var. sen bunun için yaratılmışsın ve bu durumdan mutlusun. ahh gece ahh işte insanoğlunun sorunu bu. elindeki ile yetinmesini bilmiyor. hep başkalarını kıskanıyor ben mutlu değilsem o da mutlu olmasın diyor. bir karış toprak için birbirlerini öldürüyorlar.ama şunu anlamıyoruz ki kimsenin hayatına burnumuzu sokmak gibi bir hakkımız yok. mutluluk paylaştıkça çoğalır ama biz insanlar paylaşırsak azalacağını, biteceğini düşünüyoruz. ahh gece ahh neden susuyorsun? iki kelime konuşsan biz insanlara bir ders versen ya da yeter ulan diyerek yüzümüze tükürsen...utansa insan olan. ve utanmayanları görebilsek.
dimitri
bugün hava çok güzel e tabi bu güzel havaları değerlendirmezsek ayıp olurdu denize,güneşe ve ağaçlara bende hem onlara ayıp olmasın hem de kendime iyilik yapayım diye attım kendimi dışarı böylece dondurma sezonunu da açmış oldum :) kapalı havaları seven insanlardan değilim çok şükür hatta nefret ederim. havalar güzel olunca benimde ponçik kalbime neşe doluyor , :) sahil çok kalabalıktı insanlar bu güzel havaya hasret kalmış belli, zaten bu güzel havada neden evde oturulur ki hiç anlamam. evde oturanları yargıladığımı düşünüyorsanız eğer evet yargılıyorum çıkın gezin arkadaş burası yan gelip yatma yeri değill :):)
dimitri
telefon rehberimin analizini yaptım sonuçları sizinle paylaşmak istiyorum :)
*toplam kişi sayısı : 62
*sürekli konuştuğum insan sayısı : 5
*arada sırada konuştuğum insan sayısı : 2
*İşim olmadıkça konuşmadığım insan sayısı : 4 (karşılıklı olarak tabii ki, iki tarafta şikayet etmiyor :d)
*arayım da hal hatır sorayım diye düşünüp neyse ya boşver şimdi ,sonra ararım deyip aramadığım insan sayısı : 5
*yolda karşılaşıp ''kanka bir ara bir şeyler yapalım '' dediğim insan sayısı : 0
*''bu da kim lan'' dediğim insan sayısı:1 ( niye kaydetmişim hatırlayamadım bir türlü )
*hiç konuşmadığım rehberde öylece duran insan sayısı : 45 (bazı akrabalarda dahil)
en kısa zamanda bazılarını da silmeyi düşünüyorum. galiba rehberimdeki insan sayısı 40' a düşer :)

dimitri
vizeler bitti. yavaş yavaş sona doğru yaklaştığımı hissediyorum içimde bir burukluk var. samsun'u gerçekten özleyeceğim. en çokta kararsız hava durumunu özleyeceğim çünkü bu samsun havası bana hayatta her zaman tedbirli olmayı öğretti. bugün çok güzel bir hava vardı sanki buğday tarlası gibi sapsarıydı. bu da belki bize yaptığı son kıyaktı. üniversiteye yeni başlayan arkadaşlara tavsiyem gezip bu şehrin tadını çıkarın. kendinize özel yerler keşfedin ve orası size ait olsun canınız sıkıldıkça gider oturursunuz :)
dimitri
bugün bir rüya gördüm. rüyamda denize düşüyordum ama çok pis bulanık bir deniz. aslında çok yüksek bir yerden düşmedim ama düşünce hızla derinlere kadar indim. yüzme bilmiyorum yukarıya doğru çıkmaya başladım fakat bir türlü yüzeye ulaşamıyorum ve yavaş yavaş nefesimi tutmam zorlaşıyordu birde su bulanık hiç bir şey göremiyorum. rüyada olduğumu hissediyordum o an uyanmak için kendimi zorladım ve uyandım ama kaskatı kesilmiş derler ya öyleydim. ve kalbimin sıkıştığını hissediyordum bir baskı vardı içimde. ve hala o sıkışıklığı hissediyorum. hayrola inşallah
dimitri
türkiye müslüman bir ülke değildir. türkiye hristiyan bir ülke de değildir. veya türkiye herhangi bir dine de ait değildir. zaten ülkenin dini olmaz ülkenin dinini bir sınıf, kişi veya toplum belirleyemez. İçindeki insanların dini vardır. müslüman,hristiyan,yahudi veya başka dinlerden,inanışlardan olan veya hiç bir dine inanmayan insanlar vardır. ve devletin tüm bu insanlara eşit olarak yaklaşması gerekir çünkü türkiye cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan herkes eşittir. birisinin çıkıp ben ezan sesi duymak istemiyorum başka birisinin çıkıp ben çan sesi duymak istemiyorum veya ben bu ülkede dinsizleri istemiyorum gibi bir düşünce çok boş ve mantıksızdır. sen kimsin istemiyorsun arkadaşım ?? hangi hakla ?? kendi dinini,inanışını veya düşünceni yaymak isteyebilirsin bu çok doğal bir şey. karşındaki insana tebliğ edersin mantıklı gelirse kabul eder mantıklı gelmezse kabul etmez. senin o insanı yargılamaya kesinlikle hakkın yok. ötekileştirmeye de hakkın yok. yıllarca bu ülke topraklarında hep birlikte bir arada yaşandı bundan sonrada o şekilde devam edecek etmeli.
dimitri
az önce bir haber okudum ama hala inanmak istemiyorum. İnşallah yalan haberdir diye dua ediyorum eğer gerçekse çok ama çok vahim bir duruma gelmişiz demektir. 13 yaşındaki bir kız çocuğuna babası,amcası ve abisi tecavüz etmiş. ve iddalara göre kız,babasından hamile kalmış. bu son günlerde böyle haberlerin ardı arkası kesilmez oldu maalesef. eminim daha önce de vardı böyle olaylar ama duyulmuyordu. şimdi internet sayesinde hemen haberler yayılmaya başlıyor. tabii bunların bir de duyulmayan kısmı var. İnsan hayret ediyor o insan olmaktan aciz şahıslar nasıl bir psikoloji içerisinde nasıl bir çocukluk yaşadılar acaba ? o senin kızın be kızın. nasıl olur da kızına karşı cinsel açıdan bir şeyler hissedebilirsin. eskiden beri toplum tarafından bastırılan duygular maalesef sonradan ortaya çıkıyor ve böyle oluyor. artık okullarımız da cinsellikle ilgili eğitim verilmeli bu açık ve net. yoksa çok daha kötü vakalar ile karşılaşmamız muhtemeldir. ya o yavrucağızın bozulan psikolojisine ne demeli ne yapmalı ? hangi akıl bu yaşananları unutabilir ? ömür boyu bu yaşadığı olay peşinden gelecek ve hiç aklından çıkmayacak. babasına bile güvenemeyecekse bu çocuklar bu hayatta daha başka kime güvenebilir ki ? yazacak çok şey var ama ne bu sayfaya sığar ne de buna zaman yeter. İyice sapık bir toplum olduk.
dimitri
her doğan güneş yeni bir umut olurken, biz farkında olmadan ömrümüzden de alıp götürüyor. bizim tek yaptığımız ise bu gidişatı uzaktan izlemek. evet belki güneşin doğup batışını değiştiremeyiz böyle bir gücümüz yok, lakin kendimizi değiştirebilmek için yeteri kadar gücümüz var. yıllardır o gücü kullanmadığımız için bir köşede unutmuşuz ve üzeri tozla kaplanmış olabilir. ama tek yapmamız gereken üzerindeki gereksiz eşyaları kaldırıp tozunu almaktır. o zaman içimizdeki güç açığa çıkacaktır. kimimiz için o üzerindeki eşyaları kaldırmak ağır olduğu için zor gelebilir. işte burada en güvendiğimiz insanlardan yardım isteyeceğiz. annemiz,babamız,arkadaşımız,kardeşimiz,sevgilimiz. onlar bize o yükleri kaldırmada yardım edecektir. bende onlarda yok diyorsanız eğer o zaman kendinize yardım etmelisiniz.zaman su gibi akıp gidiyor. bu yükler çok ağır kaldıramayacağım ben yapamayacağım diyerek zamanı boşa harcamak yerine oturup bu yüklerden nasıl kurtulacağımızı düşünmek daha karlı olur. hayatları bizden çok daha kötü olan insanlar var. ama her şeye rağmen yaşıyorlar. peki onlar bizden daha mı güçlü ? hayır. sadece bizden daha çok inanca sahipler. hayat elimize verilen bir oyun hamuru onu istediğimiz şekle sokmak bizim elimizde. ''black'' adlı filmden aldığım en büyük derslerden birisi şu replikti ''hayat dondurma gibidir. erimeye başlamadan tadını çıkarmaya bakın''.