persephone
yakamozdan geceler yapacaktık. en karanlıkta bize bir şans versinlerdi maksat. tutmadı ayla şansımız uyuşmadık geceye bile. sanki sırf biz varız diye barışırlardı birbirine zıt kalmışlıklar. sırf biz varız diye ateş buz, güneş ay olurdu. biri olmaya karar verdiğimiz o an, birbirleri olmaya karar verirlerdi tüm yalnız objeler. bütün bu hayra alametsizlik bizden çıkardı. biz; milyonlarca türümüzün içinde yalnız hissedenler. kader nereden bilecekti.. anlatmayacaktık da.. İşte bu yüzden cezasını çekmeye bile; bi sıfırdan biraz fazla razıydık.

Yorumlar

persephone
ben geberirken bile yazardım herhalde :)
persephone
bilmukabele bende buraya yazınca senin yorumunu arıyor gözlerim :) bir şeyler değisir mi diye erken yatayım dedim lakin zorlama oldu, karar aldigim için hemen caymak istemedim. sonra iyice anladım ki geceler benimmiş, ben gecelerin :)
persephone
aslında gündüz de uyumuyorum pek fazla :) benim melankolik tarafımı ortaya çıkaran gece mi? kendimce bunu bulmaya çalıştım. ama baktım ki gece bende daha farklı bir yerde. o gündüzün tüm yaralılarını bir araya toplayıp kanatları altına alıyor. bize inadına. "bakın diyor.. bakın benim karanlığım sizden daha fazla.." bizim için bütün günahların kirliliğini kendi siyahlığıyla kamufile ediyor. çünkü yaralayanlar çoktan uyumuşken, yaralılar bir medet umuyor geceden. karanlık bile acıyor halimize. neden hep dertlilerin uykusu kaçar? gecenin şefkatinden işte..
persephone
kartlar açık oynamak çoğu zaman karşı tarafın avantaji oluyor velakin bizde vicdan varya işte onu buzun arkasından bakarmışçasına net görmemiz de bizim avantajimiz. çünkü biz ne acımasızlığın verdiği rahatlığı yaşayabilen ne de yufka yüreğinin hakkını alabilen varlıklarız. dünya denen düzende sonu mutlu biten masalı uydurmuş, tadını bize göstermelik tattırıp masal kahramanlarıyla mutluluk zırvaları çekip gitmiş biz çocuklarda onun ümidiyle verilen şekere kanıp beklemişiz gibi.. sanki içimizde kandırılma hissiyle yaşasakta budan başka çaremiz yokmuş gibi bir hayat..
persephone
o zaman sayıca daha azdık ve nadirdik. nadir kavramı daha üstün ve elzem durur lakin zirve yalnızlığı getirir azlık düşünce kıtlığına yol açar, beyin fırtınası her daim daha doğru sonuç verir. bizde yalnızız fakat fikir olarak bizimle aynı şeyi paylaşan felsefecilerin kitaplarını açıp okuyabiliriz en azından. bu acinin bas agrisi, gonul yarasi, kalp sıkısmasi turunden olmayip bunyeye yapisip kalan bir dovme misali hic ayrılmaması. kahkahali anlarda bunyeden ayrildigi sanılsa bile arkaplanda canına okumaya devam etmesi de bunun kanıtı, onlar icinde böyleydi bence. fakat bu duyguyu yaşayışları bizden daha ham ve basitti.