Eleni
hava ne kadar da boktırak. sevmiyorum böyle havaları darlıyor. dışarıya derin nefes almak için çıksam nefesi aldığım anda hık hıg diyip öteki tarafı boylayacakmışım gibi hissettiriyor. bugün öğretmenler günü olduğu için size bir olayı anlatacam ve hiç kusura bakmayın hiçbirinizin gününü kutlamayacam. neden frank? neden kutlamıyoruz? amacımız ne? gördüğünüz üzere amacımız yok tamamen tahrik noktalarınıza dokunmayarak zevk alıyoruz. dokunsak mercimek fırına verilir sonra yanar mı, az mı pişer, tam kıvamında mı pişer? orası ten uyumuna bağlı. evet frank ikimizin teni uyumlu. soyun da çifte telli oynayalım. senin yüzünden hesabı banlayacaklar dipsiz kuyularda ölen balığın su üstüne çıkma maceralarına şahit olacaz. efendim sene 1923 bir hocamız vardı, afet'ciğimin deyişi ile hoca camide olduğu için bir öğretmenimiz vardı. öğretmeni üzerinize afiyet hiç sevmezdim. sevmezdim diyorum çünkü o zamanlar psikolojisi son derece düzgün bir birey olduğum için frank yok idi. İşte o düzgün olduğu zamanlardan kalmış bir öğretmenler gününe gözlerimi açmıştım. sonra hazırlanıp okula gittim derken dirsek çürütemediğim, hatta dirseklerimin çürümemesi için çok ders çalışmadığım sıralardaki yerimi alıp size göre kaba bana göre naif olan etimi yerine yerleştirip öğretmenimizi beklemeye koyulmuştum. sonra gel zaman git zaman derken 5 dk sonra öğretmenciğimiz kapıda belirivermişti. hiç unutmam tek ayağı ötekinden hafif kısa ve adım atarken biraz sendelemesine sebep olurdu. kendisini her ne kadar sevmesem de gözümde bir kaç konuda idoldü. kapıda beliren toplu bedeni ki yaşına göre taş! evet o bedeni öğretmenler masasına doğru yol almıştı. kitapları açtık, tahtadakileri deftere geçirdik derken dersin sonuna gelmiştik. nutuk çekeceğini bilsek gelir miydik? gelmezdik! sen dersin sonuna gel, bu yoklama defterini kapatsın, teneffüsümüzü de heba etsin derken başladı bir şeyler anlatmaya. herkes bir kulaktan dinlerken kimileri de gırgır malzemesi için pirincin taşını ayıklamakla meşguldü. neyse o esnada bizim afet-i devran lafa girip " kızgın olursunuz, sizi kırmışımdır. yeri gelmiştir en kötü öğretmen olduğumu düşünmüşsünüzdür. " şeklinde cümleler kurmaya başladı. evet frank sebebi öğretmenler gününü kutlamayışımızdı. bizim taşın son cümleleri idi " neden kutlamadınız? ".. o gün söylememiştik de şimdi söylemek istiyorum. köleleştirilmiş eğitim sisteminde başrolü oynuyordunuz öğretmenim. ertesi gün size getirdiğimiz hediyeleri kabul etmemiştiniz, şu an ki cesaretim olmuş olsaydı hiç getirmezdim. reddettiğiniz hediyelerde bir kutu dolusu çikolata da vardı, onları da afiyetle yedik. tadı da güzeldi.

Yorumlar