Eleni
büyük umutlarla keşfe çıkıp da her adımda ne olur, ne olmaz kaybolmamak için ardına ekmek kırıntısı olarak umutlarını serpmeye benziyor bazı şeyler ve sen ilerledikçe frank yani biz işte, bizler ilerledikçe serpecek umutlarımızdan eser kalmıyor. bir süreliğine, kısa, çok kısa bir süreliğine bulunduğun yerde duraksayarak başından geçenleri bulunduğun yere nasıl, ne şartlarda geldiğini gözden geçiriyorsun. keşfe çıktığın yollarda kaybolmamak için feda edilen umutlara yazık edildiği geliyor aklına. sonra bir heves sırtını çevirip arkana bakıyorsun ve o arka tam olarak senin geçmişin oluyor. baktığın da ise gördüğün tek şey hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığından başka bir şey olmuyor. eğilip serptiğin umutları toplamaya çalışıyorsun ama toz, toprak bulaşan umutlardan elin de kirleniyor. elinin kirine bakmaksızın bir bir avuçluyorsun umutları, avuçladığın umutlar kirlenmiş de olsa bir anda yeni keşiflerinde hep yanında oluyor ama bu sefer akıllanmış oluyorsun, gereksiz çar çur etmiyorsun. nereye gideceksen kaybolma riskini göze alarak kirli umutların ile gidiyorsun. ben şu an o yollardan birindeyim frank, elimde kirli umutlarım ve kaybolmayı göze alarak ilerlediğim bilinmeyen bir yol.

Yorumlar