Eleni
sana sisli havanın tozlu raflarında bulduğum bir anımdan söz etmek istiyorum frank’cığım. (kesin yaşanmıştır değil, yaşandı.!) o zamanlar mars’a yeni ayak basanlar arasındaydım, ilk defa görüyorum ya hani. o ayak izi senin, bu ayak izi benim diyerek her yerde 45 numara ayakkabılarım ile bir sanat yaratıyordum. biraz ilerledikten sonra karşımda su birikintisi görmüştüm, serap misali. (halisünasyon demeye üşendim, hebele hübele şeklinde yazmaya yetiyor klavyem, neyse devam.) sonradan fark ettik ki uzaylıların kanalizasyonu imiş. (şimdi yanımdaki mürettebatım serap olmadığına mı sevinsin yoksa uzaylıların boşaltım sisteminin kalıntıları olmasına mı üzülsün? ne yaman çelişki.) mürettebatımızdan kayıplar vermiştik, aramızdaki yerden bitmeler ayak izlerimde can vermişti. birkaçı da yanılgılarında(şu kanalizasyon olayı var ya, hah işte ondan söz ediyorum.). marsta olan ben bu şekilde idi, peki gerçeklikte? küçüklüğümün avuçlarında tuttuğum bir kaplumbağa vardı, oturduğumuz evin aşağısında bulunan bahçede bulmuştuk.(frank ile bulmamıştık, o henüz o kadar yetenekli değildi. sorry frank .s) kaplumbağa kocaman bir şeydi, abartmıyorum bak. evde kimsenin olmadığı bir anı yakalayıp(büyük şans!) gizlice eve sokmuştuk yeni yabani hayvanımızı. ne de olsa evcilleştirecektik. tabii işler düşündüğümüz gibi gitmedi korkuya yenik düşüp eve döndüğünü fark ettiğimiz annem odaya girmeden dolabın üzerine çıkıp(önce peteğe, sonra dolap koluna, en son dolabın üstüne tutunup kas gücüme güvenmiştim. vaoov spider gay.) abimin kaplumbağayı bana uzatmasını beklemiştim.(yaağğğ yağğğ demiştim frank değildi diye, gördünüz mü.) abim ile o dönemlerde aynı boyda olduğumuzdan ötürü benim de uzanmam gerekiyordu ki öyle de yapmıştım. kaplumbağa tekrar yanımdaydı derken pat ani bir baskın! annem odaya giriş yapmıştı, dolabın üstünde olduğum için odada sadece abimin varlığı belirgindi. her şeyin yolunda gittiğini düşündüğümüz esnada durumun komikliği ile gülmeye başlayarak anneciğime kendimizi yakalattırmıştık. haklı olarak afallamış şekilde bunun sesi nereden geliyor diyerek etrafı süzmüş, dolap görüş açısına denk gelince beni görmüştü. (ihih ihih anncm slm .s) ne yapsam ne etsem diye düşünürken annemin "in oradan" uyarısını dikkate alıp arkasını döndüğü anda kaplumbağayı abime attım, atacağımdan habersiz olan abim yaşından büyük bir şok ile yere düşen kaplumbağaya bakakalmıştı. (kaplumbağaların da kabuğu kırılıyormuş, bunu o gün öğrendim.) annemin de dikkati bir anda yere düşen şeye kaymıştı(ona göre ufo bile olabilirdi çünkü sadece uçan bir cisim görmüştü.). yaklaştıkça kaplumbağa olduğunu fark etti, eline alıp bir şeyi olup olmadığını kontrol etti. (o bu değil de bu kaplumbağaların da kanı varmış.) çok sert atmıştım sanırım, ölmüştü çünkü. annem ve abim kaplumbağa(isim koyamadık.) ile odadan çıktı, ben ise dolabın üstünde kalakalmıştım. çıktığım yerden inemiyordum, yüksekti. sonra bir cesaret yere atlamış, spider gayliğe son vermiştim. çocuğuz ya, kızmamışlardı. beraber kaplumbağayı gömmüş ardından minicik avuçlarımız ile son dualarımızı etmiştik. mürettebatımız böyle böyle son buldu.

Yorumlar