Zeze
şöyle bi hikaye var belki duymuşsunuzdur. çocuk öğretmenine gidip, okuduğu kitabın aklında kalmadığını, karakterin ismini bile unuttuğunu anlatıyor. öğretmeni de ona bir hurma yedirip, kemiklerine fayda oldu hissettin mi diyor, çocuk da hayır diyor. öğretmeni açıklıyor. nasıl ki yediğin hurmanın faydasını hemen hissetmedin ama var, kitaplar da böyledir. o an hissetmezsin ama özümsersin diyor.
şimdi bundan sonra ne anlatacağım sırada o var. kitapların faydası onu okumak için okumazsan var aslında, özümsemek için okursan yani. ki bu da onun üstüne düşünmekten geçiyor, onu alıp beyne atmaktan değil. çok kitap okumasına rağmen cahil kalanlar gördüm ben, neden biliyor musunuz ? onu içindeki hikayeyi merak ettiğinden okumuş, hiç düşünmemiş üstüne. birini öylesine dinler gibi... hayat da kitap aslında. özümsemek için okursan tecrübe edinebilirsin, ama sadece yaşarsan bi sonuca varamazsın. İşi özü düşünmeye geliyor. o kadar çok şey yaşayıp hala olgunlaşamamış insan da gördüm. çünkü yaşadıkları üstüne hiç düşünmemiş, sadece yaşamış geçmiş. o yüzden bizi olgunlaştıran şeylerin yaşadıklarımız değil düşündüklerimiz, bizi bilgili yapan şeylerin de okuduklarımız değil onun üstüne düşündüklerimiz olduğunu düşünüyorum. yoksa okuduğumuz yazar olmamız gerekirdi değil mi ? düşünelim, fazla olmasa da azıcık da olsa...

Yorumlar