Zeze
sanki bana ait olmayan bir hayata sıkışıp kalmışım gibi hissediyorum bu aralar.
genel anlamda net ve kararlı bir insanken kararsızlıklar yaşıyorum. hislerime hep güvenen biriyken hislerimle ilgili de sorunlarım var galiba. bu da karar veremememe sebep oluyor. değişikliğe ihtiyacım olabilir derdim ama daha hayatım yeni değişti bununla ilgili değil sanki. kendim de çok değiştim. belki de bu rahatsız ediyor içten içe. olumlu olmasına rağmen... büyüdükçe işler sarpa sarıyormuş. bir daha bundan bikaç ay önceki halimin ufacık bir kısmına bile dönememekten korkuyorum. tespit edemediğim şeyler var o yüzden yazı dağınık oldu bu çabalamadığım anlamına gelmiyor ama beynim toparlamaya çalışırsa söyleteceğini de unutacak gibi.
Zeze
herkes beni ‘şeker portakalı’ndaki zeze sanıyor olabilir ama ben ‘güneşi uyandıralım’ın zezesiydim. dim...
Zeze
anlatamıyorum, kelimelere sığmıyor vs cümleleriyle dolmasın artık şiirler, kitaplar. anlatılamayan o derece ki anlatma çabasına değmeli. o çabanın kokusunu alalım. yazmaya çalışan çiçek sular gibi emek versin. belki o kelime o duygunun eşiti olmayacak ama yine de süslesin. basit birkaç kelimeye sığdırılmasın sevda, dert, mutluluk. hiçbir duygu ‘anlatılmıyor’ kelimesi kadar basit değil çünkü.
Zeze
buradan birisi bana ‘çok sinir bozucu bir mutluluğun var’ demişti. çünkü hep gülen bir insandım. sağolsun o günden bu güne düzgünce yüzüm gülmedi, daha yeni toparladım 😂
Zeze
çooook uzun zamandır üzerimde bulunan ölü toprağını atmış gibiyim. kendimi doğurmuşum gibi hissediyorum. daha farklı, daha başka bir ben oldum galiba sonunda. İsteyerek olmadı bu başta ama sonra talep ediyor ve farkındalığın arkasından kendinizi değişmiş buluyorsunuz. huzurlu bir his bu. dikenlerimin törpülendiğimi ortada gül gibi kaldığımı hissediyorum sanki. güzel güzel, fazla güzel 🌸🙏🏻
Zeze
geçen sene taze mezunluğun verdiği rehavetle müthiş bir yıl geçirdim. arkadaşlarımla vakit geçirdim, yıl boyunca oradan oraya şehir şehir gezdim 😅 gezecek yer bulamadıysam, canım sıkıldıysa dershaneye gittim. onca yıl okumuşum keyfime bakmayayım mı dedim arkadaşlar. bu yıl ise evden dışarı çıkmayıp sınava çalışıyorum. İnstaya girdiğimde insanların (az kişi bu insanlar) gezdiklerine şahitlik ediyorum. aaah ah keşke geçen sene çalışsaydım falan da demiyorum, pişman değilim aklım hala gezmediğim yerlerde 😂 şu sınav bi geçsin göreceksiniz siz 😂😂 yani şey ben göreceğim 😎
Zeze
‘zaman’ kelimesi ‘mekan’ dan daha çekici galiba. mekandan ziyade zamana takılıp kalmamız nasıl açıklanır ki başka.
zamanla ilgili ilk derdimiz kendi zamanımızı kabullenmeden, başkasının zamanını boynumuza tasma gibi takıp onun peşinden koşturmak gibi. herkesin aynı zamanda bi şeyleri yaşamayacağını, bunun mümkün olmadığını anlayamıyoruz. bir örnekle açıklamak isterim. fatih sultan mehmet 21 yaşında (bazı kaynaklarda değişiklik gösteriyor) İstanbul’u fethetti. ama erken öldü. bakıldığında hemen hemen ömrünün yarısı. peki 100 yaşında ölecek olsaydı ve 50 yaşında fethetseydi bu denli övülür müydü ? (şu anki genç başarısı) hayır. ama yine ömrünün yarısı. farkı ne ki ? onun kendi hayat çizgisi o. bizimki de başka. ali’nin de ayşe’nin de. peki neden hep bir geç kalmışlık ve yetişememe korkusu ?
bir de diğeri var. o zamana ait hissetmemek. İnsan bir zamana nasıl ait hissedebilir ki ? zaten her an geçmiyor mu ? tıpkı bizim gibi. bana kalırsa bu zamana ait hissetmemek değil, ilk cümlemdekinden kaynaklı bir aldanış. bizi boğan mekan. (mekan = dünya) biz değil birkaç yüzyıl öncesi 15 yüzyıl öncesine de gitsek yine kötülük var, yine samimiyetsizlik var, yine yalnızlıklar, fitneler, fesatlar, olaylaaaar olaylar yani. o zamanki insanlar da eminim eski başkaydı derler. çünkü zaman da tıpkı insan beyni gibi işler. kötüyü gömer unutturur, güzellikleri andırır. eskiden bugüne güzel şeylerin gelmesi de tamamen bundandır bence. yanisi sorun mekanda gibi geliyor bana. her anlamda zamanın peşini bırakalım artık. zaman biziz ve geçip gidiyoruz görmüyor musunuz ?
Zeze
bazen öyle olmadığımı bildiğim halde, tam da öyleymiş gibi davrandığım oluyor. kendimi hayatın içinde ele vermeyeceğim diye ucundan kıyısından ele verdiklerim daha fazla oluyor. tanınmak, anlaşılmak istemediğim halde kendimi tanıttığım, anlatmaya çalıştığım oluyor. sonuçlar değişmese de sebeplerle mücadelem hiç bitmiyor. sebeple yaşarız demiştim tolstoy’a. yaşamak istediğim sebepler ortadan kalkıyor. yoruluyorum. yaşamamın temel sebebi nefes, bana zor geliyor. peki ey yaşamamın diğer sebepleri, ben boğulurken neden biriniz beni boğazımdan dünyaya bağlayan pamuk ipliğini kesmiyorsunuz ? benim nefesim sizin ölümünüz mü olacak ?
Zeze
hep söylerim, sözsüz müzik başkadır. sen düşüncelerini güfte diye ritme uydurursun. acıysa neyin acısını çekeceğin sendedir, mutluluksa yine sende. ama şarkılarda, şarkı sana konuyu verir onun çevresinde düşünmeni sağlar. sözsüz, enstrümantal müzikler canımdır ❤️
Zeze
gerçekten kimsenin olmadığı yalnızlık mı kötü yoksa az bir kalabalığın arasında yalnızlık çekmek mi karar veremiyorum. eğer ikincisi ise, anlaşılmamak daha kötü olmuş oluyor aslında. peki insan neden anlaşılmak istiyor ? anlaşılmak istemek de aynılaşmak gibi mi ? eğer öyleyse bu bencillik olmuyor mu ?
Zeze
sert, çok konuşmayan, fazla sınırları olanlar sevgisini zaten belli edemiyor algısı var. yani onlar zaten öyle deniliyor galiba. benim gibi bıt bıt ötüp çok gülenlerin sevgisini belli edeceği düşünülüyor. edemiyorum kardeşim edemiyorum. görünen gibi değil yani, duygularım konusunda çok farklıyım. bu beni bir miktar üzüyor 😔
Zeze
İnsanlar robot değil ki. mesela edebiyattan gerçekten anlayan illa enstrümantal müzikleri sevecek diye bi şey yok. starbuckstan kahve içen ferdi tayfur dinleyemez diye, yalnız başına dolaşmayı seven kalabalıkla eğlenmeyi sevemez diye. çaya bayılan kahve içemez diye bi şey yok. kategorilendirmeye gerek yok yani. İnsanlar birbiriyle alakasız onca şeyi sevebilir. mesela ben gabriel garcia marquez okuduktan sonra hakkı bulut dinliyorum. kime ne 😉
Zeze
olayları fazla içselleştirmekten kurtulamıyorum. kendimi okuduğum kitabın karakteri sanmaktan ne zaman vazgeçeceğim ben ya ? al işte raskolnikov yorgunluğu var üzerimde acilen neşeli bir kitap önerin bana yoksa kuyularıma kapanacağım 🤭
Zeze
aklıma bir an bi şey geliyor. bazen daha önceden düşünmüş oluyorum ama o an bi şey tetikliyor. düzenlemeye kalkınca da unuttuğum için taslaksız yazıp geçiyorum. tutamıyorum çoğu düşüncemi içimde. amacım kimseyi yargılamak, eleştirmek, kırıp dökmek değil. zaten çoğu yazımda da aslında kendimi hedef alıyorum. bir hafta sonra bile o yazıma tamamen zıt düşünebilirim. çünkü insanım. her an yeni bi şey öğrenmemle her şey bambaşka bi şeye dönüşebilir. ya da birinin yorumuyla. yani buraya bu böyledir demek için yazmıyorum, düşüncelerim yazıya dönüşmüş olsun, üstüne sonra da düşünebileyim diye yazıyorum. bunu açıklama gereği duydum çünkü... öyle işte ☺️
Zeze
hayatı durduk yere dramatize etmeye çalışan biz insanlar... sanki duygularımızı daha yoğun yaşarsak, daha çok üzülüp incinirsek daha iyi bir insan olacağımızı sanırcasına yaşamalar...
halbuki ne gereği var ki ?
mesela biri sizi terkettiğinde onu sevmeyi bırakma sürenizi uzatmak sizi daha sadakatli mi yapıyor ? arkadaşlığınızı bitirdiğiniz bir insanın anılarını hüzünle tekrar tekrar kafanızda oynatmak sizi daha iyi bir arkadaş mı ? minicik şeylerden incindiğinizde siz daha duygusal ama kaskatı görünen duygusuz mu ? (bu örnekler farklı şekilde çoğaltılabilir) bunların hepsi insanların çizmiş olduğu kalıplar. o anıları mutlulukla hatırlayıp aman biten bitti ne yapalım demek varken duygusal birtakım buhranlara düşmek bize ne kazandırır ki ? biz bütün bunlarla kendi hayatımızdan çalıyoruz bence. artık insan eliyle çizilmiş saçma duygusal çizgilerden çıkalım istiyorum. her insan her duygusunu kendince yaşasın (herkesi rahatsız ederek demek istemiyorum) . üzülmek için üzülmeyip, gülmek için gülmeyelim. İçimiz neyse dışımız korkusuzca o olsun. yargılanmalardan uzak olalım.
gününüz güzel, duygularınız bol ve sizce olsun 🌸
Zeze
odamda tek eksiğim cem karaca posteri. nasıl getirmem yanımda hala inanamıyorum. bunu söylemişliği size ‘sen de başını alıp gitme’yi hediye ediyorum ☺️


Zeze
maalesef hayatın çizgisi her zaman bizimle uyumlu olmuyor ya da uyumlu ama o an bize öyle gelmiyor, bilmiyorum. sonuç olarak her zaman her şey istediğimiz gibi gitmeyebiliyor. ama özellikle tam o noktasa mutlu olmak bizim elimizde diye düşünüyorum. sürecin içindeyken ne kadar bunaltıcı gelse de mutlaka bize kazandıracakları vardır. çareyi sabretmekte buluyorum bu yüzden. hazır gelen mutluluklardan sıyrılıp, hayatın mutluluk için elimize bıraktığı şeylerde çabalayalım artık. hem umut güzel bi vaad bence 🌸
Zeze
hep büyük, boş bir alanda saçma sapan şarkı söyleyip dans etmeyi hayal ederdim. geçen gün bi arkadaşımla buradaki çamlıkta akşam kimse yokken çantaları bir kenara fırlattık. şarkı söyleyip dans ettik 😅 diğer arkadaşımız bi çekim falan yapabilirdi aslında, unutmuş olsa ki o ana dair elimizde ne bir fotoğraf ne video var. ama olsuun o an benim unutulmayacak anlıklarım arasında çoktan yerini aldı bile 🙈💃🏻
Zeze
bu yazıya eklemek istediğim şeyler var.
İnsanlar sevdiklerinden kendilerine yapılan şeyleri de küçük sayıyorlar. çünkü zaten yapılması gerekenmiş gibi bir algı var. ama yapılmak zorunda değil. bunun bir sebebi de herkesin kendi yaptığını büyük görmesi. birisine hediye aldığında büyük bi şey yapmış gibi bir havalar. oysa, fikrimin hala arkasındayım, senin yaptığın, yapabildiğin şey küçüktür. İsteyince yapma imkanın var çünkü. ama istediğimiz zaman başkasından kaynaklı bi şeye sahip olamayız.
Zeze
geçenlerde yağmur yağıyor diye otobüsten erken inip ıslandım. baya fazla ıslandım ama nasıl mutlu oldum anlatamam. küçük bi şeyle mutlu olmuşum gibi olsa da hayır bu büyük bi şey. ben istediğim an yağmur yağdıramam, elimde olmayan bi şey nasıl küçük sayılabilir ki ? ben ancak yağmur yağdığında onun keyfini çıkarabilirim. fazlası gelmez elimden. toplumumuzda insanların uğraşarak yapabileceği şeyler büyük sayılırken, ne kadar uğraşırsak uğraşalım yapamayacağımız şeyleri küçük sayma var. mesela birine ev hediye edilse ya da bütün yıl sınava çalışsa ve kazansa sevindiğini görsek büyük şeylere sevindi diye düşünürüz. hayır, bu küçük bi şey. çünkü istenilse ‘bi şekilde’ elde edilir. artık o kadar kavramlarımız iç içe geçmiş ki bunları bile karıştırır olmuşuz. uğraşmadan gelen her şeyi küçük sayar olmuşuz. halbuki uğraşarak elde ettiklerimiz kolay, basit ve küçük. çünkü bizim elimizde... her şey gibi bunların da yerini değiştirmeyi başarmışız, üzgünüm...
Zeze
koşulsuz kabul, koşulsuz sevmek en güzeli belki de. hatta tek ihtiyacımız olan şey bu olabilir. yargılamadan, öylece, olduğu gibi, kendisi gibi sevmek. kendimizce...