selam gençlik. uzun zamandır yazmıyorum. belki merak etmişsinizdir. gerçi niye merak edesiniz ki. neyse umarım herkes iyidir. :)
öyle bir yalnızlığa düşer ki insan herkesten kaçıp uzaklaşmak ister. derdini anlatacak kimse bulamaz. bulsa da derdi dinleyen anlamaz. tam da bu durumdayım. dertler üstüste gelmiş anlamayacakları için anlatamıyorum. buna rağmen hayata güzel taraflarından bakmaya çalışıyorum yalnız başıma. hayat her şeye rağmen güzel.
merhaba omudedikodu ailesi. uzun zamandır yazmıyorum. görüşmeyeli hepiniz iyisinizdir umarım. sitedeki yenilikler için emeği geçenlerin ellerine sağlık. görüşmek üzere...
"sevgi öğretmendir, ama onu kazanabilmek gerekir." demiş dostoyevski. sonrasında da her zaman sevmek gerekir diye eklemiş. sevmekten hiç vazgeçmeyin: ama tabiatı, ama bir çocuğu, ama bir sokak kedisini... hatta en tehlikelisini, bir insanı sevin. sevin ki, sevgiyi kazanın...
bazı meseleler merhabasız başlar. birdenbire, hiç hesapta olmadan... belki de sonunda hoşça kal diyebilme güçlüğü yaşamamak için. merhabasız başladı ise elvadasız bitecektir, belki de hiç bitmeyecektir; kim bilir?
luther king şöyle der: "karanlık karanlığı defedemez, bunu sadece ışık yapabilir. nefret nefreti defedemez, bunu sadece sevgi yapabilir." bu sabah güneş, her sabah olduğu gibi karanlığı defetmeye doğmuşken, nefreti de biz defedelim. İyilikle kalın...
İnsan, kendinden kaçmaya epey meraklıdır. ne şahane anlatıyor paulo coelho: "hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek." yüreğinizden kaçmayın. kendinizi sevin, insanları, hayvanları, ağaçları... yaşayan her şeyi; şiirleri ve kitapları da sevin. İyilikle yaşayın ki var olun.
yalnızlık, ne acı verici bir durum! belki de bu yüzden "ah şu yalnızlık kemik gibi ne yana dönsen batar!"diyordu cahit zarifoğlu. yalnızlık ömrünüzde sadece kitaplarda, filmlerde yer edinsin. size uğramasın. mutlu kalın. :)
İyilik ... márquez iyi insanları şöyle anlatıyor: "kimse göz yaşlarınızı hak etmez. hak edenler ise onların akmasına izin vermez." umarım hayatımız boyunca iyi insanlar ile karşılaşırız.
sevmek ne yüce fiil. sevdiğine şöyle sesleniyor mektubunda şair: "sen meğerse nasıl her şeyimmişsin benim…seni sevmek benim içimde, toprağı, suyu, güneşi, hayatı ve fikri sevmekle birbirine karıştı. sen ciğerlerimdeki nefes, gözlerimdeki ışık, kalbimdeki çarpıntı ve beynimdeki düşünce gibisin." ömrünüzde her şey iyiliğe ve sevgiye dair olsun. sevgiyle kalın...
oscar wilde, "hürriyete, kitaplara, çiçeklere, güneşe ve aya sahip biri nasıl mutsuz olabilir?" der. biz de her sabah güneşe sahip olurken yüzümüzden tebessümü eksik etmeyelim.
yalnızlık ne vahim bir kelime..."bilmezler yalnız yaşamayanlar nasıl korku verir sessizlik insana." derken tam da bunu kast ediyordu bir garip, orhan veli. herkes gitse, şiirler, kitaplar, şarkılar sizi yalnız bırakmasın.
hastanede 5. gün. allah kimseyi buraya düşürmesin. her gün ölen birini görmekten insanda psikoloji kalmıyor.
niye hayatımın en kötü olayları doğum günümde olur anlamıyorum. her doğum gününde kötü bir haber almak zorunda mıyım?
nefes alsam işitilir bir sessizlik içinde kaldım birdenbire. dünya, yörüngesinde ilk defa dönmeye başladı. irmaklar ilk kez o sessizliğin içinde akmaya başladı; yapraklar, dallar ilk kez kıpırdadı. nehrin dalgaları ışıklar içinde kalırken usulca birbiri üzerinde kırıldı. bir sincap ağaçtan ağaca atladı kızıl kuyruğunu parlatarak. hepsini ilk kez görüyordum. anna karenina’daki levin’in cümlesiyle söyleyeyim: ‘o gün orada gördüklerimi bir daha göremedim."
bir yalana denk gelmeye kalmasın insan, sonra binlerce doğruyu sorgulamak zorunda kalıyor...
biz insanlar hayatı bir hikâye bir roman gibi yaşarız. kimi zaman tamamlanmış kimi zaman yarım kalmış. genellikle tamamlanmamış bir romana benzer hayat. çünkü biz insanlar sürekli nasıl yaşayacağımızı, nasıl öleceğimizi ve bunların ihtimallerini düşünerek yaşlanırız. ya da bazı sınırlar içerisinde yaşarız. bunu ateşten bir çembere benzetebiliriz. bu çemberin dışına çıkmaya çalışsak yanarız. böylece hayatı yaşayamadan gideriz. başkalarının düşünceleriyle yaşamak, onların çizdiği sınırlara uymak yerine kendimiz olmalıyız..
"taş kalpli olmak" diye bir mecaz vardır. gerçekten de insanlar taş kalpli olabilir mi? bence olabilir. öyle insanlar var ki bazen taş bile onlardan daha şefkatli ve duyarlı olabilir.
dipteyim bir bataklık içerisinde... sonra biri geliyor seni bundan kurtaracağım bana güven diyor. tutuyor elimden kaldırıyor. her şey iyi hoş... bir gün geliyor kalbimden bir parça koparıp gidiyor. yine ben dipteyim. o kopan parçanın eksikliği ölüme bir parça yaklaştırıyor. derken biri daha geliyor... tutuyor elimden... İlk başta tereddüt ediyorsun. ama bir bakmışsın elimden tutup kaldırmış. İyi güzel yine mutlu oluyorum. hiç gitmeyecek gibi konuşuyor davranıyor. yine gün geliyor. o da bir hançer saplıyor kalbime. yine söküyor kalbimin bir parçasını. daha da batıyorum. geceler zindan oluyor. üzerine bir de ruh kanseri oluyorsun. bu bilinen kanserlerden değil. İlk belirtileri arasında mutsuzluk yatar. kronik şekilde mutsuz olursunuz. bir dakika önce gülerken bir dakika sonra ağlıyor olursunuz. mutsuz,hüzünlü,depresif olmaya alışırsınız. gündüzlerden nefret edip geceleri sevmeye başlarsınız. tüm şehir uyuduğunda uyanık olmayı,gün doğduğunda yatmayı alışkanlık haline getirirsiniz. sizi daha önceden tanıyanlar bu halinize sitem edebilirler amansiz vurdum duymaz olduğunuzdan sallamazsınız bile. kısa süreli asilikle baş gösteren soğukkanlılık ve bir nebze umut belirir. bu evrede aşırı derecede vurdum duymaz olursunuz ki,hani derler ya kesseler acımaz. İşte o haldedir. sonrasında bu duyguların yanına ölümden korkmamak hatta mümkünse hemen gelsin duyguları eklenir. İş işten geçmiştir. ruhunuz son nefesini vermek üzeredir. siz,ruhunuz değişmiştir. altın tepsi de bile sunulsa çok geç kaldın denilecek bir durumdasınızdır. artık hayattan tek beklentiniz ölümü hediye etmesidir… ve geldiğinde yüzünüzde bir gülümseme,gözleriniz açık son bulur…
"bir şarkı gibisin dünya!
çoğu zaman hüzün makamında coşkulu
kimi zaman bir öğle vakti gibi sıkıntılı ve sabit. " ne güzel anlatmış şair dünyayı. dalgalı, gelimli-gidimli dünya. aşık veysel'in tabiri ile "İki kapılı bir han". hayatı anlamlı kılmak elimizde. hayatı anlamlı kılmaya çalışmalıyız. yoksa yarın çok geç olabilir. damla damla oluşuyor bu hayat ve her gün az az ölüyoruz. ve zaman gittikçe tükeniyor. ..
çoğu zaman hüzün makamında coşkulu
kimi zaman bir öğle vakti gibi sıkıntılı ve sabit. " ne güzel anlatmış şair dünyayı. dalgalı, gelimli-gidimli dünya. aşık veysel'in tabiri ile "İki kapılı bir han". hayatı anlamlı kılmak elimizde. hayatı anlamlı kılmaya çalışmalıyız. yoksa yarın çok geç olabilir. damla damla oluşuyor bu hayat ve her gün az az ölüyoruz. ve zaman gittikçe tükeniyor. ..