orijinal sarışın olması.

çünkü hammadde üretimi neredeyse tamamen dışa bağımlı hale geldi. şekeri bile ithal etmek zorunda kalıyor firmalar. dolar da yükselince kakao, şeker hatta vanilyaya bile zam geliyor. firma da ürüne zam yapmak yerine içeriğindeki maddeleri ya azaltıyor ya da ikame ürünle değiştiriyor. bu da hem tat hem de kalite azalmasına yol açıyor. sosyal medyada avrupa'daki dondurma ile türkiye'deki aynı dondurmanın içindekiler kısmını karşılaştıranlar var. eğer aynı dondurmayı firma aynı içerikle türkiye'de üretse maliyeti çok yükseliyor. dolayısıyla satış fiyatı da yükseliyor. tekstilde de aynı durum söz konusu. üretim maliyetleri çok fazla. bu yüzden kalite düşüyor. kağıdı bile ithal eden bir ülke olduk. o yüzden bu yaşanılanlar hammadde üretim eksikliğinin bir sonucu. bazı ürünler için ise sözde "bahanesi".

kumrallar.

televizyon ve sosyal medyada kendini ".... uzmanı" şeklinde tanıtıp tavsiye veren kişilerin söylediklerine inanmayın. ben yanmadım ama siz de yanmayın.

sevgilisiyle sürekli ayrılıp barışan çiftler için önemli bir mesaj.

yerli dizi çok izleyen birisi değilim. aslında çok yerli dizi izlemişimdir. bazılarınızın hayatta olmadığı dönemlerde yayınlanmış dizileri televizyonda izlemiş biri olarak son 10 yıldır bir kaç yerli dizi hariç izlemedim. ilk sezonu bitirdim. konusu gereği diğer dizlerden faklı olması gayet güzel olmuş. zira her dijital platformda yayınlanan aynı konuya sahip faklı oyunculardan oluşan dizilerden gına gelmişti. malumunuz dizi bir gassalın hayatından bölümler anlatmakta. ancak temel konusu yalnızlık. başrolün de dediği gibi öldüğünde kimin yıkayacağını merak etmesinin sebebi aslında mesleki olarak yeterliliğe sahip olan birisi tarafından yıkanmak değil. gassal olmayan herkes en azından bir defa ben ölürsen cenazemi kim kaldıracak veya kim gelir cenazeme diye düşünmüştür. başrol de aslında bunu düşünüyor. kimsem yok benim beni kim gömecek yerine mesleğine takıntılı olduğu için yalnızlığı kim yıkayacak sorusunun cevabını arayarak çözmeye çalışıyor. çünkü kendisi sahip olduğu tek şeyin mesleği olduğunu düşünüyor. her ne kadar arkadaşları olsa da onların kendi hayatları eşleri çocukları olduğu için kendisinin bunlara sahip olamayacağını düşünüyor. mesela arkadaşı yemeğe kahvaltıya çağırıyor ama orada olmak istemiyor. kendisini fazlalık olarak görüyor. evlenmesi konusunda diretiyorlar ancak kendi ailesiyle yaşadıklarından ötürü onu da istemeye istemeye çevre baskısıyla yapmaya çalışsa da çeşitli sebepler yüzünden olmuyor. yıllar sonra babası çıkıp geliyor ama tekrar gidiyor. kısaca izlenmeye değer ve ben şahsen beğendim. diziye puanım 8/10.

evden içeri girmem.

(0+1+2+3+4+5+6+7+8+9)*(9+8+7+6+5+4+3+2+1+0)=2025

erkek berberlerinde yaşmadığım olaydır. subay traşı der geçerim. onu bilmeyen berber olamaz zaten.

en bariz örnek bu şarkıdır sanırım. grubun kurucusu annesi fas yabudisi, babası mısır yahudisi kökenli eti zach isimli kadın tarafından 1996 yılında kurulmuştur. eti zach ibranice, fransızca, ispanyolca arapça, biraz farsça bilmektedir. küçük yaşta şarkı söylemeye başlamıştır. liseyi bitirdikten sonra israil savunma kuvvetlerinde (idf) helikopter teknisyenliği yapmıştır. şarkıları genellikle arapça farsça ibranice dillerinden oluşan gypsy tarzında söylenir. zaten grubun diğer üyeleri los ninos de sara isimli fransız kökenli bir ispanyol gypsy grubudur.

aynı isimli albümlerinde şarkı o yıllarda çok meşhur oldu ve bir çok dile çevrildi. "müslüman" ülkeler tamamen arapçaya çevirip dansöz eğitiminin temel parçalarından biri haline gelmiştir.

bak kim döndü filmi (er ist wieder da), timur vermes'in, adolf hitler hakkında aynı adlı romanından uyarlanmış, 2015 alman yapımı komedi filmi. film, hitler'in 2014 yılına zaman yolculuğu ile gelmesiyle başlıyor. film komedi filmi olarak geçse de recep ivedik komedisi değil. komiklik ve ciddiyet arasında müthiş bir çizgi var. aslında bazı kemal sunal filmleri gibi insanların aslında farketmediği olağan dışı şeyleri komedi unsuru yaparak insanların farketmelerini sağlamak amaçlanmış filmde. filmi ilk çıktığı zamanda değil yakın bir zamanda izledim. filmin bakış açısına ve günümüzde izlediğimde aslında hitler bu film perspektifinde bence haklı. film gerçekten izlemeye değer. film oscar ödül töreninde en iyi uluslararası film ödülüne aday gösterilmiş ancak vermemişler. yani yahudi lobisinin yönettiği bir oluşumun bu filme ödül vermesi saçma olurdu zaten. filmden bir replikle bitiriyorum.

- siz bir canisiniz.

- öyle miyim? öyleyse bu caniye oy verenleri de suçlamanız lazım. hepside cani miydi? gayet sıradan insanlardı. vatanlarını sıra dışı olan birine emanet etmeyi seçtiler. ne yapacaksınız sawatzki? seçimleri mi yasaklayacaksınız?

- hayır. ama sizi engelleyeceğim.

- hiç oturup kendinize insanların niçin peşimden gittiğimi sordunuz mu? onlar da özlerinde tıpkı benim gibiler. aynı değerlerin peşindeler...

edit: kakao: güney amerika

adı geçen çikolatanın adındaki duabi kelimesinden başka dubai ile ilgisi yok. araplarla ilgisi de içindeki kadayıf kelimesinin arapça kadife kelimesinin çoğulu olması. inanmayanlar için içindeki malzemelerin orijin yerleri;

süt- güneydoğu asya

kadayıf- ermenistan/kudüs (tam net bir kaynak bulamadım ama genellikle bu iki ülke söyleniyor kaynaklarda)

tereyağı- hindistan

antep fıstığı- türkiye

tahin- doğu asya/kuzey afrika

filmi izledim. çizgi romanlardan bolca gönderme olan film hikaye ve özellikle cassandra nova'nın motivasyonu bana geçmemiş olsa da wolverine'in bir sürü varyantı ve kıyafeti mükemmeldi. filme puanım 9/10.

biraz daha hayran olarak özetlemem gerekirse, bu film> tüm çizgi roman filmleri.

6500 liraya aldığım çantamın üzeri tozlanmış. temizlemedim.

fatih terim'in de dediği gibi "kimse harakiri yapacak kadar japon değil. "

film martin scorsese tarafından çekilmiş jordan belford'un yazdığı kendi hayat hikayesini anlattığı "wolf of the wall street" adlı kitabın uyarlaması olan yapımdır. genelde biyografi filmlerini sevmem ve izlemem. ancak filmde komedi ve bol miktarda küfür ve yasaklı madde olunca bu yapımlara dayanamıyorum. kısaca özetlersek borsa simsarı olan jordan'ın nasıl aşırı zengin olduğu anlatan bir film. ultra lüks yaşamı, insanları hisse almaya ikna etme yöntemleri ve çılgın ofis partileri ile gerçek olmayacak bir hayatı anlatan filmde yaşanan her şey gerçekten yaşanmış. ofiste mektupları taşımak için maymun almaları, ofisteki 200 çalışana 200 hayat kadını getirmeleri, cüceleri dart tahtasına fırlatmaları, ofiste mesai saatleri içinde seks yapmayı yasaklamaları akıl alır gibi değil ama gerçek. filmde yazarın kendisi de küçük bir rolde oynamış ve filmin tamamında danışmanlık yapmış. çoğu aşırı uçuk olayları filme eklememişler bile. en beğendiğim sahne ise margot robbie'nın çırıl çıplak olduğu sahne. evet. çoğu erkek margot ablayı suicide squad filminden tanısa da abla eskiden de güzeldi. ancak göğüsleri şimdi sanki o zaman kıyasla estetik müdahaleli gibi. belki de anne olduktan sonra daha fazla büyümüştür. bilemem. neyse film genel olarak oyunculuk açısından da güzel. leonardo di caprio abi belkide film bu kadar uçuk olmasa oscar bile alabilirmiş. son olarak film hollywood sinema tarihinde en fazla küfür içeren film. üstelik bazılarını kestikleri halde. filme puanım 8,5/10

etiler'de kızlar
burda kriz var
üzerinde paul shark marka mont var
ayağında harley-davidson bot var
ananızı s@ksin tüm garibanlar.

hap attık patladık
fatmagül'e rastladık
fatmagül'ün suçu yok
biz onu bihter sandık.