atakent sahilde bir banka oturdum, sigara üstüne sigara yakıyorum. yıllar önce buralarda defalarca yürümüş, yeri gelmiş ağlamış yeri gelmiş kahkahalarla gülmüş üçüncüyü özlüyorum. bir zamanlar aşık olup mutlu olduğum zamanları çok özlüyorum. bir şeyler yarım mı kalıyor, ben mi yarım bırakıyorum? bilmiyorum. kendimden mi kaçıyorum, acılarımdan mı? artık sürekli her an gidecek şekilde kapıya yakın oturuyorum, ceketimi bile asmadan. sürekli bir şeylerin olmasını bekliyorum, şu olacak düzelicem diyerek. ama sanki olmuyor. neyi çözemiyorum? her şeyle barışıyorum, maviyle temmuzla 7yle. beni üzen her şeyi herkesi affediyorum. peki ama halledemediğim ne? İçimdeki çocuğu yaşatmaya çalışıyorum. peki o çocuğu sürekli neden gözü yaşlı buluyorum? her an güçlü olmak zorunda olmanın yorgunluğu mu bu?
acı denen şey insanı topallatıyor, duraksatıyor. görmezden gelsen olmuyor devam etsen olmuyor.
öyle bir kurtlar sofrasında çalışıyorum ki. tamam ücüncünesil kim nasıl isterse öyle olsun dedim, hiçbir sidik yarışına girmedim. sonucunda ise yetersiz bulunduğuma dair dekanlıktan yazı geldi. götümü yırtıp çalıştığım klinikte. birkaç gündür anksiyete atakları yaşıyorum. her yaşadığım gün ömrümden yıllar gidiyor gibi geliyor. gerçekten ciddi anlamda bıktım.
antidepresanla falan olmaz benim psikiyatri kliniğine yatırılmam lazım
uzun bir süredir ekran koruyucum kırık bir şekilde telefonumu kullanıyordum, bugün ekran koruyucunu çıkarınca aslında ekranın kırık olduğunu gördüm. bazı acılar da böyledir işte, sen sana hiç zarar veremedi sanırsın belki de kendini bununla kandırırsın ama durup bakınca anlarsın ki o acı ruhuna işlemiş.
en kötüsü de bu kadar öfkeli ve güçlü olmaktan çok yorulduğun halde öfkeni kaybedersen yıkılacağını bildiğin için aynı şekilde hayata devam etmek. ve gittikçe daha da yorulmak. mental olarak çökene kadar yorulmak.
bugün öyle bir nöbetten çıktım ki dayak yesem daha iyiydi be
fosforlu kalemlerim sayesinde renkli bir cumartesi yaşıyorum
hafif şiddet içeren yakın kız arkadaş terapisi diye bir şey var. psikologa gitsem bu kadar gerçeklerle yüzleştirilemezdim.
*inan ki,çiçeklerimizi soldurmayacağım.
bazen canımızın acıyacağını bilerek almamız gereken kararlar vardır,bu da öyle bir şey.
böyle bir 10 yıl falan uyusam keşke
kolumuz,kanadımız kırılmış gibi.
bu benim kaderim galiba. hep severken gitmek zorunda kalmak. nefes alamadığım kaç gece daha yaşamam gerekiyor?
yıllar önce okumak için aldığım ve yeni okumaya fırsat bulduğum bir kitap var. İçinde kurumuş tek başına bir papatya. sağ çıktığım bir yangını hatırlatan, artık acı vermeyen bir papatya.
bir konuda kararsiz kaldıysam birden fazla kişiye sorarım, işime gelen yorumu yapan kişinin dediğini yaparım. eğer hiçbiri beklediğim yorumu yapmazsa yine de işime gelen şeyi yaparım 👌🏻 on numara özellik bence 😂
hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını fark ettiğin o an...
bazen yaşadığım şeyler aklıma geldikçe oturup bir sigara yakasım geliyor...
kabuk bağlayamayan, hep kanayan yaralar...
nefret bile bir his aslında