Sözlük Başlıkları

hamsiden kornişon sarma turşu
bu hikayede kornişon turşulara çok üzüldüm.
5 yıl
kuaförlerin istenilen saçı kesmemesi
İstenilen şekilde kesim yapan kuaför dört yapraklı yonca bulmakla eşdeğer olay. bin tane örnek fotoğraf da göstersem kendim de anlatsam hatta çizsem de olmuyor. neden diye sorgulamayı bırak akay sen de manyak gibi taktın buna diyorum ama yine sorguluyorum sjsgs hadi modeli anlarım kesemez ama istenilen kadar neden kesmiyorlar anlamadım gitti. bugünkü diyalog: ( akay=a kuaför: k)

a: boyundan çok gitmesin, uzatacağım. uçları temiz olsun o yüzden bir iki santim kadar yeter. önlerini de şuradan keselim burası biraz kısa başlasın çabuk uzuyor.
k: evet evet, tamam anladım ( saçı süzüyor o esnada)

sonuç ne istediğimden daha fazla bir kesim. hayır arıza da çıkardım zamanında bu konu hakkında ama olan oldu. e kısa kesmişsiniz ben bu kadar istemedim deyince sen bu kadar kes dedin oluyor. bu kadar kendimi bilmiyor olamam ya bence. kendim düzgün kesebilsem yemin ederim gitmem deli ediyorlar insanı. İşin tuhaf tarafı önlerini de kesmemiş bile neredeyse sjsgs kurutunca anlaşıldığı için tecrübelerime dayanarak bana kinlenip daha da beter edeceği için burası istediğimden uzun olmuş da demedim. bilerek yapmıyorlarsa bu konunun araştırılması gerektiğini düşünüyorum. allah aşkına sosyologlar, psikologlar şu konuya bir el atıverin.
1 ay
orijinalini bildiğiniz şarkılar
İlk dinlediğimde kadının söyleme şekli içimi eritmiş ve allahım onlar neler anlatıyor kim bilir bir bakayım demiştim ve bunları nasıl bu kadar duygulu söyledin diyerek biraz sitem etmiştim. derin anlamları olduğuna dair birkaç yerde yorumlarla karşılaştım. şarkıda geçen fosforun kullanılma amacını da anladım ama sözlerde biz ya. müzik o kadar güzel ki saçma sözlerle bile tolere ediliyor galiba. mesela bu kadın söylerken de her şeyi yak sözleriyle söylüyormuş gibi geliyor o kadar aklıma gelmiyor baktığım sözleri bile.
1 ay
go oyunu
oynamayı biliyorum sanıyordum çeyreğinin yarısının dokuzda biri kadar filan biliyormuşum. şans eseri önüme düşen bir video serisi ile bu sonuca vardım. basit ama karmaşık bir oyun. tarihsel açıdan çin topraklarında ortaya çıkmış. zamanında çin kralının (adını unuttum) oğlu astronomi derslerinde zorlandığı için ve yıldızların yerini daha kolay öğrensin diye ortaya çıkmış. sonra da halka inmiş, yollar aşıp bütün dünyaya yayılmış. oyunun temel amacı en fazla alana sahip olabilmek. bunu yaparken binlerce olasılığı hesaba katmak ve ona göre hamle yapmak gerekiyor. oyuna siyah taş başlıyor. kim siyah taşı alacak ve oyuna başlayacak kısmı bile kurallarla belirlenmiş öyle de sınırları belli, kuralları net bir oyun. bunu kendime neden yapıyorum diye düşündürttüğü de oluyor ama dip köşe ne varsa öğrenmeye, stratejilerini araştırmaya niyet ettim. bu merakımın sabrını da rabbim verir inşallah sjshd
1 ay
dubai çikolatası
İçine kavrulmuş kadayıf, fıstık ezmesi ve tahin karışımı koyulan çikolata. çikolatayı çok seven biri olarak bir kez bile denemeyi düşünmedim, istemedim. brownisinden, pastasına kadar her çeşidini yapmayı deneyen insanları gördükçe daha da soğuyorum. bu kısım benim huyumdan gerçi ama neyse konumuz bu değil. linçlenmeyeceksem abartıldığını hatta ve hatta oldukça ağır bir tadı olduğunu düşünüyorum.
1 ay
omü göleti
fotoğrafını görünce içim açıldı. okula dair tek güzel şey olabilir. umarım hala bu güzelliktedir.
7 yıl
badem
yıllar yıllar boyu severek dinlediğim fakat bir süre sonra bir nedenle dinlemeyi kendime yasak kıldığım ve ayrı düştüğüm müzik grubu. bize günümüzde şarkı diye ne sunuyorlar, allah aşkına müzikte 15-20 sene önceye dönelim.
4 ay
badem

4 ay
çok istenilen şeyin olmaması
senelerce bu şehirden gitmek istedim. öyle böyle değil ama epey uzak kalabileceğim şekilde. gidemiyorum arkadaşlar. yani fırsat çıkıyor bir şekilde ama yine olmuyor. artık bununla inatlaşmayı bırakmak hayrıma olacak diye düşünüyorum. zaten şehirle aslında derdim yok aksine sahilini özellikle belli mevsimlerde çok seviyorum. ama işte geçtiğim her yerde birilerini ya da bir şeyleri hatırlamak beni boğmaya başladığı için zaman geçtikçe daha da uç noktalara evrilmeye başladı bu gitme isteği. belki ara ara uzaklaşabilseydim böyle olmazdı, topraklama hesabı. o da olmadı. sonuca bakarsak rabbim beni çukurca gibi bir yerle ya da bambaşka bir zorlukla sınar da samsun' u mumla döne döne ararım diye korkmaya başladım. ben ne kadar istediysem o kadar üzüleceğim şey olmaya başladığı için en en en güzeli bu düşünceden uzaklaşmak belli ki. bunu bir iki konuda daha yaşıyorum. en basitinden omüye olan nefretimle sınav yerlerimin korelasyonu pozitif sjshs. şimdi bunun üzerine dağın başında kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde bir okula düşmek de istemiyorum allahım sen affet. belki de gerçekten her şeyi abartmadan isteyip ulaşmaya çalışmak bizi sonuca ulaştırıyordur. olmadıkça kapıldığım o kötü hırs hayatımdan kaç sene erteledi allah bilir..
6 ay
yıllardır giydiğiniz bir kıyafet
8 yaşından beri giydiğim yelek.
6 yıl
öğretmen
"elbirliğiyle itibarı yok edilerek, bugün beş kurşun ile öldürülen meslek"
okulda arkadaşlarına eziyet et, sırf kuralları uyguluyor diye öğretmeni bıçakla hatta okula silah getir başka öğretmeni vurup öldür, sessiz olman için seni uyaran öğretmeni annene babana şikayet et gelsin onlar benim çocuğuma diye başlayan salakça bir cümleyle öğretmeni dövsün hatta o öğretmenlerden biri hamile olsun. büyü ama beynini nerede pislik var onlarla ilgilendir hastanede işine gelmeyen bir durumla ilgili doktor ya da hemşire döv hatta onları da öldür. sokakta senden rahatsız olan birini hissedersen onları da döv. bu ne ya? gerçekten bakın akıl alır gibi değil bu ne? benim çocuğum mükemmel, ben zaten mükemmelim diye diye boncuk gibi yetiştirebileceğiniz çocuklarınızı kendini dokunulmaz sanan ve dünya üzerinde başka eşi yokmuş gibi hareket eden insanlara(!) dönüştürdünüz ya. bütün bunlar olurken kimsenin hiçbir şey yapmıyor olması, bütün ruh hastalarının ortada geziyor olması ciddi anlamda rahatsız edici bir noktaya ulaştı. evde kendi çocuğuna tahammül gösterip bakamazken okulda pohpohlanmasını bekleyemezsin. İğrenç bir dönemdeyiz ve düzelme ihtimali bile kalmadı benim gözümde. yarın öbür gün bir çocuğum olursa allah sizden ve sizin çocuklarınızdan korusun. öğretmenlik mesleğini bu hale getiren, itibarsızlaştıran kim varsa da allah bildiği gibi yapsın, geldiğimiz noktaya bak çok yazık.
7 yıl
üyelerin boşvermişlik seviyesi
odamda bir böcek vardı, kayıp. eskiden olsa 1004 saat arardım (bulunca ne yapacaksam) ama şu an umurumda bile değil. hatta hatta oda bile değiştirmeyeceğim, hadi bakalım.
7 ay
"............." nın da dediği gibi
teoman' ın da dediği gibi kararıyor gözlerim hep, yorgunum..
7 ay
söylemesi zor şarkılar
türkçe ana dilimiz olmasına rağmen onun içinde bile eşlik etmenin çok zor olduğu şarkılar varken bilmediğimiz herhangi bir dildeki şarkı gayet başlığa uygun olacaktır. her dilde çok güzel şarkılar var ve şarkılara eşlik etmeyi seven bir olarak ayıla bayıla dinlediğim şarkıları dinlerken söyleyememek ya da güç bela biraz ezberleyip söyleyebildiğimi sanmak beni bir miktar üzüyor.
10 ay
zaman kavramı
geçmiş, an ve gelecek ile tüm var olanların birbirinin yerini alan sonsuz süre. bazı konular vardır üzerine düşündükçe çıkmaza girersin ve benim gibi bu histen tuhaf biçimde hem huzursuz olup hem de haz duyan biriyseniz konunun üzerine gitmekten kendinizi alamazsınız. İşte bu tam da öyle bir konu. bunun bir sebebi de pek çok alanla iç içe olmasından kaynaklanıyor olabilir. felsefe, din, psikoloji, bilim derken zamanı işlemeyen bir alan muhtemelen yoktur. örneğin çocukluğunuzu düşünün zaman şimdikiyle aynı hızda mı ilerliyordu? yoksa daha mı yavaştı. ya da bir sınava girdiniz. dışarıda bir tanıdığınız sizi bekliyor. onunla sizin geçirdiğiniz zaman aynı fakat aynı mı algılıyorsunuz? evet çevresel etmenler de dahil olmak üzere "ama" ile başlayan bir sürü açıklama getirilebilir buna. zaten bahsettiğim şey de tam olarak bu. kimileri başka bir boyut gözüyle bakarken kimileri üzerine filmler yapıyor. hepsi algıladığı şekilde yetkinliklerini kullanarak açıklamaya çalışıyor. uzaya insan gönderme ve koloni kurma gibi çalışmalar var. acaba insan ömrü bundan nasıl etkilenir hesabını da katıyoruz bütün o formüllerin yanına. üzerine kurallar inşaa ediyoruz, hayatımızı şekillendiriyoruz. geçmişe gidip düzeltmek istediğimiz şeyler oluyor, yapamıyoruz. geleceği merak ediyoruz fakat öğrenmek mümkün değil. bunun yüzünden bazen geç kalmışlık hissiyle cebelleşiyorum ama elimden gelen tek şey gelecekte şu anım geçmiş olduğunda iyi değerlendirebilmiş olduğumu söyleyebilmek. bundandır ki gerçekten birine vakit ayırdığımızda elimizde olan en değerli şeyi "an" ı veriyoruz o kişiye. sonuç olarak linner bir doğruda ilerliyoruz ve geçtiğimiz kısım aslında anında siliniyor. arkana bakma şansın bile yok. o yüzden belki de yaşımdan dolayı emin değilim ama başta söylediğim sonsuz süre kavramının zamanın kendine mahsus olduğunu bence sık sık unutuyoruz. sabah sabah evet bunları düşünüyorum çünkü hayatımın çok az bir kısmında kısa sürede pek çok şeye ulaşmam gerektiğini hissetmişimdir. önümde duran birkaç ay kadar beni korkutan bir zaman aralığı da muhtemelen aynı şekilde epey azdı. demek ki zaman benim için şu aralar psikolojik olarak beni yıpratmasına izin vermeyeceğim şey demekmiş. evet böyle derin bir konu hakkında şu an algım bu ne yazık ki. gerçekçi olalım siz nasıl algılıyorsunuz?
"İnsan zamanda değil, zaman insanın içinde yaşar."
7 ay
write a sad story in three words
- bir sorun oluştu.
-lütfen tekrar deneyiniz.
6 yıl
dolmuşta kendi parasını kendi uzatanlar
koşullar uygun olduğu sürece bu kişiyim. zaten can sıkıcı bir ortamdayız bir de milleti dürtüp kendi işimi gördürmek istemiyorum.
5 yıl