Hissiz
bir hafta önce nişanlandığını öğrendim. yeri geliyor düşüncesine bile tahammül edemediği şeylerle yaşamayı öğreniyor insan. ne ettiğin hakaretler ne ah ın ne de bağımlısı olduğun maddeler dindiriyor acını. kendinden igreniyorsun bu kadar acı cekmene izin verdiğin için, geçmişinden iğreniyorsun onunla tanıştığın üniversitesiden beraber oturduğun sıraya kadar lanet ediyorsun. sonra en kötüsü de bir daha toparlayamiyorsun en başa dönüyorsun her defasında. tükenmişsin çünkü. bir ölüme bir de erkeğin *r*spuna çare yok işte.
Hissiz
mezun olarak bir yılı doldurmadığım halde bayatlamış mezun diye tanımlıyorum kendimi. yaşadığım yere de alıştım sayılır. zaten en iyi yaptığım şey de bu, alışmak. hiç bir şeyin iyi olmayacağına alıştım, hayal kurmamaya alıştım. şuan işsiz ve hissiz olarak tek hedefim, en yakın zamanda işe girip ailemi yanıma almak. sonra da yalnız, mutsuz ve huysuz biri olarak rahat rahat ölebilirim.
Hissiz
ne garip. önceden kendisi için endişelendimiz, huzuru mutluluğu yerinde mi bir sıkıntısı var mı diye takip ettiğimiz insanları acaba yaşattığını yaşıyor mu diye takip eder olduk. gerçekten garip. eskiden mutlu olmasını kendimden çok isterdim. o mutlu olsun da kiminle olursa olsun. ama şimdi tiksiniyorum kendisinden. böyle nefret eşliğinde. sürünsün. ne eksik ne fazla, yaşattığı hissettirdiği herşeyi yaşasın ve hissetsin. canı her yandığında aklına geleyim. ben o yaptıklarından sonra hiç mutlu olamadım o da olamasin. en sevdiğinden çeksin inşallah. şimdi benim bir insanın hayatının mahvolmasini istemem mi daha kötü yoksa bugüne kadar kimseyi isteyerek üzmemiş, kimseye bir fesatlığı dokunmamış birinin bu raddeye getirilmesi mi.