limos
slm nbr nasılsınız? beni alakadar etmiyor ama girip bakmışken bir sorayım dedim. beni soracak olursanız o da sizi alakadar etmiyor ama hazır yazmışken cevap vereyim. normalim.
dakoh
şu duvarda zamanında ne trash talklar yaptık ama şimdi elim varmıyor ya. herkesi ölümüne kötüleyesim geliyor ama bi türlü yapamıyorum... gerçekten iki insan arasında kötü olan kişi olmak istiyorum ama vicdanım buna müsade etmiyor. egomun, büyüklüğün bende kalmasına ihtiyacı var. aynen öyle
Mona lisa
alıntıdır.
georges perec, günümüz insanını tarif etmiş : '' sabırlısın ama beklemiyorsun, özgürsün ama seçmiyorsun, müsaitsin ama hiçbir şey seni harekete geçirmiyor. hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey talep etmiyor, hiçbir şey de dayatmıyorsun. hiç dinlemeden duyuyor, hiç bakmadan görüyorsun. ''
ucuncunesilsaglikci
uzun bir süre mutsuz olunca mutsuz olmaya alışıyor sanki insan. evet sürekli dibe iniyorsun falan ama zaten dibin etrafında dolaştığın için dibe inişlerin hayatını tepetaklak etmiyor. öbür taraftan uzun bir mutsuzluk döneminin ardından hiç beklemediğin kadar güzel günler yaşadıktan sonra tekrar mutsuz döneme gitme ihtimali bile insanın dünyasını tepetaklak edebiliyor. musmutlu olurken bir anda dini görünce insan toparlanamıyor. bir de eğer bu mutsuzluğu yaşarken hayat seni her alanda zorlamaya başlıyorsa üzüntüyü yaşamaya ve bu duruma alışmak için çabalamaya vaktin olmuyor. saçma bir şekilde sürekli yorgun, sürekli sinirli ve patlamaya hazır bir yanardağ gibi etrafta dolanmaya başlıyorsun. artık lavların seni mi etrafındakileri mi yoksa maviyi mi daha çok yakar bilemiyorsun.
ladylazarus
stefan zweig ve o dönemdeki insanlar uçağın icadıyla çok heyecanlanmışlar. zira uçakların, kaosu yaratan sınırları aşıp, ortadan kaldırarak barışı getireceğine inanıyorlarmış. aynı nesil, huzur getireceğine inandıkları o uçakların bombalar bırakıp, ülkeleri yerle bir ettiğine şahit olmuş.

ben de bazen tam olarak böyle hissediyorum, sınırlarımın aşılıp, değer verdiğim şeylerin infilak ettiğine şahit oluyorum.

camus' un aklımdan hiç çıkmayan satırları dönüyor beynimde : '' bir akşam, dalgın dalgın hoş bir kitabı karıştırırken, bir an bile duraksamadan: ' tutkulu ruhların çoğunda olduğu gibi, hayattaki inancının tükendiği an gelmişti. ' cümlesini okudum. bir saniye sonra, cümle içimde bir kez daha yankılanıyordu ve gözyaşlarına boğulmuştum. '' işte tam böyle bir anda, ağzınıza aldığınız bir yudum suyu, yüzünüzü kapatıp, defalarca denemenize rağmen yutamayışınızı nasıl açıklarsınız insanlara ? hıçkırıklarını tayin edemeyecek denli acılarından korkan insanlar bilemez yutkunmanın esasında bir savaş olduğunu. oraya buraya iliştirdiğim cümleleri , bana ait bir defteri yanlışlıkla eline alan insanlardan canhıraş saklamanın aciziyetini nasıl anlatırım ? en mahrem gizlerimi bilecek, benim gördüğüm gerçeği göreceklerini sanırım. oysa tüm mahremiyeti cümleleri olan bir insanın gizlerini kavrayamazlar.

insanların hüzünleri ve mutluluklarının sahteliği ve basitliğiyle afallıyorum, bu yüzden uzun süredir cümleleri yalnızca o an ' öyle söylenmesi gerektiği ' için kuruyorum. karşımda duran insanın ruh halinin bende yarattığı kayıtsızlık düşüncelerimi ve cümlelerimi engelliyor, içinde bulunduğum duruma vereceğim karşılığı yerine getirmeye zorluyorum kendimi. hatta bu bazı zamanlar o kadar suni bir şekilde gerçekleşiyor ki, cümle dahi kurmadan birkaç mimik ve belki bir sarılışla geçiştiriyorum. bu kayıtsızlık bir yandan beni memnun ediyor, gerçekleşmesi adına çabaladığım birkaç hayalim var , zamanımı ve düşüncelerimi bunlar için harcamayı yeğliyorum. bununla birlikte günlerim, her biri bir başka duyguyu yansıtan kendi portrelerim arasında hangisinin ben olduğuma karar vermekle geçiyor. bir sonuca varamıyorum zira hepsi benim. nitekim bu da bir sonuca tekabül etmiyor ve hepsi birleşip yalnızca bir silüet oluşturuyor. her gün görüp, derisinden öteye geçemediğimiz herhangi bir yüz.. herkesin gerçeğini ve acısını taşıyabiliriz fakat kendi gerçeklerimize vakıf olmanın acısını taşıyamayız. insanın kendini salt aynada görebilmesinin sebebi bu sanırım. ' kim kurtaracak beni var olmaktan ' diye fısıldıyor yazar.




aynadakinin çilleri var, benim yok.
ucuncunesilsaglikci
tam 13 yıl önce bugün ölümün ne demek olduğunu bilmeye başladım. çoğu insanın katlanamayacağı şeyler yaşadım. karşılaştığım her zorlukta oturup ağlasam da güçlü ve dik durmayı başarabildiğimi düşünüyorum. ama bazen çok katlanılmaz oluyor her şey. attila'nın aysel'i bile fayda etmiyor, ne yana dönsem canımın bir yeri acıyor. hayatımın belki de en zor çıkmazındayım.
Eleni
teneffüs zili çalmış, 6. dersin başlamasına istemsizce 10 dakikadan az bir süre var. koridorlarda okul üniformalı kişiler arasında yapılan goygoylar, masa altında veyahut çantası olanların çantasında birkaç teneffüs öncesinde alınmış yenilmeyi bekleyen yiyecekler. teneffüs zili kadar karınlar da zil çalıyor, susuzluktan diller damağa yapışmış durumda ama ağzına su çalan yok. goygoyun sona ermesine sayılı dakikalar, yavaşça koşuşturulan koridorlardan sınıflara doğru bir yönelme oluyor. kravatı şaka niyetine çekip hızına hız katanlar ve sınıfın kapısına geldiğinde frenlemek için ayağını kullanarak sürtünme enerjisinin varlığından faydalanıp durmaya çalışanlar. ders zili çalıyor, üniformalı şahıslar koridorda yarım kalan goygoylarına öğretmenler zili çalana kadar devam edip bir sonuca varma peşinde. zaman gittikçe azalıyor, azalsa da vakit bir türlü geçmiyor. öğretmenler zili çaldı, goygoylar düşünüldüğünden de uzun, çeneler bir o kadar düşük. hoca içeri giriyor lakin haylaz mahlukatlar ayağa kalkmaya tenezzül etmiyor. bıyıklı bey amca bu durumlara aşina olduğu için alışkın, sesini çıkarmıyor. çıkarsa da ses tonu normal bir frekansı geçmiyor. öğrenciler aç, susuz. açlık ve susuzluğu çeneleri ile dizginleme peşindeler. hoca durumun farkında( bir şeyler yap!) bir şey yapmamayı tercih ediyor. ders anlatmaya çalışıyor bizim bıyıklı, üniformalıların aklı bir karış havada. ringe dönüşüyor sınıf, pes ediyor bıyıklı. öğrenciler kendi hallerinde, cam kenarında oturanların gözü aydınlıktan yoksun kararmış havayı süzüyor. hepsi bir ışık peşinde. vakit geçmeden geçiyor, sayılı dakikalar. üniformalılar sabırsızlıkla yiyeceklerini, içeceklerini ortaya çıkarıyor. sınıfı saran yemek kokuları.( İmam bekletme müminleri.) birkaç saniye direnme peşinde imam, su içecek galiba derken "allah-u ekber, allah-u ekber.." frank. oruçlar açılıyor.
admiral
aşırı sapık bir milletiz bugüne kadar tacize uğramadığınıza şükür edin dostlarım erkek kadın fark etmiyor. bu sapıklıklar ne yazık ki en cok dindar kesimden hayatımıza girmeye başladi hocalar hacılar sapık fetvalar vermeye başladılar bi keresinde kız kardeşimle caminin kafeteryasına gittik orda bulunan aşırı yobaz insanlar bana dik dik bakmaya başladılar ve ben rahatsız oldum kimseye bir seyler açıklamak durumunda degilim ama insanların sapık düsüncelerini size anlatmak istedim. ben egitim fakültesinde bu muameleyle karşılaşmıyorum kardeşimlede otursam arkadasımlada otursam bu sekilde degil. ya başörtülü olabilirsin sınıfa girince günaydın diyoruz yabani hayvan gibi davranan insanlarla karsilasiyoruz benim umrumda degil dahada selam falan vermem oyle birine ama kafanizdan bu sapık düsünceleri cıkarmadan türkiyenin ilerlemesi pek mümkün olmayacak.
and he lived happily ever after
geçen gün tramvay durağında, duraktan çıkarken turnikeden değil de yandaki engelli vatandaşlarımız için de olan geçiş yerinden geçildiğinde iade makinesinin bu yaptığınızı anlayıp para iade etmediğini iddia eden bir kadınla karşılaştım, abla bu kafaya ulaşmak için hangi maddeyi kullanmış merak etmiyor değilim
iyikalplipsikopat
100. post

sikayetler rutinler ve hareket

istesenizde istemesenizde

gunler geciyor
bedenininiz yaslaniyor
fikitleriniz gelisiyor
organlariniz calisiyor
saatler saniyeler geciyor
her gun her sey yapmasi gerekeni yapiyor

hayat bir sorumluluk ve her sey bu sorumluluklaruni yerine getiriyor.gunes dunyaya kusup dogmamazlik etmiyor kalp beyine kusup kan pompalamaktan vazgecmiyor.

yasam hareketi zorunlu kiliyor ve buna uyum saglayamayani ya da daha az onem gostereni hayat diskalifiye ediyor

suan oluyor cunku olmasi gerek ve hep olacak hayat icin bu gerekli iste hareket iste ahenk.bundan kacamazsiniz belki saklanabilir onu oyabilirsiniz ama zamani geldiginde hayat yakaniza yapisacak ve "beni hak edecek ne yapiyorsun?" diyecek daha sonra bunu anlamak icin dersten once sinav yapacak "benim icin nelere katlanabilirsin?" diye soracak.hayat buna herkese yapar ve bu sorulari herkese her sinavda sorar.hayatin kendisi bu 2 sorudan ibarettir
sorulari kendime sordugumda gorduklerim abartilar nankorlukler tembellikler bahaneler...rahata cok alismistim hayatim boyunca her sey ayagima geldi bu tembellesmeme korkak olmama neden oldu ezildim asagilandim tramvalar yasadim istismarlara ugradim hep cok saftim iyi niyetliydim aptaldim ve hep yalnizdim hep hayal dusunce dunyamdaydim.hep sanal alemdeydim.dusunceler ve hayallerle yasadim.uyusmak yasamak degildir ben hayati hic yasamadimsadece seyrettim.7 yildir..kozasindaki kelebek gibiyim kis uykusundski ayi gibiyim kapanmis ve bir seyleri bekleyen haldeydim curudum her acidan curudum

bunca curumeden sonra vazgecisten sonra ayaga kalkmak mi?derslerim mahvolmus durumda okulum 1 yil uzayacak ve ayaga kalkmak mi?bunca zaman hayati gormezden gelmisken fikir degistirip o yakama yapistiginda dik durmak icin cabalamaya calismak mi?

imkanlarimiz var
ama arzumuz yok
arzumuz var
ama bahanelerimiz cok
hayallerumiz var
ama tembelligimiz cok
hareket var ama duzenimiz yok

hepimiz yasiyoruz ve anlamamiz gerekenleri eninde sonunda anlayacagiz.her sey acikliga kavusacak.. her gun yaz olsa toprak kupkuru olurdu her felaket ardindan mucizeleri getirir hep ayni terane ama artik icraatte var azda olsa var ve artarak devam edecek.100. postum , ilk postumu referans alip kendime baktigimda degisim goruyorum.bu olumlu bir sey umut hala var hep olacak ve olmali insanin hayati yakiti umut , ondan ayrilmamasi gereken hedef ve cabadir.

hayat umutla yurunen hedeflerdeki cabalardan ibarettir her sey umut hedef ve caba uyumuyla gerceklesir.umut inanc ve arzudur hedef plan ve gercekciliktir caba ise hareket ve layik olma hak etme savasidir

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)