Trlegendarrow
başında yok ise sevda yelleri
nereden bilirsin çektiklerimi
yanıldım şaştım da bir aşık oldum
kıskandı zalim felek sevdiklerimi
#FerdiBaba
Sanatçı
hayat bir satranç oyunu gibidir, stratejiyi iyi belirlersin, hayatına şahı sen olursun, emir verdiklerin senin vezirin olur, akıllı bir stratejiyle kimi hangi zamanda mat edeceğini iyi bilirsin, karşındakininde aklınıda hesap etmek lazım oyuna başlamadan önce, çünkü oda kendince dünyanın şahıdır....
Eleni
herkese selam, sana hasret frank. epey uzun zamandır görüşemiyoruz, epey epey uzun bir zamandır. aklımdasın diyemem ama bu olmadığını da göstermiyor. bilirsin işte, yaz tatili derken aile ve alışma süreçleriyle boğuşmaktaydım. boğuşmalarımın sonucu zor da olsa galibiyete çıktı. bu zorluklara gizli gizli sigara içmeler de dahildi. (ee malum aile bilmiyor sigara içtiğimi.) komşular görmesin tedirginliğiyle kendi çapımda sigara içerken aksiyonlarla kapışıyordum. aman ne büyük eğlence. çoğu kötü olay öğrendim, henüz atlatmayı başaramadığım. ara sıra unutur gibi olup sonradan hatırladığım. konu şu ki; gurbette olunca çoğu şeyden bihaber oluyorsun, bihaber bırakılıyorsun. kendilerine göre savunmaları oluyor, üzülmeni istemiyorduk. (sonradan öğrenilmesi mutlu ediyormuş gibi.) yine de haklı yanları muhakkak vardır, lakin ben göremiyorum diyerek neyselere sığdırmayı tercih ediyorum. öyle değil midir zaten? yaş aldıkça anlarsın çoğu şeyi. sana söylenenleri anlayamayacak bir çağdasındır her zaman ve her defasında ısrarcı davranırsın. çünkü sana göre sen kendi hatalarını kendin tecrübe edinerek öğrenmelisin. engebeli yolları kendi ayağının tozuyla geçmelisindir. zaten sana söylenen çoğu nasihati yapmamak için direnirsin, hep kafanın dikine gitmek zorundasındır çünkü. sonu ya ak olur ya da kara. bu pek de kimsenin şeyinde olmayan bir şeydir. İnsanlar genellikle kendi dertlerini yakınmaktan yanadır frank. söz sırası sana gelince ise hep kaçış yolu ararlar. (bu insanlar ne de tuhaf, ne de alçak!)
Eleni
selam yine ben frank.(size slm yoh.) başlangıcı az önce yaptığım bir olayı anlatmakla gerçekleştirmek istiyorum. bilirsin beni, deli hallerimi. dengesizliğimin zirve bulduğu, yeri geldiğinde aslan kesilen, yeri geldiğinde pisiciğe dönüşen tavırlarımı. kitap ayracım vardı bi dane. (ewt sadece 1 tane.) fazla kitap ayracı bulundurmam, bir tanecik kitap ayracım olur mesela tüm kitapları gezer. hepsinin kokusu siner üstüne. ben o kitap ayracımı kafa dağıtmak için kaybolmayı tercih ettiğim bir zaman diliminde unuttum. kendim kaybolmaya çalışırken ayracımı kaybettim. sonuç? sonuç olarak; ayraçsız kalan bir “ben”(kişi zamiri olan ben) söz konusu oldu. böyle olunca da doğal olarak okuduğum kitaplarda nerede kaldığımı ayırt edemez oldum ve sayfalar arası dejavu geçişleri yaşadım. en son dayanamadım, “yok yani olmaz böyle” dedim.(başka bir şey de demiş olabilirim, hatırlamıyorum!) sallama çayın ipli kısmını dişimle koparıp(beni gidi yamyam.) kendime kitap ayracı yaptım. bence fazla güzel oldu. nostalji kokan eskimiş bir şapkam, yamalı bir paltom olmayabilir ama garip bir ayracım var artık. (sizi trip-canlar-sular size de selam lan.) ewt. başlangıcı yaptım şimdi başka başka konulara geçiş yapalım. havalar soğudu mesela(bize ne havadan), suların kireç oranı ise yüksek(uff). senelerdir samsun’dayım ama alışamadım birkaç şeye. tabii bunun yanı sıra alıştığım şeyleri de mevcut değil, değil.(anladın mı bu cümleyi frank? çok karışık oldu gibime geldi bir an. kısa bir alt yazı geçeyim derken bir hayli uzattım ama demek istiyorum ki; alıştığım şeyleri de var.) sonunda kapatabildim parantezi, neyse biz devam edelim.

~
😝
~

ladylazarus
ince zevkleri olan ve yaşamını bunlara adayıp tecessüsle geliştiren insanlara, seslerin dilini bilen, bir çiçeği kokusundan tanıyan, yaşamını güzel renkler ve kelimelerle bezeyen incelikli insanlarla dolu bir yaşama özeniyorum.
tüm bu çirkinliklerden sıyırabilir mi insan kendini ?

bir sabah siosepol köprüsü' nde, zayende' nin suları taşır mı yüzümüze rüzgarı dersin ? belki, küba' da çillerim çoğalırken, parmaklarımı okşar deniz... ramon'u anımsa, onunki gibi yükselir ruhumuz bu çöplükten. hangi toprağı dilersen, onun kucağında bulursun kendini. tanrının başı bizim gibilerle derttedir bilirsin, cehennemde bile eğretidir cüretimiz.

'sen onu bırak da' diye başlayan kaç çift göz öldürmüştür hayallerimizi şimdi ? 'ben' diye başladığımız her satır 'biz' diye bitiyor , insan kalemini dahi kalabalıklaştırmadan edemiyor görüyorsun. kim bu sen diye sorma. sen sensin belki,belki benim,belki aynadaki..

sen onu bırak da, bu şarkı çok güzel.


Eleni
bugün gürültülü bir sessizlik hakim düşüncelerimize. sana da oluyor mu? hani etrafında herkes konuşup bir yerlere koştururken kendini bağımsız görüyor musun yaşadığın o andan. sanki herkesin bir yerlere yetişme, bir işleri yetiştirme çabası varken kendim işlevsizmişim gibi. sonra toparlanıp bir şeyler yapmaya koyulacakken ne yapacaktım ki ben ruh hallerine bürünmek ve büründüğün o ruh halinden gerçekten ruh gibi çıkıyor olup hiçbir şeyi başaramıyor olmak gibi.. çok anlamsız her şey. belki de frank, belki de haklısındır. bize galiba bir mucize lazım ama o mucize hangi kopmak üzere olan halatı onaracak hiçbir fikrim yok. korkularım devreye giriyor burada ve bilirsin yüzleşmekten korkuyorum. o halat darağacında bizi ölüme götürecek olan halat da olabilir. İyi ama ölüm bir mucize midir ki? korkmak sanırım lüzumsuz bu yüzden lütfen bir mucize olsun frank.

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)