Mona lisa
yolda servis aracı gördüm. İçinde çocuklar birbirleriyle şakalaşıyorlar, gülüşüyorlardı. üstlerinde okul forması, ilk gün heyacanında olduklarını çok belli ediyorlardı. azıcık ileride okul gördüm. oradada okul bahçesinde , top oynayan çocuklar gördüm. eve geldim, üst komşumuzun çocuğu okuldan gelmiş. kendinden ağır çantasıyla okuldan dönüyor. İlkokul yıllarımı hatırlatan o kadar çok şeyle karşılaştım ki, bugün sürekli o yılları düşündüm. servisten eve dönerken günün bitmesinin neşesi, servis arkadaşlarımla sohbetlerim aklıma geldi. okul bahçesinde basket oynardık hep, oynamalara doyamazdık. çocuk olmanın kıymetini bilemedik. İyi yada kötü bir çocukluk fark etmez.çocuk olmak başka bir şey. büyüdükçe dert, kaygı, kafamızdaki düşünceler daha fazla artıyor. o yılları ne kadar çok özlediğimi farkettim :(
ladylazarus
geçen gün üşümüş bir şekilde eve koşup yatağıma sığındım. dalmışım, bir ara kolumu yorgandan çıkarmışım ki üşüyerek uyandım. o uyku ve uyanıklık hali arasında üşüyen, açlıkla sınanan insanlarla sızladı kalbim. bir şeyler yapılmalıydı, büyümeyi hiç bu kadar istemedim. ertesi gün soğuktan donarak ölen iki askerin haberiyle sarsıldım. diyor ya cansever : ' gülemiyorsun ya, gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir, ne kadar benziyoruz türkiye' ye ahmet abi. ' tıpkı böyle işte..
dün gece oğuz atay' ın babama mektup parçasını yeniden okuyup dinledim. ' korkuyu beklerken ' kitabında yer alan bu hikaye, oğuz atay' ı en iyi anlatan parça sanırım. karalama defterime istemsizce kolomon moore' nin sadist kadınlarının arasında venüs' ü yerleştirdim hikayeyi dinlerken.

onun ruhunu kendiminikine benzetmişimdir daima hakkım olmayarak. yıllar evvel bu parçayı okuduğumda sahiden de ne kadar yakın olduğumuzu idrak etmiştim. sonraları daha bir şefkatle öptüm fotoğrafını. ben de babasına kızgın çocuklardan biriydim. büyüdükçe esasında ne kadar benzediğimizi, sahip olduğum tüm güzel duyguları ondan aldığımı fark ettim. en acısı kötü yönlerimin de onunkiyle benzeşiyor oluşuydu benim için. anlayıp, affetmek büyümeye delalet sanıyorum. onu affettikçe mi anladım, anladıkça mı affettim bilmiyorum fakat ilk kez birinin özlemiyle ağladım. benzeşmek her zaman o kadar iyi değil, ikimiz de duygularımızı belli etmek konusunda beceriksiziz, üstelik yabancıymışız gibi büyümüşken ben, her şey daha zor oluyor. babamı çok özlüyorum ve yanındayken içimden geldiği gibi sarılamıyorum ona, ne tuhaf bir duygu. diğer insanları tanıdıkça ona sarılma isteğim artıyor. pamuklara sarılarak büyüyen biri olmama rağmen hiçbir zaman korunmaya ihtiyaç duymadım. yeri geldi kavga ettim, yeri geldi bile bile başımı belaya sokmaktan çekinmedim. tüm arkadaşlarımın karşıma dikildiği o gün dahi eğilmedim. dün o parçayı dinledikten sonra aslında ne kadar küçük olduğumu gördüm. huzur çok farklı bir duygu, yaşamdan mutluluk istemiyorum zira mutluluk bencilce gelmiştir bana hep. mutlu olmak zorunda değilim fakat huzurlu olmak istiyorum. etrafımda benimle ilintili fakat asla bana ait olmayan binlerce sorunun ve insanın arasında çekiştirilirken, gülümsemekle yetiniyorum. kimseye karşı öfke duyamıyorum zira herkes bir yerinden haklı. bağışladıkça kalbindeki yük hafifliyor insanın, son yıllarda bunu adet edindim. karşıma çıkan her insan bir farkındalık bırakıyor ve insanın, salt sahip olmak isteyen, gördükleri ve duyduklarıyla yetinen ucuz bir yaratık olduğu idrakiyle aradığım huzura bir parça sahip olarak devam ediyorum yaşamıma. bir an önce ideallerimi gerçekleştirip izole bir yaşam sürmek istiyorum. bunun için çalışmak güç veriyor bana. bir süredir iş arıyorum fakat ailem buna pek sıcak bakmadığı için, daha ziyade hedeflediğim şeylerin bir kısmını gerçekleştirmek adına para biriktirebileceğim kısa süreli işler bakıyorum. umarım en kısa sürede bu sorunumu da halletmiş olurum.

uzun ve dağınık oldu fakat insan her zaman bu tür şeyler paylaşacak gücü bulamadığı gibi, anlaşılmaya insan da bulamıyor. muhtemelen burada da okunmayacak bir yazı fakat paylaşmak bir miktar da olsa rahatlatıyor insanı.

oğuz atay' ın mektubunu bırakıyor, iyi geceler diliyorum.




işte bütün terakkinizi gördüm ve aslıma rücu ediyorum.
yolyordam
selamlar. konu dışı bölümüne sanırım ilk defa yazıyorum. 27 yaşındayım. okulu bazı sebeplerden ötürü uzatmıştım ama mühendisim. İçkim yok, sigaram yok. çok şükür öğrencilik hayatım boyunca çoğu kişiden fazla harçlık geçti elime. ama elime geçen parayı hiç kimseye belli etmedim, "bakın ben neler alıyorum" havasında olmadım. kafelerde bir çaya 5, bir kahveye 15₺ verip içmedim, bunu sosyal medyaya koymadım. zaten genel olarak evdeydim. bir şeyler okudum, bir şeyler öğrendim, kendimi eğittim, "ulan şu nasılmış?" diye sorup, o konu hakkında bilgi edindim. ama bilmediğim şeye de "bilmiyorum" diyebildim. kendi kendime online müzik eğitimi aldım, bass gitar çalmayı öğrendim. klasik, jazz, blues, metal müzik dinlediğim için kafelerdeki, gece kulüplerindeki ritmik şeylere müzik diyemiyorum ve ortamları da çok sıkıcı geliyor. hayatım "efendi birisi" olmakla geçti. oturduğumuz sitedeki komşularımızın ben küçükken aileme söyledikleri aklımdadır hep. o sebeptendir ki, otomobil kullanımım bile güvenlik, sakinlik ve konfor üzerine. harıl harıl yabancı dil eğitimi aldım. bunlari kendİmİ övmek İçİn değİl, kendİmİ anlatmak İçİn yazdim.
az arkadaşım oldu ama öz arkadaşım oldu. sağolsunlar, bir iki tanesi hala hayatımdadır. karşı cinsle da çok iletişimim oldu. sevgili anlamında az ama yine fazla denilebilecek bir iletişim miktarı. özellİkle karşi cİns olmak üzere, bu zamana kadar edindiğim tecrübeleri sizinle paylaşmak istedim.
küçük dağlari ben yarattim: dikkat edin. gereksiz bir öz güvene sahipler. teknik olarak anladıkları bir konu, elleriyle tutabilecekleri bir iş olmamalarına rağmen ciddi bir öz güven sahipliği var kızlarımızda... yabancı dilleri yok. bilgisayar, otomobil kullanamıyorlar, ellerindeki binlerce liralık telefon "instagram telefonu"na dönmüş durumda. ne telefonun, ne de bilgisayarın yedeklerini almaktan, şifrelerini değiştirmekten bir haberler. ona rağmen büyük dağlari tanri, küçüklerİ ben yarattim.

İlgİ arsizliği: büyük ihtimal eğitimsiz, kültürsüz bir aileden geldikleri için, doğal olarak da iletişim yetenekleri zayıf bir ebeveynlere sahip oldukları için sosyal medya hesaplarında takipçi sayısı ve like sayısı derdindeler. bir arkadaşıma "ya o öyle miymiş",ya da "iyi gezmeler" gibi şeyler dediğim karşı cinsin çoğundan aldığım cevap "beğenmeden de geçme" oldu. cİnsellİğe aç erkeklerİn siradan, basİt İlgİlerİnİ, vücutlariyla çekmeye çalişiyorlar. bir hanımefendi gibi giyinmekten uzak, genel olarak fransız gibi giyinmeye çalışıyorlar. bir de nasıl daha seksi olacaklarının farkına varsalar, hele ki daha seksi nasıl olduklarının farkına varmış iseler, daha da tehlikeli, daha da kendini beğenmiş bir insan oluyorlar. bİr de üzerİne zamaninda sevdİklerİ adam, bunlari kullanip bİr kenara attiysa, duygulariyla oynadiysa.

ekonomİ kötü, çaresİ var: ya zengin, ya da zengin gibi görünmeye çalışan erkeklerin yanında olmak. eline geçen beş kuruşu sigaraya, telefona, kafelere, gece kulüplerine harcayıp, bunu da hikayeler başta olmak üzere sosyal medyada kanıtlamaya çalışan, kaliteden ziyade ses seviyesine önem verilmiş eksoz, hoparlör, aracın aerodinami başta olmak üzere tüm dinamikleriyle oynanmış, oynar gece kulübü gibi otomobile sahip olan erkekler bir numaralı tercihleri genelde. eğitimsiz, kültürsüz, iletişim yetenekleri zayıf, açıp bir kitap, bir makale okumayan, belgesel izlemeyen iki cins hemen evleniyorlar, ne yazık ki bu sebepten günümüzde boşanmalar da giderek artıyor.
evliliklerin düşen kalitesi, aşka ve sevgiye verilmeyen önem, giderek cahilleşen toplum, kaliteli değil de bilindik ve pahalı ürün satın almayı bir marifet sanan markaların en gözde tüketicisi bireyler, televizyon yayınlarının kalitesizliği, müziğe verilmeyen önem, giderek daha çok "elimde çay, balkonumda milleti seyrediyorum" moduna getiriyor beni.
benden daha yaşlı, büyük ihtimal de hayat konusunda daha deneyimli bireyler var burada. ama daha çok kendimden küçük arkadaşlara ellerinden geldiği kadar kendilerini eğitmesi, kaliteli ve kültürlü birer birey halini almalarını, çalışan, eli iş tutan, üretime katılmış kaliteli birer hanımefendilerle arkadaşlık etmeleri, anlaşırlarsa evlenmeleri olacak. yoksa emin olun, çamaşırınızı, bulaşığınızı erkek halinizle siz de halledebilirsiniz. bunlar için evlenmeyin bİr ürün gİbİ, İnsanda da kalİte çok önemlİ. allah güzel insanlarla karşılaştırsın hepimizi.
buraya kadar kendimi övmek için yazdığım bir şey yok. ben normal bir bireyim. ama bahsi geçen bireylerin büyük kısmı kalitesiz işler peşinde. bu sebeple kendinizi anlattıklarımın dışında tutmanızı rica ederim. bunlar, benim sadece gözlemlerim.

(alıntıdır)
Zeze
o zamanlar ilkokula gidiyorum. 3. sınıftı herhalde. annem makarna yapmış. sıcacık sobanın yanında kardeşimle niyetimiz keyiflice yemek. neyse yiyoruz annem tutturdu illa ekmağılan yiyin (tabi böyle demedi ekmekle yeyin dedi) hayır ya diyoruz sadece makarna yiyeceğiz. tutturdu ya bize o makarnayı ekmekle yedirdi 😂 doymaya yaklaştık baktı makarna artıyor ekmeksiz yiyin şunu diye tutturdu. yeyin diyo anne doyduk, yok. İlla yeyin😅 babam koltuktan bize gülüyor ses duyuldu. o zamanlarda nokia nın ilk kameralı telefonları çıkmıştı. meğer kamerasını denemek için çekim yapmış, onu izliyormuş. makarna falan unutuldu telefondan annemin ilk önce ekmekle yeyin,sonra ekmeksiz hadi dediğini izledik, güldük eğlendik. o kamerada o görüntü kalmadı ama o anın her sahnesi aklımda😂
şimdi mi ? kimse bana makarnayı ekmekle yediremez, galiba annem de yemiyor😂 eve gideyim de makarna yapayım bari 😅

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)