şu sıralar "kötü ev sahibi, kiracısı ev sahibi yaparmış." sözünün doğruluğunu anladığım günlerdeyim. ev sahibim yıllardır her kira döneminde beni çıkarmak için bahaneler arıyordu. sonunda bu defa hepimizin bildiği o klişeyi yaptı: kızım oturacak, evden çık. kesinlikle inanmadığımı belirtmeliyim. kendilerini çok akıllı sanıyorlar ama sundukları her bahane ellerinde patlıyor. varan 1: evi tutarken ev depreme dayanıklı demişti, şimdi sırf korkup çıkayım diye deniz kumundan yapıldı diyor. (İstanbul'da oturuyorum bu arada.) varan 2: kızım oturacak diyor ama apartmanda boş olan farklı iki daireyi daha yeni kiraya verdi. bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! varan 3: evden çıkarken temiz bırak ki fotoğraf çekip siteye yükleriz diyerek pot kırıyorlar. anlamadık sanki ahjsj. varan 4: depozitoma çökmeye çalışıyorlar. ben de bunlara karşılık tebligat çekmeden evden çıkmayacağımı belirtiyorum. hadi bakalım el mi yaman bey mi yaman göreceğiz.
bu tür işlerde karşıdakinin anladığı dilden konuşmak gerekiyor bunu biliyorum ama tek başına yaşayan bir kadın olunca arkanda kimse yok sanıyorlar. İlla ki bir erkeğin gövde gösterisinde bulunmak zorunda olması zoruma gidiyor gerçekten.
bu da uzun zaman sonra gelen bir iç dökmeydi dedikodu ahalisi. öyle işte...
bende yıllardır değişmeyen tek şey fotoğraf çekmeyi sevmek arkadaşlar
az önce instagramda gezinirken keşfetimde @meudedikodu diye bir sayfa çıktı. İsim tanıdık gelince girdim sayfaya, klasik popüler üniversite paylaşımları yapan bir sayfaymış. herhalde @mayk 'ın diğer sitelerinden biridir diye düşündüm. değilmiş meğer, kurucusu olarak farklı biri yazıyordu. site buranın eski tasarımının aynısı. 80 karakter sınırı olmuş 33 karakter. zaten en çok beğenilenler ile en çok yorumlananlar ters çıkıyor sinirlerimi bozdu jbjx. eski günlerdeki gibi baskın basanındır deyip toplu bir atak yapabiliriz arkadaşlar.
merhabalar sevgili omüdedikodu yazarları, merhaba değerli dostlar. epey olmuştu buralara yazmayalı. siteye girmişken birden çalakalem bir şeyler yazmak istedim, özlemişim... sizce de zaman çok hızlı geçmiyor mu? daha doğrusu bu konuda kendimle çelişen bir fikrim var. bir gün içerisinde o kadar çok olay, konuşma yaşanıyor ki sanki bazen gün bitmiyor gibi geliyor. hatta gün içinde spesifik bir olay olmazsa günleri sıklıkla karıştırıyorum. sanırım bu benim için 2019'da üniversiteden mezun olmamla birlikte hayatımda fark ettiğim bir durum. o zamandan bu zamana nasıl geldik, neler yaşandı, nasıl bu kadar vakit geçti bilmiyorum. geçen sene diyesim geliyor üniversite yıllarım için. bu aradaki kayıp zamanda pandeminin de etkisi olduğunu düşünüyorum. aslında kendi adıma çok da kayıp değildi. atandım, işim oldu, hayatıma çok farklı yeni insanlar girdi, yeni bir şehre alıştım, evim değişti, her şeyim değişti belki de... eski yazılarımı silmemiş olsaydım bunlardan bir kısmının konusunun değişimle alakalı olduğunu söyleyebilirdim. yapı olarak değişiklik seven biri değilimdir. çok sabit fikirlerim var ve acayip bir şekilde rutin severim, konfor alanından çıkmayı sevmem aslında. bu süreçler elbette benim için zorlayıcı oldu ama şimdi bakıyorum, günler birbirinin aynısı. zaman, o an içindeyken geçmiyor gibi gelse de bir bakmışsın yıllar geçmiş çoktaaan. bir gün içinde çok şey oluyormuş gibi gelse de hiçbir şey yapmaya yeteri kadar vakit kalmıyor. bu ne yaman çelişki annee? tamam tamam bir daha şarkıya bağlamayacağım :) belki de benim hiçbir şey için yapacak vakit bulamamam benim zaman yönetimimin kötü olduğunu gösteriyordur, bu da olabilir. zamanı algılama biçimimiz değişiyor. yaşantılarımız da değişiyor. bu yazdıklarım herkes için geçerli olmayabilir elbette. sizde durumlar nedir ahali? bu arada İstanbul'daki kızlar eqlesin, kıps ;) İyi geceler canım dedikodu.
bu arada böyle hitap ediyorum ama gerçekten içinden geldiği gibi yazıyorum çünkü bu sitenin olması bana güven veriyor. normalde kendimi yazarak iyi ifade edebilen biri değilimdir. sayısalcı olmamdan mütevellit kelimelerle aram pek de iyi değildir -en azından sayılara nazaran-. tanımadığım insanlara bir şeyler anlatmak yıllar önce de daha kolay geliyordu, şimdi de. ha şimdi bakınca sitede tanımadığım pek de kişi kalmamıştır, anonimlik falan hak getire ahahjs. neyse sitenin bana kattığı en güzel şeylerden biri yazı yazmak oldu. anlattığımı dinleyecek kimse olmasa bile buraya gönül rahatlığıyla yazabileceğimi biliyorum. kaldı ki buradan tanıştığım çok güzel insanlar var ve onlarla sohbetimiz hâlâ devam ediyor. İyi ki o insanlar var, iyi ki bu platform var... 💜
bu arada böyle hitap ediyorum ama gerçekten içinden geldiği gibi yazıyorum çünkü bu sitenin olması bana güven veriyor. normalde kendimi yazarak iyi ifade edebilen biri değilimdir. sayısalcı olmamdan mütevellit kelimelerle aram pek de iyi değildir -en azından sayılara nazaran-. tanımadığım insanlara bir şeyler anlatmak yıllar önce de daha kolay geliyordu, şimdi de. ha şimdi bakınca sitede tanımadığım pek de kişi kalmamıştır, anonimlik falan hak getire ahahjs. neyse sitenin bana kattığı en güzel şeylerden biri yazı yazmak oldu. anlattığımı dinleyecek kimse olmasa bile buraya gönül rahatlığıyla yazabileceğimi biliyorum. kaldı ki buradan tanıştığım çok güzel insanlar var ve onlarla sohbetimiz hâlâ devam ediyor. İyi ki o insanlar var, iyi ki bu platform var... 💜
ohoo böyle kuru kuruya tebrik mi olur? değerli yazarlar, bu thor arkadaşımız hem düğüne gelmiyor hem takıdan yırtmaya çalışıyor. çeyreğimi getirene kadar bir yastıkta kocamıyorum, hadi bakalım! 😂
@gamsizbaykus evlenmiş arkadaşlar. siteye yazacak vakit bulamadı henüz. ben onun adına paylaşayım sizinle. allah bir yastıkta kocatsın.
19 mayıs yaklaştıkça kuvvetlenen samsun'a gitme isteği...
dostlarım, size güzel haberle geldim. müjdemi isterim, ben atandım. :)
eveet, diplomayı da aldığıma göre samsun ile resmen hiçbir bağım kalmadı. bu şehre kim bilir ne zaman yolum düşecek. elveda samsun.
bana doğru konuşuyor ben: - ''düşünmek yoruyor seni biraz dinlen yahut içine kapan, nasıl istersen.''
iyisi mi? sessizlik derim.
anlatıyorum kendime, dinliyorum kendimi.
söylenecek çok şey var, katlanacak yok hal.
iyisi mi? sessizlik derim.
iyisi mi? sessizlik derim.
anlatıyorum kendime, dinliyorum kendimi.
söylenecek çok şey var, katlanacak yok hal.
iyisi mi? sessizlik derim.
siteye eklenen reklam, yemek reklamı olmayacaksa hiç de sorun yok diyorum ve destekliyorum. önceden olan lavaş center reklamını gece gece görünce canım çekerdi. yurtta gece sipariş de veremiyorduk tabii. geçenlerde yine rehberimde lavaş'ın numarasını gördüm de üzüntümden ağlayacaktım çok ciddiyim. eskiden olsa samsun'a dönünce yerim diyordum ama şimdi o imkanım da yok. :( ben sürekli acıkan biriyim. çok rica ediyorum şimdiki gibi reklamlar olsun. tişikkirlir, bol kazançlar ehehe.
selamlar dedikodu ahalisi, bugün öğrendiğim bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum zira benim çok hoşuma gitti. eski zamanlarda varlıklı olan ailelerin evinin bir özelliğinden ve bunun nasıl kullanıldığından bahsedeceğim.
mutfak bölümü konağın giriş kısmında bulunuyormuş. mutfağın sokağa bakan tarafında küçük bir kapı var ve kapının arkasında ise fotoğrafta görülen bu dolap var. dediğim gibi ailelerin imkanı geniş olduğu için yemek çokça yapılıp buradan dağıtılıyormuş. sadece ev ahalisi için değil aynı zamanda yemeğe ihtiyacı olan kimseler için de. bu ihtiyaç sahibi herhangi biri, oraya gidip bu dolabın kapısını üç kere tıklatıyor ve boş kabını dolabın içine koyuyormuş. arka tarafta bunu duyanlar mutfak tarafındaki kapıyı açıp içindeki dolabı döndürerek oraya koyulan kabı alıyor ve o gün yapılan yemekten dolduruyormuş. sonra kapı tekrar tıklatılarak yemeğin hazır olduğu işaret ediliyormuş. karşı taraf ise dolabı kendine döndürerek yemeğini alıyormuş. bu şekilde de alan el veren eli görmemiş oluyormuş. gerçekten harika bir gelenekmiş ya.
neyse... zamanla bu dolap, birbirini seven gençler için haberleşme aracı olarak da kullanılmaya başlanmış. o aileden bir kızı seven oğlan, mektubunu oradaki dolaba koyup kıza ulaşmasını sağlıyor ve bu şekilde konuşuyorlarmış. bunu fark eden aile büyükleri de kıza "biz senin ne dolaplar çevirdiğini biliyoruz." diyerek onu uyarıyorlarmış. hal böyle olunca da bu deyim ortaya çıkmış işte. :)
mutfak bölümü konağın giriş kısmında bulunuyormuş. mutfağın sokağa bakan tarafında küçük bir kapı var ve kapının arkasında ise fotoğrafta görülen bu dolap var. dediğim gibi ailelerin imkanı geniş olduğu için yemek çokça yapılıp buradan dağıtılıyormuş. sadece ev ahalisi için değil aynı zamanda yemeğe ihtiyacı olan kimseler için de. bu ihtiyaç sahibi herhangi biri, oraya gidip bu dolabın kapısını üç kere tıklatıyor ve boş kabını dolabın içine koyuyormuş. arka tarafta bunu duyanlar mutfak tarafındaki kapıyı açıp içindeki dolabı döndürerek oraya koyulan kabı alıyor ve o gün yapılan yemekten dolduruyormuş. sonra kapı tekrar tıklatılarak yemeğin hazır olduğu işaret ediliyormuş. karşı taraf ise dolabı kendine döndürerek yemeğini alıyormuş. bu şekilde de alan el veren eli görmemiş oluyormuş. gerçekten harika bir gelenekmiş ya.
neyse... zamanla bu dolap, birbirini seven gençler için haberleşme aracı olarak da kullanılmaya başlanmış. o aileden bir kızı seven oğlan, mektubunu oradaki dolaba koyup kıza ulaşmasını sağlıyor ve bu şekilde konuşuyorlarmış. bunu fark eden aile büyükleri de kıza "biz senin ne dolaplar çevirdiğini biliyoruz." diyerek onu uyarıyorlarmış. hal böyle olunca da bu deyim ortaya çıkmış işte. :)