ikarus✨
eveeettt, bugün günlerden @admin :) doğum günün kutlu olsun adoşko! İyi ki varsın, iyi ki benim dostumsun :) bu zamana kadar acı tatlı bir sürü şey yaşadın ama bundan sonra hayatında hep güzellikler olsun. senin için harika bir yaş diliyorum :) ^.^
casualman
eskiden yaptığım gibi şuraya azıcık sitem atayım içimi dökeyim. o kadar bıktım ki insanların sahte yaşamlarından ve sahte şeylerden mutlu olup gerçekten gram anlamamalarından boş şeylerle uğraşıp boş bir hayat yaşamalarından diyeceksiniz ki bundan sanane öyle olmuyor işte o iş bizde yaşıyoruz bu dünya da mesela iş hayatımdaki insanlar veya hoşlandığım bir kız illaki birileri sürekli çıkıyor karşıma ve zararını ben görüyorum. hayatta hiç bir zaman yok like takipci kısaca sosyal medya umrumda olmadı başka insanların seveceği şekilde resimler çekinmek başka insanların beğeneceği sözler yazmak başka insanların ilgisini çeken profiller vs vs ha bundan da sanane diyeceksiniz bunca sahtelik içinde insanlar gerçek benliklerini unutmuş ve ben onlara doğru olanla gerçek olanla yaklaştığımda resmen kaçıyorlar saçma bir şekilde. bir kaç örnekle açıklayım geçen bir kadınla tanıştım cidden güzel şeyler hissettim ona karşı sadece dürüst oldum veya başka bir amaç gütmeden kartları mı açık oynadım evime kadar geldi tek düşündüğüm sadece yanında olmak o anki sıkıntısını ona unutturmakdı 1 ay sonra felan başka birisi daha çıktı karşıma ona da gerçek olması gereken şekilde davrandım sonuç 2 sininde en son söylediği casual sen çok iyi birisin deyip konuşmayı kestiler. diğer bir örnek erkek arkadaşım oldu bebelerle samimi olmak güzel bir dostluk kurmak istedim ben ne kadar dürüst olup onlara iyi davrandıysam onlar da bir o kadar kullanmaya çalıştılar beni ve en kötüsü bu anlattığım bu insanların hepsi beni salak yerine koymaya çalıştılar. herkesin dili farklı kalbi farklı konuşur olmuş ne adamlıktan ne insanlıktan anlayan kalmış boş ve sahte dünyalarınız da mutlu olmaya devam edin ben gerçek dünya da gerçek insan aramaya devam edeceğim. lafta bunları arayıp icraat de kendine ızdırap çektirenlerin yanında nasıl duruyorsunuz hala anlayamıyorum anlayamayacağım da. her neyse iyi döktüm içimi her zaman joker kartım oldun iyiki varsın omüdedikodu 😏
cufcuf
niye kendini bir kalıba sığdırmak zorunda kalasın ki? hele ki birileri tarafından kabul edilmek için niye yapasın bunu? sıkışıp kalmak zorunda değilsin, özgür bırak ruhunu.kaç kişi yapabilir bunu? nasıl davranmak istiyorsan öyle davran, ne söylemek istiyorsan onu söyle... kaç kişi cesaret edebilir buna? yeni bir başlangıç, yeni bir sayfa, yeni bir hayat adına her ne dersen artık ki bence bir isim koymaya bile gerek yok. İsmi cismi belli olmadan sadece başla, sadece yaşa, cesaret et, hata yap, dene, pes etme, umudunu kaybetme, kendini sev, her şeyi sev...
birileri senden farklı diye onu dışlamak ne kadar doğru ya da dış görünüşünden dolayı birileriyle alay etmek, onu her yerde aşağılamak ne kadar doğru? bu yüzden kaç kişi kendinden nefret ediyor biliyor musun? belki sende onlardan birisin, seninle de onunla alay edildiği gibi alay edildi. noldu, ne değişti, sen niye alay edenler tarafına geçtin, sırf seni aralarına alsın diye mi bu acımasızlığın? peki onların yanında mutlu musun, oraya ait hissediyor musun kendini? belki de hiçbir yere ait olmak zorunda değilizdir, kendimizi birilerine sevdirmek zorunda da değilizdir belki. ya bunlar düşündüğün kadar kötü şeyler değilse? ya böyle kendini daha çok seveceksen ve asıl önemli olanın senin kendini sevmen olduğunu anlarsan? ne kaybedersin ki? dene. korkma. hiçbir şeyi elde edemezsen bile yanında bulunan insanları gerçekten tanımış olursun.
İnsanların isteklerine göre şekillenme. kendin ol. aynada baktığında hiç istemediğin bir görüntüyle karşılaşabilirsin ama o halinle sokağa çıktığında aynada gördüğün o kişiyi unut. nasıl görünmek istiyorsan öyle göründüğünü düşün ve at kendini sokağa. kendinden emin bir şekilde at her bir adımını. özgüven gerçek görünüşümüzle alakalı bir şey değil bence olmak istediğimiz kişiyle alakalı.
kendine zaman ayır. bir saat iki saat ne kadar istersen. yapmayı sevdiğin şeyleri yap, kendini tanımaya çalış, kendini dinle, içindeki çocuğa kulak ver. kendine bir şans tanı, o bunu hakediyor inan bana. seni asıl anlayacak olan o, seni asla bırakmayacak olan o. kendini değersiz, güçsüz görme çünkü değilsin. kendini güçsüz ve değersiz hissediyorsun çünkü kendi yolunu çizmiyorsun. hep birilerinin izinden gitme çabası, birilerini taklit etme gayreti içindesin. bunlara gerek yok ki. sen kendin olduğun sürece varsın.
kimseye kendini beğendirmek zorunda değilsin. her gün güzel görünmek zorunda da değilsin. zaten bu güzellik denilen şey göreceli değil mi? kime göre neye göre güzellik. he dersen ben kendime göre güzel olmak istiyorum eyvallah ama şunu da unutma kendini nasıl görmek istersen öyle görürsün.
kısacası sana demek istediğim yaşamaya, hayattan ders çıkarmaya, sevmeye, mutlu olmaya bak. ve unutma sen her halinle güzelsin, değerlisin.
Eleni
efeniim selamlar!

laf söz arasında aklıma geldi bir kaç şey zırvalayayım dedim. "biz çocukken" bundan daha da küçükken yani, tahminen velet iken komşu çocuğunun bilgisayarı değil de atarisi vardı. olmayanların ise hiperaktif manyak bir çocukluğu. İtiraf ediyorum ben atarisi olan şu komşu çocuğuydum ama bu hiçbir zaman çılgın çocukluğuma engel olamadı. ağaç dallarının lades kemiğine benzeyen kısımlarını bulur sapan yapıp millete suikast girişimleri düzenlerdik. kafası gözü dağılan yaşıt veletlerimiz "anneaaağğ" diye ağlayarak eve koştururken biz de yeri gelir kendimizi onlardan biri olarak bulurduk ki namussuzlar az ağlatmadılar. genellikle taş değil de ağaçta yetişen bezelye türevi yeşil yeşil mermilerimiz olurdu. (çok da acıtırdı, ağlatması normal.) o dönemlerde 1 lira yerine 1 milyon vardı, fazla zengindik. sahip olduğumuz 1 milyon bozukluk yerine bir kağıt parçası idi. şimdilerin 50 kuruşu o zamanları 500'ü idi ve kusura bakma 1 liracığım boyut olarak seni gebertirdi. 5 kuruş en küçük para dilimimiz değildi o zamanlar, bizim en küçüğümüz 1 kuruş'tu. şimdilerde 10 kuruştan aşağı alamadığımız sakızları biz 1 kuruş abimiz sayesinde 5 kuruşa 5 tane sakız gelecek şekilde hunharca çar çur ederdik. eskimolarımız vardı bir de! meybuzlarımız yani. çubuğun bitiş kısmına doğru düğüm atar (evet evet düğüm tecrübem buradan geliyor.) ilk bulduğumuz kaldırıma oturarak yol kenarından bulduğumuz avucumuzdan büyük bir taş ile eskimoyu tuzla buz ederek yemeye hazır hale getirirdik. tuzla buz olan meybuzumuz çubuğundan çok pişmiş etin kemiğinden bir çırpıda ayrılışına özenerek tek celsede ayrılırdı. çubuğumuz ayrıldı mı? ayrıldı. attığımız düğümü daha da sağlamlaştırıp en alt köşesine minik dişlerimiz ile bir delik açardık. (dişi dökülmemiş olanlar çok şanslıydı.) sonra hüplet gitsin! her sabah "simiaatçiğğğh" sesleri ile uyanır "anağ anağ varsın çek git şurdan bana bir simit al." şeklinde sızlanırdık. anne yüreği işte, dayanamaz alırdı. düşen susam tanelerine çocukluğumuzu bırakır bir kuşun gelip midesine indirmesine sebep olurduk. bayram harçlığımız vardı, "-dı" diyorum çünkü büyüdükçe "eşek kadar oldun ne harçlığı?" cümlesinin arkasına sığınarak kestiler elimize geçen maaşımızı. İşte o bir zamanlar var olan harçlıklarımız ile her bayram suikast girişimlerimize devam etme amacı güden tabancalar alırdık. (tabii ki de su tabancası değil! bildiğin boncuk boncuk mermileri vardı.) mermilerimiz bittikçe 10 kuruş verip ekstra mermiler alırdık ama renk renk! mavi vardı, kırmızı vardı, mor vardı, sarı vardı, vardı da vardı. ben hep sarıları alırdım, nedendir bilinmez. bir de bu paraların kurban olduğu çatpatlar vardı. belki bilmeyenler, görmeyenler, ilk kez duyanlar, bilip de ismini hatırlamayanlar vardır. bu sebeple bu resim o şahıslara;




İşte bu naçizane bok rengi şey (siz pembe sıçıyorsanız üstünüze alınmayın.) meybuzlarımızı kırdığımız taşlar ile ortalığı duman ederdi. vur bir tanesine ve çat! vur bir daha pat! şimdi ayıktın mı ismi nereden geliyor? aferin. bunlara kafa göz dalan torpiller vardı bir de ama benim kaba etim hiç yemedi onu ateşlemeye. evet tırsaktım. elimden kıymetli misiniz lan? değilsiniz. o zamanlar "inşaata topu kaçtı." denilmezdi. cesur yürekli çocuklardık oğlum biz. "itolit git şuradan alçı kaçır da gel, biz k*çını kollarız." cümleleri eşlik ederdi bize. cidden de korurlardı, ciddili bak. şimdi diyeceksiniz ki "alçı ne alaka be .s" sabretsene evladım. kaç aylıksın sen? o alçıları yere seksek çizmek için kullanırdık. bizim pelinsu'nun ablası vardı hatçe o hep kelebek çizerdi. şimdilerde dudağını büzüştürüp karda yaptığı kelebekler ile meşhur kardeşi. beş taş oynardık lan. çok tatlı taşlar bulurduk, ismi gibi 5 tane. bir tanesini havaya at, yerden bir taş al, sen diğer taşı alamadan havaya attığın taş (tek elinle yapacaksın tabi her şeyi, aynı elinle yani.) düştü mü? öldün çık. bir de koca koca taşları üst üste koyup top ile devirmeye çalışırdık. yakar top vardı ayrıca diğer ismi ile ortada sıçan (yok gerçekten s*çan değil, farenin dayısı olan sıçan). topu tutan can tutmuş olurdu, millet tuttuğu canları başkalarına verirdi, ben vermezdim. neden veriyormuşum! güzeldi be benim çocukluğum. aklıma bunlar geliyor sadece ama bunun bir o kadardan fazlası da aklıma gelmeyenlerde var. çabuk geçti gibi frank.
eliptik
seni çok seviyorum hem de çok çok çok iyi ki varsın kendine iyi bak 😔

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)