nar
meğer ben hiç özlem duygusunu tatmamışım.. ne zor boğazında bir düğüm ile yaşamaya çalışmak, alışmayı beklemek. burnumun direği nasıl sızlarmış tatmış oldum. bahçem de ki leylakları bile özlüyorum. İyi geceler.
mistletoe🍃
bazen hayatımdan bir anlığına geçip gitmiş insanları çok özlüyorum.
asosyalci
birdenbire aklıma geldi burası. şöyle girip bir baktım profilime. İlk paylaşımın üzerinden 6 yıl, son paylaşımın üzerinden 3 yıl geçmiş. derin bir ah çekip kırgın cümlelerimin hepsini okudum ve yaşadığım hüzünlü anıların bulanık resimlerini hatırladım. her şeye rağmen yine de çok özlüyorum o yılları. atakum sahilini, 80ler 90lar cafeyi ve elbette omü’yü. özellikle eğitim fakültesi’nin yanı başındaki voleybol sahasında oynadığımız oyunlar çooook özlendi.
dislananmuhendis
selamlar. kaç gündür site açıldı bildirimini gördüm girmeye fırsatım olmamıştı. nasılsınız nasıl geçiyor günler? ben siteye gelmeyeli yıllar olmuş. bu siteyle yaşadıklarımı hatırlıyorum. burayla ilgili en çok özlediğim şey 6 yıl önceki o radyo yayınları, sohbetler. güzeldi, eğlenceliydi. buranın yollarımızı kesiştirip daha yakın arkadaş olduğum birkaç insan oldu, çok da güzel oldu. şimdi ise samsun’dan uzaktayım. okulum biteli birkaç yıl oluyor. çalışıyorum. ama öğrenci olmayı o kadar özlüyorum ki. keşke hiç bitmeseydi diyorum okul. size biraz tavsiye verebilirim. fırsatını yakaladığınız hiçbir şeyi kaçırmayın, içinizden geleni yapın ki ilerde aklınızda yapsaydım nasıl olurdu demeyin. en önemlisi gelecek iç açıcı olmasa da yaşamayın gitsin…
ucuncunesilsaglikci
üç yıl önce, burda sabahlara kadar yaptığımız muhabbetleri, döndürdüğümüz geyikleri o kadar çok özlüyorum ki :/
zenciburnu
omü’den mezun olduktan sonra hayatımda bir çok şey değişti. yeni bir şehire yerleştim, başka bir üniversitede yüksek lisansa başladım, hayalini kurduğum şeylere sahip oldum falan ama hala omü’yü hala atakum’u, öğrenci olmayı, hayallerde yaşamayı her şeyi çok özlüyorum. eğer atakum’da yaşıyor ve omü’de okuyorsanız kıymetini bilin arkadaşlar. dolu dolu yaşayın tadını çıkartın. karantina günlerinde iş güç olmayınca öehh yine melankoliye sardık.


Forseti
ahmet aslan - susarak özlüyorum 23.52 spotify da playlist yaparken karşıma çıkan bir şarkı.. gerçekten çok güzel..
ikizler
saatler 23:00'ı gösterdiğinde yurduma daha yenice girdim. o saate kadar kütüphanede kalmak beni acıktırmıştı doğrusu. yurdumun en sevdiğim özelliği gelmişti aklıma kütüphaneden çıkarken. bir mutfağımız vardı ve biz istediğimiz saat istediğimiz şeyleri pişirebiliyorduk. sırf bunun için yurttan birkaç durak önce inip ekmek aldım. menemenimi hazırlayıp yemem yarım saatimi aldı. menemenimden arkaya da bir demlik çay kaldı. ben de kapattım tüm ışıkları. kendi başıma bir çay içeyim biraz da sohbet edeyim dedim. normalde bu saatler kahve içmeyi en çok sevdiğim saatlerdir. ama inanırmısınız daha 2 aydır ağzıma kahve koymadım. nasıl becerdim bunu ben de pek anlayabilmiş değilim. sanırım güneşin batışına, geceki yelin esişine hasret kalınca insanın aklına ne kahvesi geliyor ne de başka bir şey. son sıralar baya hasretlik çekiyorum sanırım. balkonomu özlüyorum mesela. şu mutfak olayını sanırım bir tek bana özel bir balkonla değişebilirim. kahvemi özlüyorum. her yudumumda içime işleyişini. yazmayı özlüyorum. elime klavyeyi aldığım anda sonu kocaman bir gülümsemeyle biten yazılar yazmayı. okumayı özlüyorum. okuduklarım azaldığı için üzülüyorum. bazen hayal ediyorum. gün 26 saat olsa da çalışmak zorunda olduğumuz saatler aynı kalsa ne olurdu diye. bence çok güzel olurdu ama o 2 saatimize de göz dikeceklerine adım gibi eminim. güzel olan şeyler varken neden o güzel olan şeylerin yerine korkuları, umutsuzlukları, çırpınışları koyarız onu da anlamıyorum. bir akışa bırakma meselesi bence. bir akışa bıraksak kendimizi her şey güzel olacak ama... 6. bardağım da bitip, eylem ablamız son şarkısını söylemeye başladıysa başka şeylerin vakti gelmiş demektir. hepinize mutlu geceler gençler. rüyalarınız bir kocaman gülüşlü görüşürüz busesi kadar güzel olsun...
ladylazarus
geçen gün üşümüş bir şekilde eve koşup yatağıma sığındım. dalmışım, bir ara kolumu yorgandan çıkarmışım ki üşüyerek uyandım. o uyku ve uyanıklık hali arasında üşüyen, açlıkla sınanan insanlarla sızladı kalbim. bir şeyler yapılmalıydı, büyümeyi hiç bu kadar istemedim. ertesi gün soğuktan donarak ölen iki askerin haberiyle sarsıldım. diyor ya cansever : ' gülemiyorsun ya, gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir, ne kadar benziyoruz türkiye' ye ahmet abi. ' tıpkı böyle işte..
dün gece oğuz atay' ın babama mektup parçasını yeniden okuyup dinledim. ' korkuyu beklerken ' kitabında yer alan bu hikaye, oğuz atay' ı en iyi anlatan parça sanırım. karalama defterime istemsizce kolomon moore' nin sadist kadınlarının arasında venüs' ü yerleştirdim hikayeyi dinlerken.

onun ruhunu kendiminikine benzetmişimdir daima hakkım olmayarak. yıllar evvel bu parçayı okuduğumda sahiden de ne kadar yakın olduğumuzu idrak etmiştim. sonraları daha bir şefkatle öptüm fotoğrafını. ben de babasına kızgın çocuklardan biriydim. büyüdükçe esasında ne kadar benzediğimizi, sahip olduğum tüm güzel duyguları ondan aldığımı fark ettim. en acısı kötü yönlerimin de onunkiyle benzeşiyor oluşuydu benim için. anlayıp, affetmek büyümeye delalet sanıyorum. onu affettikçe mi anladım, anladıkça mı affettim bilmiyorum fakat ilk kez birinin özlemiyle ağladım. benzeşmek her zaman o kadar iyi değil, ikimiz de duygularımızı belli etmek konusunda beceriksiziz, üstelik yabancıymışız gibi büyümüşken ben, her şey daha zor oluyor. babamı çok özlüyorum ve yanındayken içimden geldiği gibi sarılamıyorum ona, ne tuhaf bir duygu. diğer insanları tanıdıkça ona sarılma isteğim artıyor. pamuklara sarılarak büyüyen biri olmama rağmen hiçbir zaman korunmaya ihtiyaç duymadım. yeri geldi kavga ettim, yeri geldi bile bile başımı belaya sokmaktan çekinmedim. tüm arkadaşlarımın karşıma dikildiği o gün dahi eğilmedim. dün o parçayı dinledikten sonra aslında ne kadar küçük olduğumu gördüm. huzur çok farklı bir duygu, yaşamdan mutluluk istemiyorum zira mutluluk bencilce gelmiştir bana hep. mutlu olmak zorunda değilim fakat huzurlu olmak istiyorum. etrafımda benimle ilintili fakat asla bana ait olmayan binlerce sorunun ve insanın arasında çekiştirilirken, gülümsemekle yetiniyorum. kimseye karşı öfke duyamıyorum zira herkes bir yerinden haklı. bağışladıkça kalbindeki yük hafifliyor insanın, son yıllarda bunu adet edindim. karşıma çıkan her insan bir farkındalık bırakıyor ve insanın, salt sahip olmak isteyen, gördükleri ve duyduklarıyla yetinen ucuz bir yaratık olduğu idrakiyle aradığım huzura bir parça sahip olarak devam ediyorum yaşamıma. bir an önce ideallerimi gerçekleştirip izole bir yaşam sürmek istiyorum. bunun için çalışmak güç veriyor bana. bir süredir iş arıyorum fakat ailem buna pek sıcak bakmadığı için, daha ziyade hedeflediğim şeylerin bir kısmını gerçekleştirmek adına para biriktirebileceğim kısa süreli işler bakıyorum. umarım en kısa sürede bu sorunumu da halletmiş olurum.

uzun ve dağınık oldu fakat insan her zaman bu tür şeyler paylaşacak gücü bulamadığı gibi, anlaşılmaya insan da bulamıyor. muhtemelen burada da okunmayacak bir yazı fakat paylaşmak bir miktar da olsa rahatlatıyor insanı.

oğuz atay' ın mektubunu bırakıyor, iyi geceler diliyorum.




işte bütün terakkinizi gördüm ve aslıma rücu ediyorum.
muallim✔
geceye notum: uzun saçlariniz varsa kestirmeyin😭😭😭 saçlarimi çok özlüyorum üühüü ühüü..bir hafta onlarsiz bir sene gibi geçti😞 saç uzatma taktikleriniz varsa ben buradayım😞
rst
üniversite günleriniz göz açıp kapayana dek geçecek (şuan bitsin diye can atıyorsunuz) o kadar özlüyorum ki... keşke bir ömür sürseydi, hiç bitmeseydi...
çile şimdi başlıyormuş atanma, iş ailenin beklentisi, hayaller... dolu dolu yaşayın güzel anılar, dostlar biriktirin çünkü yanınıza kalan tek şey onlar...selametle...
ucuncunesilsaglikci
birinci sınıftayken abim tatil için erkenden gelmişti. gelme sebebi de sevgilisi terk etmişti ve güçlü durmaktan yorulmuştu. sahile indik bi akşam, saatlerce yürüdük, saatlerce anlattı. gidene dur denemeyi öğrendim o gün ondan. bir de hüseyin nihal atsız'ın eski bir sonbahar'ını. şiirin tüm dizeleri hala ezberimde.
hayatımda ayrılırken en zorlandığım kişi abim olmuştur, yolcu ederken hüngür hüngür ağladım haliyle; akıttığım her damlada içini acıttım. dedi ki:"bu ayrılıklar ayrılık değil abim".
bu aralar o kadar çok özlüyorum ki abimi ve de yum'u-bazılarınızın bildiği haliyle harbiyeli'yi- sürekli kendime bu cümleyi kurmak zorunda kalıyorum: bu ayrılıklar ayrılık değil.
ve de büyümek istemediğimi bir kez daha söylemek istiyorum, bu gidişleriniz beni büyütmeye yetmez sayın herşeyiminyarısı.

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)