Maviş 🐣
siteye o kadar uzun zaman olmuş ki girmeyeli hala nikimin durması bi duygusallık yarattı bende. bir yaz akşamı keşfedip çok güzel insanlarla tanıştım burda. o sıkıcı yaz gecelerini burası şenlendirdi. üniversiteden mezun oldum ve şu an mesleğimi yapıyorum. özlem dediğim samsun u fotoğraflardan görünce gözlerim doluyor. burası benim için o zamanlar tamamen blog gibiydi. yaşadığım duygusal karmaşaları vs herşeyi anonim kimliği altında yazıyordum. ve bu sıralar yine çok karışık olduğum zamanlar... covid döneminde bir hastanede çalışmanın depresif etkileri ve sevdiklerimi uzun süredir görememek en yoğun covid şehrinde yaşamak çok hırpalayıcı. bir yandan da iyi bir eş olabileceğini düşündüğüm birine karşı aşık olmadığımı düşünüyorum. kafamda sürekli 40 yaşına gelince ayrıldığına pişman olur musun diye sorgularken buluyorum kendimi. ya siz ne dersiniz 26 yaşında risk alıp aşık olunacak kişiyi aramak ya da beklemek gerekmez mi ?
Zeze
bazen öyle olmadığımı bildiğim halde, tam da öyleymiş gibi davrandığım oluyor. kendimi hayatın içinde ele vermeyeceğim diye ucundan kıyısından ele verdiklerim daha fazla oluyor. tanınmak, anlaşılmak istemediğim halde kendimi tanıttığım, anlatmaya çalıştığım oluyor. sonuçlar değişmese de sebeplerle mücadelem hiç bitmiyor. sebeple yaşarız demiştim tolstoy’a. yaşamak istediğim sebepler ortadan kalkıyor. yoruluyorum. yaşamamın temel sebebi nefes, bana zor geliyor. peki ey yaşamamın diğer sebepleri, ben boğulurken neden biriniz beni boğazımdan dünyaya bağlayan pamuk ipliğini kesmiyorsunuz ? benim nefesim sizin ölümünüz mü olacak ?
Артем
gerizekalı gibi insanlara inanıyorum ya en çok ona üzülüyorum, herkesin bir aşil noktası vardır değil mi,benim ki en boktan olan versiyonu heralde duygular (kolum, bacağım ampute edilsin yemin ederim bu kadar umursamam) ben öyle herkesi kolayca sevmem ya da bir insanın benim için bişey ifade etmesi çok zordur, sevdiğim insan veya insanlar haricindekilere inanılmaz bir kayıtsızlık ve umursamazlıkla yaklaşıyorum (isterseniz duygusuz diyebilirsiniz ama öyle değilim benim için önemli olan insanlara duygularımı belli ederim.şunu kabul ediyorum ama toplumun genelinde bulunan toplumsal duygular bende bulunmuyor yani bu da beni rahatsız etmiyor.sıkıntı yok o yüzden)neyse birisi bende ki o bariyeri geçince gerçekten çok savunmasız oluyorum hatta o kişi beni bi derece iyileştirdiyse tanrısallaşıyor gözümde ve bir şekilde ilişki sona ererse ben hakikaten toparlanamıyorum çok zor oluyor çok yoruluyorum yarı ölü bir şekilde yaşamaya devam ediyorum (hakikaten 74 saat uyuyamadığımı hatırlıyorum bir süre sonra uyumak isteseniz de yorgunluktan uyuyamıyorsunuz zaten) vallahi kendimi açtığım hikayemi anlattığım insanlar çok şaşırıyor çok güçlüsün hala yaşama isteğini arzunu kaybetmişsin diyorlar ama artık kaybettim ne yazık ki en ufak bir istek arzu yok gün dolduruyorum sadece, her sabah uyandığımda "hala mı yaşıyorum niye ölmedim" demeye çok yakınım hatta birkaç kere dedim.duygularını yoğun yaşayanda bi insanım zaten birisini sevdiğimde gerçekten çok severim ota boka üzülmem ama sevdiğim birisi kırdığında gerçekten çok üzülüyorum ve gerizekalı gibi hep kendimi sorguluyorum acaba yanlıs ne yaptım da böyle oldu diye.hatta sevilmeye uygun bir insan olmadığımı düşünürken yakaladım kendimi.yani baktığımda sevilmeyecek birisi değilim hatta beni sevmeyeceklerde kimi sevecekler diyorum kendime ama diğer taraftan kime güvenip sevdiysem canımı acıtıp ruhumu yaraladı hepside giderken benden bi parça götürdü(yani gittiklerine göre bi sorun var yoksa niye gitsinler,bencil birer şerefsiz olduklarını düşünmek istemiyorum)hatayı hep kendimde arıyorum.en son ne zaman içimden gelerek güldüğümü unuttum.allah aşkına olur da ilerde hayatıma girerseniz kendinizden eminseniz devam edin sonra bencil sebepler ve basit olaylar yüzünden bırakıp gitmeyin çok yoruluyorum hakikaten devam edemiyorum ayarlarımla oynamayın lan yazık bana sevgi istiyorum ben.yerim sizi dikkat edin kendinize....

https://youtu.be/qjhvm930yxy
and he lived happily ever after
ne kadar ilkel canlılar olduğumuz kendimiz her bir boku yerken diğer insanlara olmadığımız biri görünümü vermeye çalışmamızdan belli değil mi? mesela, bir erkek, kız arkadaşının yahut karısının giyimine kuşamına her türlü karışır ama gider sokaktaki karıları kızları dikizler. ortamlarda feminizm, kadın hakları bla bla diye takılan kız gider kendisine şiddet uygulayan hırbonun tekiyle birlikte olur dayak yer ama ilişkisine devam eder. başkalarının arkasından iş çevirip yüzüne karşı sıcak davranmalar mesela. amerika'da bir araştırma yapılmış, 6 yılı kapsayan bu araştırmada haftada bir defadan daha fazla porno izleyen katılımcılar az izleyenlere oranla daha dindarlaşmış; daha fazla dua ediyor ve daha sık kiliseye gidiyorlarmış. sebebini anlamak kolay, yaptığının yanlış olduğunu düşündüğü için bu şey diğer insanlara karşı daha ahlaklı bir görünüm çizmeye itiyor onu ama yaptığını yapmaya devam etmekten de vazgeçmiyor. örnekler çoğaltılabilir, ne de olsa insanların ne kadar aşağılık canlılar olduğu ortada. bazen diyorum da bir meteor çarpsa, güneşte büyük bir patlama olsa, nükleer savaş çıksa falan da yok olup gitsek ne güzel olur.
dimitri
arkadaşlar biraz uzun bir yazı ama bir solukta okuyacağınızı düşünüyorum. hepimizin hemen hemen her gün yaşadığı hislerimize tercüman olmuş.
"sen adam değilsin, yoksun dünyada"
çocukluğuyla gençliği yeşilköy köşklerinde geçmiş, eski bir İstanbul efendisi olan kırçıl bıyıklı tarık bey: - her sabah evden çıkarken o gün karşılaşacağım tüm davranışlarla sözlerin; bana kişi olarak var olmadığımı, yürüyen, kıpırdayan bir insan gölgesi dahi sayılamayacağımı, tekrar tekrar ihtar edeceğine; kendimi hazırlayarak adımımı atıyorum sokağa, dedi.
güngörmüş, hoşsohbet bir adamdı tarık bey:
- köşede gazete de satan, gedikliden emekli, suratsız bir tütüncü var. gazete almak için önce ona uğruyorum. paramı hazırlayarak, "günaydın" diye tütüncüden gazetemi istiyorum. selamımı almadan dükkânının içinde ayran, yahut süt şişelerini düzeltmeye devam ediyor. bir garip tad alıyor, beni görmezlikten gelip, adam yerine koymamaktan. yani tavırlarıyla, "sen yoksun, mevcut değilsin", demek istiyor. ben de içimden tekrarlıyorum. "ben yokum, mevcut değilim..." ama yine de gazeteyi uzatmasını bekliyorum. beni adam yerine koymadığını kanıtlayacak süre, kendince geçince; kafasının dağılmasını istemeyen bir atom bilgini özensizliğiyle, yüzüme bile bakmadan gazeteyi alıp uzatıyor.
tarık bey gözlüklerinin arkasından kıskıs gülerek, tütüncünün gazeteyi nasıl alıp uzattığını gösteriyordu.
elimde gazete, dolmuş durağına gidiyorum. durak her zaman kalabalık oluyor. kimsenin sırasını çalmadığımı gösterecek bir yerde duruyorum. derken bir dolmuş geliyor, bütün bekleşenler kapılara üşüşüyor; binen biniyor, binemeyen kalıyor. ben sıram gelmediği kanısıyla acele etmiyorum. bir dolmuş daha geliyor. benden sonra gelenler de, kapılara üşüşenlerin arasına katılıyor. biliyorum ki, kimse bana "buyrun, sıra sizde", demeyecek. bazen artık sıramın geldiği inancıyla ben de, yeni gelen bir dolmuşun kapısına doğru seyirtiyorum. ya sert bir omuz darbesi iniyor göğsüme, ya arkadan gelip içeri girmek için eğilen birinin kalçası dayanıyor karnıma. kişiler mekanik bir itip kakmanın ortaklığında, bana "sen yoksun, mevcut değilsin", diyorlar. ben de içimden tekrarlıyorum: "ben yokum, mevcut değilim." sonunda geç de olsa, biniyorum dolmuşa. benden önce inecekler, şoföre, "şurada dur!" diyorlar. bu aynı zamanda bana, "sen de in de rahat çıkalım", demek. ben de araba durunca, hemen yere iniyorum; yanımda oturanın çıkmasını bekliyorum. onlar yine yüzüme bile bakmadan çekip gidiyorlar. yani adam yerine koymuyorlar beni. bir anlamda, "sen yoksun, yeryüzünde var değilsin", demek istiyorlar. ben de içimden, "ben yokum, yeryüzünde var değilim", diyorum.
tarık bey, kendiyle yahut İstanbul'un hoyratlığıyla eğlenir gibi sigarasını yakıyordu ve gözlüklerinin arkasından devam ediyordu kıs kıs gülmeye:
- İneceğim yere gelince, "şoför efendi durur musunuz?" diyorum. bazısı duruyor, bazısı duymazlıktan gelerek, müşteri gördüğü yere kadar gidip, orada duruyor. bazısı, "haydi yahu acele et, işimiz var", diyor. ben hepsine inerken, "teşekkür ederim", diyorum. çoğunlukla cevap vermeden gazlıyorlar. birini rahatsız ederek inersem, ona da teşekkür ediyorum. o da genellikle cevap vermiyor. ben daha evden çıkarken, yok sayılacağımı bildiğim için, asla yadırgamıyorum bunları. gayet normal karşılıyorum. sade bana değil, herkes birbirine "sen yoksun, insan olarak bir sıfır kadar bile değerin yok", demekten hoşlanıyor. bayılıyorlar birbirlerini adam yerine koymamaya. bu arada ben de, payımı alıyorum. ama ben direnip, ille de varım diye inatlaşmıyorum. "yokum, mevcut değilim", diye devam ediyorum günlük serüvenime.
tarık bey keyifli keyifli tüttürüyordu sigarasını: - dolmuştan inince karşı kaldırıma geçerken, iki üç taksiyle özel arabadan mutlaka sesler yükseliyor: "sallanmasana moruk!", "yürüsene ulan ihtiyar!", "geç hadi geç, teneşir horozu!". ben hep yaya geçidinden geçtiğim için, beklediklerine kızıyorlar. varmış gibi yürümem, sinirlendiriyor onları. yok olduğumu, var olmadığımı hatırlatmak istiyorlar bana. ben de "merak etmeyin, yokum, var değilim", diye geçiyorum karşı kaldırıma. bazen oralarda bir trafik polisi duruyor. çok seviyorum o polisi. çünkü o da, şoförlerin var olmadığı kanısında. onlara, "bas ulan geri!", "kör müsün ulan ayı!" diye bağırıyor. arada bir de, sinek kovalar gibi hiçbirinin suratına bakmadan eliyle, "geç geç" yapıyor. yani şoförler beni, polis de şoförleri adam yerine koymuyor. herhalde komiseri de, polisi adam yerine koymuyordur.
tarık bey bir günlük yaşam serüvenini en ince ayrıntılarıyla akide şekeri emer gibi, tadını çıkara çıkara anlatıyordu:
- çalıştığım işhanına geliyorum. elektrik kesik değilse asansöre biniyorum. asansöre binenler gençse; bir elleri pantolon ceplerinde, bir kaşları kalkık oluyorlar. taşralıysalar; pos bıyıklı, tıknaz, pantolonları göbeklerinin altına düşmüş, önleri açık oluyorlar ve kasıtlı biçimde, kimseye önem vermez görünmek istermiş gibi, yüksek sesle konuşuyorlar. ben yine biliyorum ki, herkesin tavrı, kimseyi adam yerine koymama üstünedir ve şişkindir. ben hemen sigara kâğıdı gibi iyice yapışıyorum asansörün dip duvarına. "ben zaten yokum, dünyada mevcut değilim", diyorum. asansörden çıkarken kimse kimseye ne yol, ne selam veriyor. kimse de kapıyı arkadan gelenin suratına çarpmasın diye, usturuplu tutmuyor. ağıldan çıkar gibi çıkıyor öyle.
tarık bey sigarasının izmaritini tablada söndürdü: - akşam eve dönerken de yine aynı şey. kalabalığın bireyleri bıkıp usanmadan, "sen yoksun, yeryüzünde var değilsin", demeyi sürdürüp gidiyorlar. ben de "ben yokum, var değilim", diye mırıldanmaya devam ediyorum içimden. adam yerine konmamak insanın gücüne gider, değil mi? benim hiç gitmiyor. bir toplumun kendi kendini adam yerine koymamakta inatlaştığı dönemlerde, kimleri adam yerine koymaya kalktığını biliyorum çünkü.
tarık bey bir sigara daha yaktı:
- İstanbul bin beş yüz yıllık bir başkenttir, dedi. gönül bütün birikiminin, haliç'in dibindekilerden ibaret olmamasını isterdi.
çetin altan
amsterdamli
bir kaç gündür fake hesabımla instada feministlik sayfalarına takmış durumdayım. en başında çok iyi hissettiriyordu. öfkeni dışa vurma bakımından, insan rahatlıyor. ve yalnız olmadığımı, kendim gibi binlerce insan olduğunu görmek cidden güzel hissettirdi. ama sonra işi abarttığımı farkettim. tabi kendi kafamda. bundan yıllar önce kurduğum hayaller yeniden kafamdaki yerini buldu. mesela en basitinden bir çete kurup nerde ne kadar tacizci tecavüzcü varsa bulup işkence etmek gibi. sonra bu görüntüleri yayınlıyoruz felan. şimdi buna yasadışı diyenler olabilir. ama unutmamak lazım ki yasaları oluşturan da insanlar. neye göre yasak kime göre yasak. ki zamanla değişiyor da. mesela bir zamanlar toplu taşıma da bile sigara serbestmiş.ama şimdi değil. mesela yıllar önce atatürk resmini yırtmak bile yasakken şimdi insanlar(!) ana avrat giriyor. kağıtta cezası var ama uygulamada var mı yok. bence bu tarz birşeyde de arkamızda iz bırakmadıkça (yanınlayacağımız videolar dışında) bir sıkıntı çıkacağını sanmam. ayrıca yasa dediğimiz kavramın hakkı verirse zaten böyle planlara projelere gerek kalmaz. ki en acısı da bence şu ki; kadın veya çocuk tecavüze uğruyor. eğer şansları varsa tecavüzcü hapse atılıyor(her türlü halttan, giydiği kıyafetten bile indirim alarak). sonra sen bu kızın,ailesinin ödediği vergiyle o şerefsizi hapishanende besliyorsun. nasıl bir adalet sistemimiz varsa. hiç birimizin elinden birşey gelmiyor. tek yapabildiğimiz sosyal medya üzerinden, sosyal medya tacizcilerini ifşa etmek. fake hesaplara yapacak bir şeyimiz olmuyor. çaresiz hissediyorum bu yüzden daha az girmeye, kendimi çok kaptırmamaya karar verdim. bu sefer de sıkıntıdan zırt pırt mutfağa gitmeye başladım. annem sabah süt mısır pişirmiş. üstüne şeftali, çilek (tabi ki bunlarda da dozu ayarlayamadım) derken iyice saçmaladım. gıda zehirlenmesi felan yaşamasam iyi. neyse esen kalın, benim tatilim şey gibi geçse de sizin ki güzel geçsin :))
Anormalbiri
omü nefret edilesi bir yer. 2 yıldır okulu bırakmak istedigimi söylüyorum ama annemle babam ciddi olmadığımı sanıp beni takmıyolar bile. okumuycam diye diye 3.sınıfa geldik. bari okuyalımda ögretmen olalım omu bizi tüketmezse 😒😒
huzunlugeceler
lise zamanımdan bir anım aklıma geldi onu anlatmak istiyorum. okulun birinci döneminin son günü yani karne alma günümüz işte o herkesin nefret ettiği ama birincilerin sevdiği zamana yani sıraya geçmiştik bütün okul bende en öndeyim nedense zorla müdürü dinliyorum falan o sırada benim en yakın arkadaşım ebrar bide 11'lerin birincisi, karne almaya gelmemişti uyuya kalmıştı bu neyse işte dönem birincilerini çağırıyorlar bende en sevilen öğrencilerdenim çoğu hocalarla aram iyiydi özellikle okul müdürü asuman hocayla çok iyiydi sonuçta komşum olsun o kadar dimi neyse işte dönem birincilerini çağırdılar ebranın belgesini almak için asuman hoca beni çağırdı çıktım almaya bilin ne oldu ebrar benmişim gibi birincilerin arasına geçip poz verdim pauahhahahaha belki size komik gelmemiş olabilir ama ben çok gülmüştüm. müdürün bile benim ebrar olmadığımı bildiği halde tebrik etmişti puahahahah😂😂
amsterdamli
yılbaşı gecesi kafanızı kemirmeye başlar 'acaba şuan napıyor',sonraki gün de aklınızdan çıkmaz 'acaba geceyi kiminle nerde geçirdi' soruları.yeni yılda umrunda olmadığımız insanları umursamayı bırakalım.mümkün mertebe aşk meşk olaylarına girmeyelim.yine de siz bilirsiniz.
anonim
sınav haftalarında kendimi suçsuz yere bir hücreye kapatılmış ve sucsuz olmadığımı bağıra cagira ispatlamaya çalışıyormuş gibi hissediyorum.
anonim
kendimi hep doğru insan olduğuna inandirdim bütün yaptıklarını " ben onu tanıyorum o böyle yapmak istemediye " bağladım, kısacası 1 yıldır kendimi kandırmışım. İğrenç bir insanı seviyorum hatta çok seviyorum, onu böyle kabullenemiyorum değişsin istiyorum fakat insan sevmediği biri için neden değişesin ki değil mi ? sevmiyormuş; sevdiğini, sevebilecegini düşünmüştüm hep ve öyle bi hal aldı ki sevgim gözlerim açılsa da nasıl bi insan olduğunu görsem de artık vazgeçemiyorum, birlikte olmadığımızda zaman geciremiyorum kafayı yemek üzereyim ve vazgeçilmez olduğunu ona hissettirdigim için bunu kendi çıkarlarına kullanıyor, nasıl olsa benden vazgeçemez diyip kafasına eseni yapıyor gün geçtikçe yoruluyorum bitiyorum ve vazgeçemiyorum, değişmiyor da ne yapmalıyım
neutron
bugün sırasıyla 3 minik gördüm dostlar. simit satıyolardı. hayat böyle kahretsin ki. bozuk olarak 75 krş ve 20 tl param vardı. önce küçük kıza 75 kuruşu verdim ve aç olmadığımı söyledim. mutlu olacak ki güldü. o kadar güzel gülüyodu o kadar tatlıydı ki. bende sinemeya gidiyorum o sıra. kızdan uzaklaştım ilerde kardeşi bikaç yaş büyük. içim bi kez daha parçalandı. onuda severek geçtim. ama yemin ederim ben iptalim. piazzaya geçtim arkadaşları bekliyorum. ama içim içimi yiyo. dedim böyle olmaz. ben burda saçma bişeye para vericem o çocuklar para kazanmaya mecburlar. dayanamadım gittim geri. simit tepsileriyle birlikte kaldırımda oturuyolardı. bi minik daha geldi. bende oturdum yanlarına. isimlerini yaşlarını falan sordum 8 9 11 yaşındalar. ve kesinlikle üçüde çok zeki. okuldan çıkınca gelip satıyolarmış. tam kelimeleri hatırlayamıyorum ama küçüğün biri simiti yicem ama yiyemiyorum gibi bişey söyledi. zaten aklımdaydı ama ufakta olsalar ilerde hatırlayacaklar diye ağırdan aldım. sohbeti derinleştirip esprili şekilde aç mısınız diye sordum. kafa salladılar. bekleyin yemek alıp geliyim bende acıktım dedim. 3 çocuk menüsü kaptım geldim. yahu mutluluk bundaysa allah hepimizi kahretsin. gözlerinin içi gülmek nedir bugün bunu gördüm. biraz daha sohbet edip elimden bişey gelmeyerek içim buruk şekilde ayrıldım. hayat onları inşallah en iyi yerlere getirir.
endoplazmikretikulum
merhaba arkadaşlar dün akşam meydana gelen ilginizi çekmeyecek bir olay anlatıyorum.hepinizin bilidiği üzere r11lerde güvenlik kontrol noktasına geldiğimizde 3 tip güvenlikçiyle karşılaşıyoruz.1)önkapıdan bakıp öğrenci kimliklerimizi soruyormuş gibi yapan en kral güvenlikçi 2)orta kapıya kadar ilerleyip öndekilerin kimliklerini arkadaki silüetlerden de öğrenci olup olmadığımızı anlamaya çalışan orta yolu bulmuş güvenlikçi.3) ön kapıdan girerek arka kapıya kadar (r11 ağzına kadar dolu olsa bile) ısrarla arğkadağşlar öğrenci kiğmlikleri diye soran ilerlerken derse geç kalanlardan yergi , okulumuza yeni gelmiş kuralcı gençlerimizden övgü alan amcamız .yani her gelen r11 e rektör edasyla binen bu amcamızı , dün akşam 19.00 sularında halı sahada kaleci olarak gördüm.İlk 15 dakikasını dalga geçerek izlediğim maçın diğer 45 dakikasına doksandan çıkardığı toplarla damga vuran adam , maçı izlerken dalmış ve yanımdaki abinin çekirdeğine ortak olduğumu belirtirim. resmen adamın içine o akşam muslera kaçmıştı. adamdan imza alasım geldi o derece iyiydi
ortmenim
İyi akşamlar herkese :) buraya sürekli sorunlarımı yazıp buradaki insanları bile sıkmaya başladığımı düşünüyorum.bu yüzden son bir kez bunu yapıp bırakacağım burayı.öncelikle şimdiye kadar tanımadığınız halde destek olup,güzel dileklerde bulunduğunuz için hepinize sonsuz teşekkür ederim dostlar.bu kez son.son kez sizi dertlerime boğup gideceğim.erkek arkadaşım beni uzun zamandır ailesine anlatmayı,beni onlarla tanıştırmayı istiyordu fakat ben korkuyordum.geçmişimin sorun olmasından korkuyordum.nitekim korktuğum başıma geldi kimler olduğunu bilsemde ailesinden bazı kişilerin benim yetimhanede büyümemden hoşlanmadıklarını-hoşlanmamaktan öte hatta-öğrendim.benim erkek arkadaşıma layık bir insan olmadığımı düşünüyorlarmış.ben sanırım gerçekten sevilmeyi haketmeyen bir bireyim...her neyse daha fazla devam edemeyeceğim sizi sıktığım için üzgünüm,kendinize iyi bakın.hep sağlıklı,mutlu ve huzurlu olmanız dileğiyle hoşçakalın...
kambekcek
biraz uzun yazıcam üşenmeden okuyun çoğu kişi gibi kulaktan duyma olayları yaşamışım gibi anlatmıycam iki saat önce başımdan geçen olay. ankarada yaşıyorum bayram öncesi beraber köydeki eve geldik abimle hiç anlaşamam normalde babamların abime olan tavrından da oldukça rahatsızım çünkü beni de etkiliyo fazlasıyla abimde aynı şekilde onların bana tavrından şikayetçi annem babam da bizim iyi bi evlat olmadığımızdan şikayetçi sonra küçük bi olay çıktı bu sebeplerle beraber alevlendi herkes kendi başına bi köşeden konuşuyo baktım böyle olmıycak pdrciliğin verdiği yetkiyle topladım herkesi bi odaya kısa bi grupla psikolojik danışma yaptım iki saat kadar iki saat biteli iki saat geçti ve hala sorunu çözemedim hayat sonunda öpüşüp barışılan filmlere benzemiyo bana kaybolan iki saatimi verin
anonim
63 bindeydim, istediğim bir bölüm vardı başka bir bölümde okumak istemedim. ailem de samsunda olduğum icin imkan tanıdı, %25 burslu başarıya gittim. ailemin durumu da çok abartılı değil, memurlar. eger samsunda olmasaydı bir sene daha dener, o bölüm olana kadar ugrasırdım. nasip böyleymiş. omü de okumak tabiki isterdim. ama biz böyle bir sey olabileceğini asla ve asla düşünmedik. parasıyla devlet okulunda okuyor diye bir sey söz konusu degil çünkü biz devlet okulu diye başlamadık ki bu işe. İşin böyle bir noktaya gelecegini biz de bilemezdik. İyi kötü alıştığımız bir düzenimiz vardı. şimdi baska okul, baska ortam, yeni ve kendi ülkemizde suriyeli damgası yediğimiz bir okula gitmek beni gercekten korkutuyor. ben bu duruma tamamen adil diyemem. ben olsam ben de istemezdim belki ama biz de bunu istemedik ki. okul böyle bir olayın içinde olmasaydı iki sene içinde mezun olucaktık. ama böyle oldu. omü den de canik ten de lafını bilmeyen, ayıp edenler var. ama bunu zaten hic bir zaman sınıflandıramayız ki. 90 kisinin iyi olduğu bir gruba 10 kisi icin kötü denir mi? denirse bu ne kadar adil? o yüzden iki tarafında önyargılı olması bir sey kazandırmıyor . okulda havalı tipler olabilir, egolu, kendini beğenmiş ama bunların omü de olmadığını kimse söyleyemez. bu her yerde böyle. biz de okuldayken böyle insanlardan cok memnun degildik. ama bazı kisiler öyle diye bu kadar genelleme yapmak dogru degil. çünkü gercekten herkesin öyle oldugu bir yer degildi. ve şuan bize aynı binada, omü ye baglı olmadan baska bir özel üniversitede okuma hakkı verilse buna karsı gelicek bir kisi bile düşünmüyorum. şahsen benim tek derdim bu bölümde okumak ve bu işi yapmak. ama emin olabilirsiniz ki aynı diplomalar verilmez. mutlaka bir fark olur. özellikle bugun gördüğümüz haber gerçek olursa ve ücretler sabit degil de artışta olursa. İstenmeyen öğrenci olduğumuzu ve tamamen düzenimizin bozulduğunu düşünürseniz pek de memnun-sanslı olmadığımızı anlarsınız diye düşünüyorum. ne kadar kavga edilirse edilsin, her sey olacağına varıyor. herkes icin hayırlısı olsun.
anonim
biraz uzun bir yazı olacak ama fikir almaya çok ihtiyacım var. çok iniş çıkışlı bir ilişkim var 4 senelik üniversitedeyken sınıf arkadaşıydık 1.sınıfta sevgili olduk arada her çift gibi arada problemlerimiz oldu ama üniversite bittikten sonra erkek arkadaşım çok değişti. memleketine gitti doğru düzgün arayıp sormadı beni sadece yaz tatili bittikten sonra eylülde görmeye geldi. gelmesi için çok ısrar ettim özledim ağladım ama hep bana kpss var ona hazırlanıyorum dedi. ders çalıştığını söylediği için pek mesaj atmadı sabah akşam dershanedeydi. şehirlerimiz birbirine yakındı ama benim onun yanına gitmem mümkün değildi ve zaten hiç bir zaman benim gelmemi istiyormuş gibi bir talepte bulunmadı. ben de gitmedim zaten. gittikçe aramız açıldı kavga gürültü ayrılıklar .... ben çok soğudum ondan halbuki çok aşıktım. ayrıldık barışmak için her şeyi yaptı ama hala beni görmeye gelmedi. her seferinde bana çok aşık olduğunu benim ondan başka hiç kimseyle olamayacağımı ayrılsak bile buna izin vermeyeceğini söyledi durdu. ben ilişkim için çevreme bir şeyler anlatmam ilişkim hakkında ama mutsuzluğumu herkes görüyordu. ve onun beni görmeye gelmediğini de herkes biliyordu herkesten sürekli ayrıl seni sevmiyor gibi sözler duydum ama kimseyi dinlemedim herkesin sözünü duymazdan geldim . ama gittikçe uzaklaşıyordum sevgim azalıyordu sanki çok ilgisizdi ayrılmak istersem ilgilendi sadece. derken kpss ye girdi sınav bittikten 1 ay sonra yanıma geldi. yani tam olarak 10 ay sonra beni görmeye geldi şehirlerimiz arasındaki mesafe 5 saat onu söyleyeyim baştan. gelince mutlu oldum ne yalan söyleyeyim ama hep ona sarıldığımda elini tuttuğumda içim titrerdi kalbim çarpardı artık çarpmaz oldu. 1 hafta kaldı konuştuk görüştük ama ben eskisi gibi değilim artık. heyecanlanmıyorum onunla konuşurken 1 hafta önce ayrıldık benim isteğimle ama asla benden ayrılmayı kabul etmiyor . ona aşık olmadığımı söyledim çok kötü oldu ama bana aşık olmasan da ben seni istiyorum dedi. ben dün liseden bir arkadaşımla konuştum (erkek) uzun zamandır görüşmemiştik ve lisedeyken birbirimizden hoşlandığımız halde söyleyemediğimiz için sevgili olmamıştık. sonra ben sosyal medya hesaplarımı kullanmadığım için ulaşamamıştık birbirimize beni ekledi bir sosyal medya aracılığıyla ve konuşmaya başladık onunla konuşurken kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyor resmen bir heyecanlanıyorum ki sormayın. çok mutlu hissediyorum kendimi. peki benim erkek arkadaşım ne olacak ? bir yanda hiç bir şey hissedemediğim zorunluklarla istemeden devam ettirdiğim bir ilişki diğer tarafta konuşmayı hiç bırakmak istemediğim onunla konuşurken mutluluktan uçtuğum biri. erkek arkadaşım iyi biri aslında ailem de biliyor herkes biliyor onun ailesi de ama şimdi ben mi suçluyum ? ne onun kötü olmasını ne kendim kötü olmayı istemiyorum. ama onunla mutlu değilim ve o da biliyor sevmediğim halde bu ilişkinin devam etmesini istiyor. ne yapmalıyım ben 
yazarfencelebi
bir mayıs günü. hava her mayıs gibi sıcak ve hüzünlüydü. ellerimde bir şeyim yok dediğim zamanların tam ortası. o gün iste o gün hayatımın bir daha asla aynı olmayacaktı hiçbir şeyi. aynı gözlerle bakamayacaktım dünyaya. aldığım nefes bir daha eskisi kadar huzurlu hissettirmeyecekti beni. kısaca bir hayatimin son gününü yasiyordum diğer gunleriyle ayni şekilde hemde.
arkadaslarim dışarı çağırmıştı oturmak muhabbet etmek için, ilk başta istemesem de ısrarlara dayanamayıp çıktım yavaş ve düşünceli adimlarla çok gecmeden gittim yanlarına, sevdiğim insanlardı hepsi ama biri vardı aralarında sevmediğim, surekli onu getirirlerdi yanlarinda, çok iyi dert dinler derlerdi onun için, ama o sıklıkla giydiği beyaz elbisesi oturduğu her masada kirlenir kırışırdı, hele o küt küt saçları, dışardan bakana kız mı erkek mi bu diye sordurturdu. çok itici gelirdi herkese olan lakayit tavırlarıyla, taa ki o gün bir arkadaşım, dertli olduğumu anladığından olsa gerek o da seninle gelsin dertlesirsiniz deyip beni zorlayana dek. zaten önyargılıydım ona karşı, tanimadigim birine nasıl derdimi anlatabilirdim ki diye düşünmeden edemedim. arkadaslarimdan ayrılmış biraz sahilde başbaşa yurumustuk tek kelime etmeden. oda benim gibi yorulmustur diyerek bir banka oturduk. ikimizin sessizligini icimdeki dertlerin beynimi kemirme sesleri bozuyordu. artık dayanılmaz bir hal alınca, artık anlatmayacak misin der gibi baktı yüzüme. bir deli cesaretiyle mi yada belki de duvara sıkışmış kedi caresizligiyle mi bilmem başladım anlatmaya. anlattıkça anlattım. gozyaslarimi gorunce tuttu ellerimden. heyecanlanmistim. nasıl da sıcaktı elleri. parmaklarimin arasını hemen ısıtmıştı. verdiği teselliler içimi rahatlatmış. mutluluktan havalara uçuyor gibiydim. belki de 13 yasimdan beri ilk defa yalnız olmadığımı hissetmistim bu hayatta. ne zaman dedi ne zaman canın sıkılırsa yanındayım artik. sen anlat ben seni son nefesine kadar dinlerim. bir nefes de ben veririm sana. ne dert kalmıştı artık ne yalnızlık. içimde sadece onun huzuru... sildim gözyaşlarımı. ben de tuttum ellerimden, gözlerine baktım o alev alev gözlerine, içimi ısıtan başımı döndürmeye yeten o gozlerine. artık kalkalim deyince bir daha baktım baştan aşağı ona o bembeyaz elbisesi artık prenses gibi gorunuyordu gozlerime ama biraz dertlerim bulaşmış onlar karartmisti gibi onu. sen eve git ben burda kalicam biraz daha dedi. ısrar etsem de ikna edemedim. kalktim evime doğru mutlu bir şekilde gittim. ve o gün bambaşka bir hayata başlamıştım onunla, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacakti. ne zaman yalniz hissetsem bir derdim olsa anlatabilecegim biri vardı. bir kaç ay boyunca sık sık gorustum onunla arkadaşlarım yanımda yokken onu çağırır otururduk bir bankta saatlerce dertlesirdik. başımı döndüren o eşsiz sohbetleri artık benim için vazgeçilmez bir mutluluk olmustu. kimseye soylemek istemiyordum onunla olan bu bağımı çünkü onu tanımayan herkes ona karşı hep bi önyargıyla söze başlardı. oysa tanıyan onunla iki kelam etmiş kimse dostlugumuza karışmazdı.
zaman hizlica akıp giderken artık ona iyice baglandigimi farketmistim. ve zamanla muhabbetimiz eskisi kadar güzel ve samimi olmamaya başlamıştı. ona o kadar alismistim ki, ve abartmistim ki her gün yemege goturmek istiyordum onu ve yemekten sonra uzuuun bir sohbet ne güzel geliyordu onunla. sık sık cagirir olmuştum yemeğe de onu ve bazen param olmadığında utanirdim bulusamazdik. oda hic kirmazdi beni sağolsun. bulusamadigimiz her gün delicesine özler olmuştum onu. artık ona olan bu derece sevgim arkadaşlarımın dikkatini çekmiş, bu kadarı fazla, kendine zarar veriyorsun demeye başlamışlardı. ben dinlemedim tabi onlari, çünkü arkadaşlarım bile beni onun kadar anlamıyorlardı. kimseyi umursamadim. söylenen hiçbir söze kulak asmadim uzun bir süre ben gün geçtikçe ona daha çok baglandim. ve artık onu görmediğim her an eksikmisim gibi hissetmeye başladım. günler haftaları kovaladı bir sure boyle. sonra bir gün buluşmamızda artık bambaşka biri olarak geldi yanima. ne derdimi dinliyordu ne de beni umursuyordu. ama ben yine de bitmesin istiyordum bu aramızdaki bağlılık. hep yanımda olsun istiyordum. ve gün geçtikçe daha da zarar vermeye başladı bana şuan bile hala birakamiyorum onu. ne bileyim ister aşk deyin buna ister bağımlılık, zaten doktorlar da nikotin diyor zaten bu sevginin adına. ben ise bir sİgara külü kadar yalnızlık
kozmozundelisi
(dün gece yazmış olduğum bi anıya ithafen) İyi bir insan olmadığımı bende biliyorum ama sizde daha iyisini layık olmadığınızın farkına varın, benim ayakkabılarımı giymeden, benim geçtiğim yollardan geçmeden, benim kokladigim hayatı bir nebze olsun içinize çekmeden, benim kadar geceleri uykusuz kalıp paketlerce sigaraya para vermeden, güneşin doğuşunu yalnız başınıza izlemeden, bu günde gece oldu nasıl sabah edeceğim diyerek düşünmeden beni yargılamayın, herkesin kendine gore doğruları vardır, kimse kimsenin yerine diyemezki evet seninki daha doğrusu, şunu bilmek gerekiyor ki yaşattiginızın aynısını yaşamadan ölmeyeceksiniz, ama benim bu konuda bi farkim var sizden, ben önce yaşadım şimdi lâyıkıyla yaşatıyorum, 😉 hadi iyisiniz gene dul bir erkeğim bu gün yeterince curcuna oldu zaten 😇
anonim
aslında ben hep sert ve soğuk duruşumdan yargılanıyorum.tanıştığım kisilerden cok kez duydum bunu. ne kadar kendimi zorlasamda sogukkanlı durusumdan uzaklaşamıyorum yapı meselesi galiba.ama tanıştığımız zaman hiç de oyle olmadığımı söylüyorlar kiii gercekten de sıcak kanlıyımdır arkidişler siz siz olun kimsenin dış görünüşuyle yargılamayın o soguk kanlı suratsız yüz ifadelerin altından o kadar sıcakkanlı kişiler çıkıyo ki.o yuzden tanısmaktan cekinmeyin illa sevgili olmak diye bi sart yok yani çok iyi arkadaslıklarda kurulabilir.niye bunu yazdim buraya bende bilmiyorum belki de son senenin vermiş olduğu üzüntüdendir😕 neyse ziraatten sevgiler sağlıcakla kalın😊😊😉

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)