böyle bir pislik olamaz!
bugün bir dönerciye gidip tam ekmek söyledim."adam" çıplak elleriyle döneri ekmeğe koyup domates patates ve diğer şeyleride çıplak eliyle doldurdu.bende kendisini uyardım ve leş dönerini bırakıp çıktım.dışarıdan yemek yeme hevesim bu iğrenç karaktersizler yüzünden bitti.İşin vahim yanı bu karaktersizlerden telefonla daha önce sipariş vermiştim.muhtemelen böyle yaptı yine.dışarıdan yemeye zerre kadar güvrnmiyorum sizede tavsiye ederim.


bak arkadaşım, biz usül erkan bilen insanlarız, o girişte bi tatsızlık oldu onu unutalım, ben burda bana iyi bakılsın istiyorum, benim adım arif. al şu parayı arif abim bi kalıp beyaz peynir, biraz zeytin, bir ekmek, bir de tuvalet kağıdı istiyor de.

şeytanin evİne yaptiğim yolculuk (resİm yaşadiğim olayda bahsettİğİm otelİn gercek resmİ)
6 yaşımdayken erzurumdaydım.orada şehri tam tepeden gören palandöken dağında bulunan üçgene benzer devasa bir otel vardı.İsmi palan oteldi.o zamanlar televizyon yaygın değil telefon sabit hatlarla sağlanıyordu.bu ortamda büyüyen çocuklar olarak sürekli bu oteli görürdük.gösterişli yapısıyla hakkında hayaller kurmamızı sağlardı.birgün babamla konuşurken onu bıktırana kadar o binanın ne olduğunu sorup canavarların yaşadığını söyledim.babamda sonradan anladığım üzere şaka amacıyla orası şeytanın evi devler ve başka varlıklar yaşıyor dedi.tabi benim bu olayı ciddiye aldığımdan habersizdi.mahallede beraber oynadığım 3 arkadaşımı da şeker cips altın var diyerek otele yolculuğa çıkmaya ikna ettim.aramızda anlaştık.her sabah kahvaltıda yediğim patatesleri ekmek arasına koyup sakladım.ailelerimize oyun oynayacağız diyip erkenden yola çıktık önümüzde büyük kısmı düz arazi olan biryol olduğu için yürümeye devam ettik hepimiz tedirgindik.yolda arkadaşlarımla topumuzuda aldığımız için ma yaptık.ancak süreyi uzattığımızın farkında değildik.hava kararma belirtileri gösteriyordu.arkadaşlarım geri dönmek istediler.ancak buraya kadar gayret ettik oraya varınca istediğimiz herşeye sahip olacaz diye ikna ettim.elimdeki çubukla önde ben arkada onlar yola devam ettik.devamı yorumda
6 yaşımdayken erzurumdaydım.orada şehri tam tepeden gören palandöken dağında bulunan üçgene benzer devasa bir otel vardı.İsmi palan oteldi.o zamanlar televizyon yaygın değil telefon sabit hatlarla sağlanıyordu.bu ortamda büyüyen çocuklar olarak sürekli bu oteli görürdük.gösterişli yapısıyla hakkında hayaller kurmamızı sağlardı.birgün babamla konuşurken onu bıktırana kadar o binanın ne olduğunu sorup canavarların yaşadığını söyledim.babamda sonradan anladığım üzere şaka amacıyla orası şeytanın evi devler ve başka varlıklar yaşıyor dedi.tabi benim bu olayı ciddiye aldığımdan habersizdi.mahallede beraber oynadığım 3 arkadaşımı da şeker cips altın var diyerek otele yolculuğa çıkmaya ikna ettim.aramızda anlaştık.her sabah kahvaltıda yediğim patatesleri ekmek arasına koyup sakladım.ailelerimize oyun oynayacağız diyip erkenden yola çıktık önümüzde büyük kısmı düz arazi olan biryol olduğu için yürümeye devam ettik hepimiz tedirgindik.yolda arkadaşlarımla topumuzuda aldığımız için ma yaptık.ancak süreyi uzattığımızın farkında değildik.hava kararma belirtileri gösteriyordu.arkadaşlarım geri dönmek istediler.ancak buraya kadar gayret ettik oraya varınca istediğimiz herşeye sahip olacaz diye ikna ettim.elimdeki çubukla önde ben arkada onlar yola devam ettik.devamı yorumda

öğretmenlik bu mu cidden! ego tatmin etmek.
öğrenciyi sürekli azarlama çabası... oturarak cevap veren öğrenciye "sen şimdi ayaktasin dimi" demek
uykusu olan öğrenciye sınıfın ortasında"gece hayatın mı var" dmek ve bunu öğretmenler odasinda şu öğrencinin gece hayatı var diye söylemek ve diğer öğretmen arkadaşında onun babası yok annesi de pek ilgilemiyor zaten demesi !!!!
ne buu!! bu mu cidden. öğrenci kazanmak yerine var olan öğrencileri de kaybetmek mi amacınız.
ben bugün stajda nasıl öğretmen olunur değil nasıl öğretmen olunmaz onu öğrendim.
eğer ben bu okuldan mezun olup bu mesleğe başladığımda eleştirdiğim gibi bir öğretmen olursam yediğim her lokma ekmek haram zıkkım olsun bana.
burası meslek lisesi burda öğrenciler böyle demek değil ogretmenlik. meslek lisesi büyük lütuftur değerlendirmesini bilene.
öğrenciyi sürekli azarlama çabası... oturarak cevap veren öğrenciye "sen şimdi ayaktasin dimi" demek
uykusu olan öğrenciye sınıfın ortasında"gece hayatın mı var" dmek ve bunu öğretmenler odasinda şu öğrencinin gece hayatı var diye söylemek ve diğer öğretmen arkadaşında onun babası yok annesi de pek ilgilemiyor zaten demesi !!!!
ne buu!! bu mu cidden. öğrenci kazanmak yerine var olan öğrencileri de kaybetmek mi amacınız.
ben bugün stajda nasıl öğretmen olunur değil nasıl öğretmen olunmaz onu öğrendim.
eğer ben bu okuldan mezun olup bu mesleğe başladığımda eleştirdiğim gibi bir öğretmen olursam yediğim her lokma ekmek haram zıkkım olsun bana.
burası meslek lisesi burda öğrenciler böyle demek değil ogretmenlik. meslek lisesi büyük lütuftur değerlendirmesini bilene.

bugün sabah arkadaşım kahvaltıyı attı çeyrek ekmek var, bak bak yarısından çoğunu yiyip atıyor birde asgdjkasd

jean valjean kurgusal bir karakter ve victor hugo'nun 1862 romanı sefiller'in baş kahramanıdır. ve bunu sefiller kitabını okuyanlar iyi bilir.bu zatı muhterem aç kalan yegenleri ölmesin diye bir ekmek çalar ve hapse düşüp 19 yıl kürek mahkumu olur .böylece olaylar başlar .roman biterken insan düşünüyor bu doğru yoldan ayrılmayan adamın yaptığı iylikleri söylememesi neden? romanın sonunda o da açıklanıyor ve iyilikler diyor karşılığını bu dünyada bekliyerek yaptığım şeyler değil diyor.gerçekten de öyle yani insan iyilik yapıyorsa içinden geldiği için yapmalı tabii bu içine konulmuşsa ama bu günümüzde de oluyor mu yani mesela tamam ekmek çalanlar o kadar uzun süre hapse atılmıyor ama iyilik yapanlar bunu söylemiyor mu veya bir yerlerde paylaşmıyor mu ? veya iyilik yapanlar gerçekten iyi olarak mı görülüyor yoksa enayi yerine mi konuluyor? düşündürücü .en iyisi iyilik yapmak ama karşılığını bu dünyada beklemeden mesela kimse göremesede yaralı bir kediye bakmak gibi veya sırf sokakta ihtiyacı var diye düşündüğün insana cebinde ki son 10 tl yi vermek gibi , velev ki o insan dilenciliği meslek edinmiş olsa bile . sonuçta elimizde temiz kalan pek az şey kaldı iyi ve adaletli olmak gibi .

saatler 23:00'ı gösterdiğinde yurduma daha yenice girdim. o saate kadar kütüphanede kalmak beni acıktırmıştı doğrusu. yurdumun en sevdiğim özelliği gelmişti aklıma kütüphaneden çıkarken. bir mutfağımız vardı ve biz istediğimiz saat istediğimiz şeyleri pişirebiliyorduk. sırf bunun için yurttan birkaç durak önce inip ekmek aldım. menemenimi hazırlayıp yemem yarım saatimi aldı. menemenimden arkaya da bir demlik çay kaldı. ben de kapattım tüm ışıkları. kendi başıma bir çay içeyim biraz da sohbet edeyim dedim. normalde bu saatler kahve içmeyi en çok sevdiğim saatlerdir. ama inanırmısınız daha 2 aydır ağzıma kahve koymadım. nasıl becerdim bunu ben de pek anlayabilmiş değilim. sanırım güneşin batışına, geceki yelin esişine hasret kalınca insanın aklına ne kahvesi geliyor ne de başka bir şey. son sıralar baya hasretlik çekiyorum sanırım. balkonomu özlüyorum mesela. şu mutfak olayını sanırım bir tek bana özel bir balkonla değişebilirim. kahvemi özlüyorum. her yudumumda içime işleyişini. yazmayı özlüyorum. elime klavyeyi aldığım anda sonu kocaman bir gülümsemeyle biten yazılar yazmayı. okumayı özlüyorum. okuduklarım azaldığı için üzülüyorum. bazen hayal ediyorum. gün 26 saat olsa da çalışmak zorunda olduğumuz saatler aynı kalsa ne olurdu diye. bence çok güzel olurdu ama o 2 saatimize de göz dikeceklerine adım gibi eminim. güzel olan şeyler varken neden o güzel olan şeylerin yerine korkuları, umutsuzlukları, çırpınışları koyarız onu da anlamıyorum. bir akışa bırakma meselesi bence. bir akışa bıraksak kendimizi her şey güzel olacak ama... 6. bardağım da bitip, eylem ablamız son şarkısını söylemeye başladıysa başka şeylerin vakti gelmiş demektir. hepinize mutlu geceler gençler. rüyalarınız bir kocaman gülüşlü görüşürüz busesi kadar güzel olsun...

benliğimi bir kenara bırakıp yazdığım her yazıda biraz tozlanıyor, üfleseler de tozdan arınamıyorum. bu sebeple boku çıkarcasına balgamlı, tükürüklü üfürmelerin bir işe yaramıyor frank. diz çök dizimin dibine dertleşelim. (İçmeden güzelleşelim.) zorlu bir çocukluk geçirmedim, hayatımın her evresi sürekli pörfekt bir dereceye sahipti. bir dediğim iki edilmedi yine de şımarık büyütülmedim. hep çocuk bırakıldım, fizyolojik olarak atılan her adım cildimde kırışıklıklara neden olurken ruhsal olarak jilet gibi ütülendi. elde edemediğim şeyleri ayaklarımı hunharca yere vurarak timsah gözyaşları ile karşılık verip elde ettiklerime dönüştürdüm. azmi hırsa çevirerek kendime epeyce büyük bir kötülük ettim. hırsa doğru ilerlerken gözlerimi bürüyen öfke ile sergilediğim davranışların kimlerin üzüntüsüne dokunduğuna hiçbir zaman aldırış etmedim. pörfekt geçen çocukluğumun arkasında yatan gizemi "gizem kalk, leylalar gelecek." diyerek yerinden ettim. çok kez umutsuzluğa kapılıp karanlık tarafta ışıklar gördüm. (aydınlığın gölgeleri işte.) yaklaştıkça üzerime sürülen 150 ile gelen arabanın farı olduğunu farketmem oldukça kısa bir zamanımı aldı. tabii ki de kısalığı evrensel olarak değişirdi. işık hızından kısa iken dünya evrenindeki zaman diliminden baya uzun bir tabire sahipti. s*kik insanlara katlanışlarım beni hep engin bir kişiliğe bürüdü.(kendimce ego kasmacalardı işte.) bu insanların dışında bir yerlerde hala var olan masum insanların da kanı elime bulaştı. nasıl anlatsam? hani çamur gibi, kurudukça zor çıkanından. boya gibi, yıkadıkça geçmeyeninden. hamur gibi, eline bulaşmışken başka işlere karışmana izin vermediklerinden. mükemmel ötesi iyi bir insan oldum, fazla iyiyim. (çok çok mükemmel.) ensesine vur, ekmeğini yüzüne tükürsün cinsinden. az bile. düzgünce isteseniz uzatmayacaz sanki, yobaz herifler. madem buraya kadar geldik bir kaç tüyo vereyim, yıkayınca geçiyor. ekmek yani, yüzlerine bulaşan ekmek. ben burada yazı yazarken kenara bıraktığım benliğim toz içinde kaldı. ulan tanrısızlar! sırf anlattığım zımbırtılardan tanınmamak için astım olacam. birkaç konuda haklılık payınız var. mesela?(güzel, mesela?) o kadar kişi arasından nasıl bulunabilirim ki olayı. İnanmayacaksınız ama çarşaf olsa, delikten kaçıp gideceği yeri bulan milyonda bir velet'teki o velet olma potansiyeline sahip bir gay söz konusu.

gecenin on ikisinde kısıra düştüm.
brüksel lahanalı, hardallı tavuklar yapan ben geçen günü de sucuk ekmek günü ilan ettim. ne olacak bu küçük burjuva hallerim bilmiyorum, ellerimde brüksel lahanası kalbimde sucuk ekmek..
diğer kızlar saat on ikiye gelince külkedisi olur ben resmen rıfat abi falan oluyorum. tam kalori saatlerim. bu girdiyi gönderdikten sonra narin bedenimden bir hububat manyağı çıkacak.
bunu da didinip internetin ücra köşelerinden sizin için bulup çıkardım, anlık ben :
brüksel lahanalı, hardallı tavuklar yapan ben geçen günü de sucuk ekmek günü ilan ettim. ne olacak bu küçük burjuva hallerim bilmiyorum, ellerimde brüksel lahanası kalbimde sucuk ekmek..
diğer kızlar saat on ikiye gelince külkedisi olur ben resmen rıfat abi falan oluyorum. tam kalori saatlerim. bu girdiyi gönderdikten sonra narin bedenimden bir hububat manyağı çıkacak.
bunu da didinip internetin ücra köşelerinden sizin için bulup çıkardım, anlık ben :

İyi akşamlar, yemeği fazla kaçırıp ateşlenen tombiş ruhlu insanlar !
hayır o koca tabağı bitirmeye çalışmak benim neyime , ben ki poşetten ekmek aldığında poşeti kedi tırmaladı sanılacak kadar az yiyen bir insanım. sınırlarımı zorladığım için ateşim çıktı..🤒
bugün nihayet fuara gittim fakat geçen yılki gibi bir sohbet ortamı olmadığı için verim alamadım. benim için fuarın en güzel yanı bebişlerdi 😻 hormonlarım neden böyle harekete geçti bilmiyorum fakat bugün öyle sevimli bebekler vardı ki, yapışıp öpücüklememek için zor tuttum kendimi. çıkışta para isteyen bir çocuğa pamuk şeker alacakken hepsinin toplanması sonucu hafif gerilimli dakikalar da yaşadık, sabah evden çıkıp akşam sürünerek geldiğim oldukça hareketli bir gündü efenim.
bu da günün yorgunluğunu alacak pamuk şeker tadında bir video :
hayır o koca tabağı bitirmeye çalışmak benim neyime , ben ki poşetten ekmek aldığında poşeti kedi tırmaladı sanılacak kadar az yiyen bir insanım. sınırlarımı zorladığım için ateşim çıktı..🤒
bugün nihayet fuara gittim fakat geçen yılki gibi bir sohbet ortamı olmadığı için verim alamadım. benim için fuarın en güzel yanı bebişlerdi 😻 hormonlarım neden böyle harekete geçti bilmiyorum fakat bugün öyle sevimli bebekler vardı ki, yapışıp öpücüklememek için zor tuttum kendimi. çıkışta para isteyen bir çocuğa pamuk şeker alacakken hepsinin toplanması sonucu hafif gerilimli dakikalar da yaşadık, sabah evden çıkıp akşam sürünerek geldiğim oldukça hareketli bir gündü efenim.
bu da günün yorgunluğunu alacak pamuk şeker tadında bir video :

bugün vapurla kadıköyden beşiktaşa dönerken martılara ekmek attım. kuşların havada süzülüşünü ve reflekslerini izlemek inanılmaz huzur vericiydi. paylaşmanın dayanılmaz hafifliğini en son urfa balıklıgölde balıkları beslerken bu denli yaşamıştım. fotoğrafı da bugün çektim. 🕊

büyük umutlarla keşfe çıkıp da her adımda ne olur, ne olmaz kaybolmamak için ardına ekmek kırıntısı olarak umutlarını serpmeye benziyor bazı şeyler ve sen ilerledikçe frank yani biz işte, bizler ilerledikçe serpecek umutlarımızdan eser kalmıyor. bir süreliğine, kısa, çok kısa bir süreliğine bulunduğun yerde duraksayarak başından geçenleri bulunduğun yere nasıl, ne şartlarda geldiğini gözden geçiriyorsun. keşfe çıktığın yollarda kaybolmamak için feda edilen umutlara yazık edildiği geliyor aklına. sonra bir heves sırtını çevirip arkana bakıyorsun ve o arka tam olarak senin geçmişin oluyor. baktığın da ise gördüğün tek şey hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığından başka bir şey olmuyor. eğilip serptiğin umutları toplamaya çalışıyorsun ama toz, toprak bulaşan umutlardan elin de kirleniyor. elinin kirine bakmaksızın bir bir avuçluyorsun umutları, avuçladığın umutlar kirlenmiş de olsa bir anda yeni keşiflerinde hep yanında oluyor ama bu sefer akıllanmış oluyorsun, gereksiz çar çur etmiyorsun. nereye gideceksen kaybolma riskini göze alarak kirli umutların ile gidiyorsun. ben şu an o yollardan birindeyim frank, elimde kirli umutlarım ve kaybolmayı göze alarak ilerlediğim bilinmeyen bir yol.