malifalitiko
selamünaleyküm, merhaba. yaşıyor muyuz ?
Sanatçı
kim size iyi geliyorsa, iyi hissettiriyorsa onunla devam edin yola. aksi taktirde sizi yoran insanlar bir yük olup kalıyor sırtınızda. o yükle yürüdüğünüzde beli kırılan, ayakları şişen siz oluyorsunuz. sırtınızda taşıdığınız her kimse, sadece keyfini yaşıyor. bu böyle, net.
zenciburnu
omü’den mezun olduktan sonra hayatımda bir çok şey değişti. yeni bir şehire yerleştim, başka bir üniversitede yüksek lisansa başladım, hayalini kurduğum şeylere sahip oldum falan ama hala omü’yü hala atakum’u, öğrenci olmayı, hayallerde yaşamayı her şeyi çok özlüyorum. eğer atakum’da yaşıyor ve omü’de okuyorsanız kıymetini bilin arkadaşlar. dolu dolu yaşayın tadını çıkartın. karantina günlerinde iş güç olmayınca öehh yine melankoliye sardık.


King
şeytanin evİne yaptiğim yolculuk (resİm yaşadiğim olayda bahsettİğİm otelİn gercek resmİ)
6 yaşımdayken erzurumdaydım.orada şehri tam tepeden gören palandöken dağında bulunan üçgene benzer devasa bir otel vardı.İsmi palan oteldi.o zamanlar televizyon yaygın değil telefon sabit hatlarla sağlanıyordu.bu ortamda büyüyen çocuklar olarak sürekli bu oteli görürdük.gösterişli yapısıyla hakkında hayaller kurmamızı sağlardı.birgün babamla konuşurken onu bıktırana kadar o binanın ne olduğunu sorup canavarların yaşadığını söyledim.babamda sonradan anladığım üzere şaka amacıyla orası şeytanın evi devler ve başka varlıklar yaşıyor dedi.tabi benim bu olayı ciddiye aldığımdan habersizdi.mahallede beraber oynadığım 3 arkadaşımı da şeker cips altın var diyerek otele yolculuğa çıkmaya ikna ettim.aramızda anlaştık.her sabah kahvaltıda yediğim patatesleri ekmek arasına koyup sakladım.ailelerimize oyun oynayacağız diyip erkenden yola çıktık önümüzde büyük kısmı düz arazi olan biryol olduğu için yürümeye devam ettik hepimiz tedirgindik.yolda arkadaşlarımla topumuzuda aldığımız için ma yaptık.ancak süreyi uzattığımızın farkında değildik.hava kararma belirtileri gösteriyordu.arkadaşlarım geri dönmek istediler.ancak buraya kadar gayret ettik oraya varınca istediğimiz herşeye sahip olacaz diye ikna ettim.elimdeki çubukla önde ben arkada onlar yola devam ettik.devamı yorumda
depresyondayim
üniversite hayatı lisenin devamı gibi. lise beşteyim şu an ben. neyse sorun yok, yaşayamadığım lise hayatını yaşıyor gibiyim
ikarus✨
gözlüğümü çıkardığım zaman bıraktığım belli başlı yerler var. kitaplığın rafı veya aynanın önü gibi. fakat bu sefer her zamanki yere koymamışım. evde şuan yalnız yaşıyor olmam ve 6. 5 derece miyop göze sahip olmam dışında bi sorun yok tabi..
Mona lisa
gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa yalnızca nefes mi alıp veriyoruz?
ikizler
teknoloji çağı dediğimiz bu çağı seviyorum aslında. genel olarak keşke 70'lerde 80'lerde yaşasaydık keşke diyen birisi olmadım. ama o zamanlarda ve daha eski zamanlarda olan bazı şeylere imrendiğimi ve özendiğimi söylemeliyim. bu özendiğim şeylerden birisi de estetik ve ruh. teknoloji çağıyla bir çok şey işlevsel hale getirsek de estetik boyutunu atladık gibi sanki. evlerimiz mesela. yukarı doğru bakarken boynumuzun ağrıyacağı kadar uzun ve ışıl ışıl. ama biz o upuzun binalara değil de avlulu, merdivenli binalara bakarken dalıp gidiyoruz içimizden gelen bir yerlere. veya camilerimiz. eski camilere bakıyorum da içlerinde bir estetik bir ruh var. şimdikiler gibi milyonlarca lira harcanıp metreküplerce betonun dökülmesiyle değil de sadece allah rızası için samimiyet ve ihlasla yapıldığı içindir belki de. tüm o eskiliklerine rağmen hala zarif bir estetikle süslüler. maddi olanın yanındaki manevi olan duygularımız, hislerimiz, düşüncelerimiz, yaşayışlarımızda... giderek estetikten uzaklamışız. merhabadan merhabaya fark vardır derler ya. İşte onun gibi. konuşmalarımızda, ilişkilerimizde, bakışlarımızda, içimizin sesinde bile estetiği kaybediyoruz yavaş yavaş veya kaybetmişiz. bu beni üzüyor açıkçası. estetiğin olmadı yerde hiçbir şey yapasım gelmiyor. koca bir insan türü nasıl oluyor da estetikten bu kadar uzakta yaşıyor anlam veremiyorum. aslında çok da zor bir şey değil bu estetiği tekrardan kazanmak. biraz içimizden gelen güzelliği dışımıza yansıtmaktan geçiyor. sonrasında her şey zarif bir hal almaya başlar tekrardan, her şey tekrardan gönlümüzü de doyurmaya başlar diye düşünüyorum. estetik her şeyin içinde vardır. yeter ki biz çıkarmasını bilelim. hatırlar mısınız park kahvesi diye bir yerden bahsederdim size. İşte oradaki estetiğe kapılmıştım ben. bu yaz tatilinde gördüm ki nostalji katıyoruz adı altında estetiğini bozmuşlar mekanın. o yüzden oraya gitmiyorum ikindileri. buradaki kurşunlu cami adında baya eski bir cami var. İkindiden sonra akşama kadar oranın dış namaz kılınan yerinde oturuyorum. kitabımı okuyorum, gökyüzünü izliyorum, sokağın sesini dinliyorum. gökyüzünün, caminin avlusunun, caminin estetiği içinde huzur dolmak hoşuma gidiyor. mecbur bırakılmış yalnızlığı sevmem hiç. ama kurtarılmış bölgelerimdeki tercih edilmiş yalnızlığı seviyorum. yalnızlık dediysem de estetik olmayan her şeyden kaçıp estetik olanlarla yalnız kalmak. şuraya kurtarılmış bölgemden bir fotoğraf ve estetik bir şarkı iliştireyimde öyle gideyim. mutlu geceler dostlarım. rüyanızda özlem duyduğunuz estetiği görün... :)


Дан БилзЭрхан
selam arkadaşlar nasılsınız? eminim ölmediniz ama yaşıyor da sayılmazsınız. o zaman gelin de sizi hareketlendirelim biraz. nasıl mı? hazır kar yağmışken şöyle güzelinden bir akdağ gezisi yapsak, biraz kaysak ya da kayıyormuş gibi yapıp aslında yuvarlansak nasıl olur? bence güzel olur :) hadi azıcık fikir verin bakalım
Nickollyy
küçükken aptalca bir hesap yapmıştım kesin annem 47 yaşında babam da 52 yaşında ölecek diye bir teori üretmiştim ve düşündükçe üzülüyordum ne saçma de mi neyse ki ikisi de geçti o yaşları ölmediler. bir de aklıma sey geldi her sabah uyanıp anneme bakardım hala yaşıyor mu diye uyurken nefes alıyor mu diye bakardım falan kaybetme korkusu sanırım beni işgal etmişti ... bunları değinmişken şunları da değineyim bu yaşıma geldim hiç uzun süreli ilişkim olmadı , yani beceremedim .. artık hiçbir ilişkiye yaklaşamıyor korkuyorum her zaman üzülen taraf olmaktan biktım özellikle son dönemlerde haketmediğim şekilde davranılması... verdiğim değeri alamıyor olmak bunlar çok kötü şeyler. yani kaybetmek ve korkusu peşimi bırakmıyor.. ben arkadaş edinmeyi dostluklar kurmayı çok seviyorum ve sevdiğim insanlardan kötülük görmeye dayanamıyor hemen affedebiliyorum bu durum canımı çok acıtıyor... iç dökmeyeli çok olmuştu biraz rahatladm tşk.
Hissiz
ne garip. önceden kendisi için endişelendimiz, huzuru mutluluğu yerinde mi bir sıkıntısı var mı diye takip ettiğimiz insanları acaba yaşattığını yaşıyor mu diye takip eder olduk. gerçekten garip. eskiden mutlu olmasını kendimden çok isterdim. o mutlu olsun da kiminle olursa olsun. ama şimdi tiksiniyorum kendisinden. böyle nefret eşliğinde. sürünsün. ne eksik ne fazla, yaşattığı hissettirdiği herşeyi yaşasın ve hissetsin. canı her yandığında aklına geleyim. ben o yaptıklarından sonra hiç mutlu olamadım o da olamasin. en sevdiğinden çeksin inşallah. şimdi benim bir insanın hayatının mahvolmasini istemem mi daha kötü yoksa bugüne kadar kimseyi isteyerek üzmemiş, kimseye bir fesatlığı dokunmamış birinin bu raddeye getirilmesi mi.

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)