nar
kedim benim uydum .. hobi olarak beni takip ediyor sanmıştım ama aslında baya bana ait bir uyduymuş aslında.. o olmayınca ben daha karanlık daha soğuk daha kontrolden çıkmış bir nar oluyormuşum meğer. ah pofuduğum eksik olma yörüngemden e mi 🥹
Odin
merhabalar,

çok çoook uzun bir aradan sonra tekrar karşınızdayız. karşınızdayız derken imla hatası yapmıyorum, şimdi size bize ait olan o hikayeyi anlatayım. yıllar yıllar önce bu diyardan güzel bir kızla tanışmıştım. daha ilk konuşmamızda ona “benim kız arkadaşa ihtiyacım yok, yeterince kız arkadaşım var, seninle olursa ciddi bir ilişki için tanışmak istiyorum” demiştim, karşımdaki kadının “oha benle mi” demese de hoşuna gitmişti. başlarda fırtınalı, ortalarında yağmurlu ama her ne kadar olumsuz hava muhalefetiyle karşılaşsak da hep bir şekilde güneş tepemizde gülümsüyordu ve aşıyorduk. bu zorlukları beraber atlattığımızdan mı güçlendik de iyi bir çift olduk yoksa huy mu değiştirdik bilemiyorum. belki de artık hanımcı olmamdan dolayıdır, bunu da bilmiyorum. fark ettim de ben baya baya bilmiyorum, oysa bu sitede takılırken her şeyi bilirdim hof ya :/ neyse hava durumu diyordum, son iki yıl mı yoksa üç yıl mı (allah nazardan saklasın) ideal çift olarak devam ediyoruz. geriye dönüp arkamıza baktığımızda neleri aştık, neleri yendik, hatta ne acılarda beraber kavrulduk da unuttuk, hatırlamıyoruzdur. İlk tanıştığımızda yeni mezun işsizdim, o ise daha birinci sınıfı bitirmiş çömezdi. cebimizde üç kuruş parayla kalacak yerimiz yok, çadırda kalıyor, nerde ucuz yemek varsa oradan besleniyorduk. o tatilden yani ilk buluşmamızdan sonra hayatıma öyle bir şey oldu ki; bi kaç hafta sonra mesleğime başladım. ben mesleğimde pişerken o okulunu bitirdi. o okulunu bitirirken ben de alanımda şehrimin hatırı sayılır öğretmenlerinden oldum, kendi yerimi açtım. o atama beklerken ben kitaplar yazdım, hatta ondan da tasarım konusunda çok yardım aldım. maddi ve manevi birbirimizi çok destekledik, bugün bile gözümüz kapalı birbirimiz için tereddüt etmeden her şeyi yapabiliyoruz, karşımızdakinin isteklerine saygı duyarak hep onu destekliyoruz. neyse konuya geri dönmeliyim, konu o olunca dikkatim çabuk dağılıyor (:
İki yıl önce atanmasıyla da onun hayatındaki öncelik sırası tamamlanmış oldu. önce okul bitecek, güçlü bir kadın olarak ayaklar üstünde durulacak sonra da evlilik planları yapılacaktı. nitekim son iki yıldır planlar yapılıyor, son bir yıldır da ciddi bir birikim yapılıyor. şu anda yedinci yılımızı devirmeye doğru gidiyoruz, dönüp arkama baktığım zaman, bir kadın için ne kadar değiştiğimi, aslında ne kadar güzelleştiğimi görüyorum. ailem de bunun farkında olmalı ki hatunu benden daha çok seviyor olmalılar. annem daha bugün yemekte “x kızım beni aradı, doğum günümü kutladı , çok mutlu oldum” dedi. ben de ona “biliyorum, bana da söyledi” dedim gülümseyerek. o şu anda çalıştığı ile doğru yol alıyor, ben de gelecekteki yuvamızın bekçiliğini yapıyorum şehrimde. bir yazara yakışmayacak şekilde dağınık bir anlatım olduğunun farkındayım, belki de şairler bundan dolayı düz yazı yazmak yerine lirik eserler vermeyi tercih etmiştir. şimdi onları biraz daha iyi anlıyorum. duygu yüklüyken kalemin ne kadar güçlü olursa olsun, ihanetine uğruyorsun, ifade gücün daralıyor. yazımı daha da uzatmak isterdim ama olur da post yayınlanırsa anasayfanın içinden geçmek istemem.

özet geç ne anlatıyorsun sen diyenlere premium hizmet: seven bir adamın saçmalaması, okuyup zaman kaybetme.

bu arada güzel kadınım, yolun açık olsun. seni seviyorum.
malifalitiko
-şimdi bizim daha çok aradığımız insanda (yutkunma) ki özellikler (sinek vızıltısı) vizyonu olan konsepti olan yani ilk etapta şirketin yüzü olacak müşteriyle ilk tanışmada şirketi temsilen ki duruşuyla yani
-müşteriden kasıt?
-müşterii-miz dış ya da iç turizm ağırlıklı gezen ee kendi ülkesine ya da ülke dışı güneş kum deniz ya da kültür yada kış turizminle ilgili gruplar ya da münferit eeee yurdumuza gelen..
-eeee yani yeri gelince ingilizcesiyle alaka toplayacak telefonda ki konuşmalar falan filan... bilmem ?
-anlıyorum
-zaten bizde anlayışlı birisini arıyoruz bu bir..
- iki?
- buyur?
- bu bir dedin ya iki ne?
- nası yani ?
- plazmayı tahtı mı oğlanlar?
-tahtılar
- hangi okulu bitirdim dediniz siz?
-e ingiliz filolojisi- ni bitirdim, eeee birincilikle yani ben bunu söylemekten pek hoşlanmıyorum ama annem illa söyle diyo aslında ikincide iyi bi çocuktu
-adı neydi?
-kimin ?
-okulun
-filoloji
-filoloji nedir?
- ee ingiliz dili ve edebiyatı
-ingiliz dili tamam bizim için
- he filoloji diloloji olması gerekmez mi? yani mantiken, yani en azında benim için
(İçeri giren adamların ayak sesleri)
-abi arkadaşımız geldi, ayağına sıksın bu da bi mesajdir desin mi?
-yok kafasına sıksın desin bu bi mesajdır bi daha yaparsa ayağına sıkacaz desin
- abi bide para meselesi vardı
-mıcır bi konuşturtmadınız hanımla (ayağa kalkar) pardon
-hıdır abi bi ilgilen arhadaşla

@thor işsizlik seviyemi yorumlar mısın ? yani mantiken yani en azından benim için
Gamsız Baykuş
merhabalar sevgili omüdedikodu yazarları, merhaba değerli dostlar. epey olmuştu buralara yazmayalı. siteye girmişken birden çalakalem bir şeyler yazmak istedim, özlemişim... sizce de zaman çok hızlı geçmiyor mu? daha doğrusu bu konuda kendimle çelişen bir fikrim var. bir gün içerisinde o kadar çok olay, konuşma yaşanıyor ki sanki bazen gün bitmiyor gibi geliyor. hatta gün içinde spesifik bir olay olmazsa günleri sıklıkla karıştırıyorum. sanırım bu benim için 2019'da üniversiteden mezun olmamla birlikte hayatımda fark ettiğim bir durum. o zamandan bu zamana nasıl geldik, neler yaşandı, nasıl bu kadar vakit geçti bilmiyorum. geçen sene diyesim geliyor üniversite yıllarım için. bu aradaki kayıp zamanda pandeminin de etkisi olduğunu düşünüyorum. aslında kendi adıma çok da kayıp değildi. atandım, işim oldu, hayatıma çok farklı yeni insanlar girdi, yeni bir şehre alıştım, evim değişti, her şeyim değişti belki de... eski yazılarımı silmemiş olsaydım bunlardan bir kısmının konusunun değişimle alakalı olduğunu söyleyebilirdim. yapı olarak değişiklik seven biri değilimdir. çok sabit fikirlerim var ve acayip bir şekilde rutin severim, konfor alanından çıkmayı sevmem aslında. bu süreçler elbette benim için zorlayıcı oldu ama şimdi bakıyorum, günler birbirinin aynısı. zaman, o an içindeyken geçmiyor gibi gelse de bir bakmışsın yıllar geçmiş çoktaaan. bir gün içinde çok şey oluyormuş gibi gelse de hiçbir şey yapmaya yeteri kadar vakit kalmıyor. bu ne yaman çelişki annee? tamam tamam bir daha şarkıya bağlamayacağım :) belki de benim hiçbir şey için yapacak vakit bulamamam benim zaman yönetimimin kötü olduğunu gösteriyordur, bu da olabilir. zamanı algılama biçimimiz değişiyor. yaşantılarımız da değişiyor. bu yazdıklarım herkes için geçerli olmayabilir elbette. sizde durumlar nedir ahali? bu arada İstanbul'daki kızlar eqlesin, kıps ;) İyi geceler canım dedikodu.

bu arada böyle hitap ediyorum ama gerçekten içinden geldiği gibi yazıyorum çünkü bu sitenin olması bana güven veriyor. normalde kendimi yazarak iyi ifade edebilen biri değilimdir. sayısalcı olmamdan mütevellit kelimelerle aram pek de iyi değildir -en azından sayılara nazaran-. tanımadığım insanlara bir şeyler anlatmak yıllar önce de daha kolay geliyordu, şimdi de. ha şimdi bakınca sitede tanımadığım pek de kişi kalmamıştır, anonimlik falan hak getire ahahjs. neyse sitenin bana kattığı en güzel şeylerden biri yazı yazmak oldu. anlattığımı dinleyecek kimse olmasa bile buraya gönül rahatlığıyla yazabileceğimi biliyorum. kaldı ki buradan tanıştığım çok güzel insanlar var ve onlarla sohbetimiz hâlâ devam ediyor. İyi ki o insanlar var, iyi ki bu platform var... 💜
themuallim
helllöööö diyerek giriş yapıyorum siteye.🌈
saygıdeğer ikizler'in yazısından ilham alarak buralarda arzı endam etmeye karar verdim. nasılsınız?
ben görüşmeyeli hele hele hele hele antepli oldum arkadaşlar💃
sizinle görüşmeyeli şahsi olarak hayatımda pek de bir şey değişmedi aslında. yine aynı ben, sadece mesleğimi gerçekleştirmeye ve farklı bir şehirde yaşamaya başladım. üç yıllık bir kpss süreci sonucunda 2022 şubatta antep'te bir liseye atandım. bu süreç benim için ilk başta çok zordu. thor'la da konuşmuştuk, maceradan maceraya atladım ilk atandığım zaman😅
öncelikle antep pahalı bir şehir, zaten günümüzde alım gücümüz belli maalesef ama antep'te bu durum ekstra diyebilirim. yemek kültürü bunu en çok besleyen durum bence. daha önce hiç güneydoğu turu yapma fırsatım olmamıştı, kulaktan dolma bilgilerle gittim oraya. çok katmanlı, her tür sosyal statüden insanla karşılaşabileceğin; bilindiği üzere farklı milletleri de çokça barındıran bir yer. aslında bizim için zorunlu hizmet adına ilk başta gelen bölge burası ama sevmek lazım. elbette hem fakültede okurken hem sınava hazırlık sürecinde "her neresi olursa olsun görevimi yaparım" diyordum, diyorduk ama iş bunla bitmiyormuş gerçekten.
bir yandan ev bulmaya çalışıyorum, bir yandan kültüre adapte olmaya çalışırken aynı zamanda mesleğime, öğrencilerime adapte olmaya çalışıyorum. en zoru kesinlikle ev bulmaktı, bu uğurda az kalsın yolum malum evlere düşüyordu dolandırıcılar sağolsun :)
şimdilik 4 aylık bir tecrübem var bu içinde bulunduğum tempoya dair ama okulum çok kötü, semti çok kötü, şartlar çok kötü. güzel olan tek tarafı sanırım çocuklar. ben buraya öğretmeye geldim ama kendim her gün ayrı bir gerçek öğreniyorum. ben onlara matematik öğretiyorum -en azından deniyorum :)- onlar bana kendimi öğretiyor. çok garip. ne olaylar ne olaylar. anlatırım bir gün, çok uzun. şuan çok idealist gidiyorum aslında ama umarım içinde bulunduğum sistem bunu köreltmez. kendime sabır ve daha fazla hoşgörü diliyorum.
velhasıııllll karanlık yollardan geçtik, zehir gibi sular içtik veee tekrar burada buluştuk. öpüyorum kocaman :*
Ssoryy
ağır depresif olduğum zamanlardaki en büyük saflığım üzgün görünen insanlar ile muhteşem bir empati sağladığımı ve bu yüzden çok iyi anlaşabileceğimi düşünmekti.sonuç olarak facebook da iç karartan paylaşımlar yapıp hayatın ne kadar boktan olduğunu falan söyleyen bir kızla tanıştım.biraz mesajlaştıktan sonra kızın ağır sorun olarak gördüğü şeyler komiğime gitmeye başladı. aslında görkemli bir hayatı hak ettiğini ama ailesi ve bazı durumlar yüzünden yaşayamadığını falan gibi şeyler anlatıyordu.erkek arkadaşı onun duygusal yapısını anlamıyormuş filan. sonra kendi sorunlarımı düşündüm aslında benimkilerde farklı sayılmazdı bir cümle ile ne kadar derin acılar çektiğimi ifade edebilirmiydim ki? yazdığım şeyleri okuyunca kız muhtemelen benim gibi hissedecekti. sahip olduğu iyi-kötü özellikleri ve hatalarını kabul edememekten doğan kuruntular. İkimizin de ortak noktası buydu. İlginç şekilde bu mesajlaşma olayından sonra bir şeylere üzülme eğilimim azaldı. hayatımda geçirdiğim en saçma kişisel gelişim budur muhtemelen :d
Sanatçı
sadakat ya birine doğru koşmaktır ya birinden kaçmaktır. sadakat erdem değildir aslında sevgiden kör olmaktır. hep kaçtığın şeye eninde sonunda yakalanmaktır sadakat. yemin etmeden bir daha düşün. çünkü; sadakatle başlayan her şey ihanetle biter.
Sanatçı
5 yıllık üniversite maceramda pek ortamlarda bulunmadığım için, gelecek nesiller anlatabileceğim tek şey, “üniversite zaman kayıbı” olurdu. anı yaşamayı bilenler böyle düşünmez, aslında iyi tarafı çok arayanım soranım olmadığı için rahat rahat istediklerime odaklanabiliyordum, nasıl olsa sabaha kadar konuştuğum birileri yoktu...
Doctorwhoo
omü dedikoduysa adının hakkını verelim. bu ikarus'un aslında maske fabrikası olduğunu öğrendim ama bizden saklıyormuş, ve zenginmiş. koronayım vs derken bize maske vermemek için bahane uydurmuş aslında. bir de beni, yorum için iban atıp parasız sözü kullanırsan telif atarım diye tehdit etmişti. ben burda ikarus'un burdaki saltanatını bitirmek için ve siz kardeşlerimi ikarus konusunda gözlerini açmaya geldim... beni dinleyin dostlar
ucuncunesilsaglikci
bir hafta öncesine kadar çok sevildiğinize emin olduğunuz ve çok sevdiğiniz biri olduğunu düşünün. kendi sevginizden çok onun sevgisinden eminsiniz o derece. sonra ikinizle alakalı olmayan bir sebeple ayrılmak zorunda kalıyorsunuz ve çok üzgünsünüz. hem çok sevip ayrıldığınız için hem de çok sevdiğiniz o insanı üzdüğünüz için. normalde bir acı çekecekken onu üzdüğünüz için üç kat fazla acı çekiyorsunuz, kahroluyorsunuz resmen. sonra bir akşam arkadaşınızla uzun uzun konuşurken bu çok sevdiğiniz insanın zamanında yaptığı ve sizin affettiğiniz yanlışlarını bu yaptığı da çok saçmaydı diye anlatırken aslında o olaylarda yalan söylediğini fark ediyorsunuz, sonra bu olaylarda bulunan bir kıza mesaj atıp işin doğrusunu öğrenmek istiyorsunuz. kızla konuşunca öğreniyorsunuz ki sizi aldatmış. tüm parçaları bir araya getirip baktığınızda da gördüğünüz şey bir değil iki değil tam üç defa sizi aldatmış. çok sevdiğinden emin olduğunuz o insan yapmış bunu. diyeceğim o ki kimseye ama kimseye insan aşktan kör olmuş gözlerle bakmamalı, evet çok sevebilirsiniz köpek gibi sevebilirsiniz; ama mantığınız asla devredışı kalmamalı. ben mantığımı kullanmam gerektiğini çok geç ve çok ağır bir şekilde öğrendim ve tecrübeyle sabitledim.
Sanatçı
aslında ne menekşe ne güldür hatırlanan
topluca bir coşkunluğa varıldığı zaman
Mona lisa
eşyalarımızı, elbiselerimizi gün geçtikçe bizden bir parça olmazlar mı? onları sık sık değiştirmek isteyişimiz bundan kaynaklanıyor olabilir mi? biz istediğimiz kişi olabilmek için önce dış görünüşümüzü düzeltmeye çalışıyoruz. olmak istediğimiz tarzda olmaya çalışıyoruz. onlardan asla vazgeçemiyoruz. hatta benzemek istediğimiz insanların kıyafetlerinden alıyoruz, onun gibi giyiniyoruz vs. (özellikle ünlülerden) örneğin; takım elbiseli bir adam gördüğümüzde ciddiyet ve resmiyet anımsatır. ama deri ceketli salaş giyinmiş elinde kask olan birini gördüğümüz de daha rahat bir insan olduğunu düşünebiliriz.kıyafetler aslında sözsüz iletişim aracıdır. büyük ön yargılara rastlarız çoğu zaman. hepimizin hayatında tanıştıktan sonra '' ya aslında hiç düşündüğüm gibi biri değilmiş...''dediğimiz çok olmuştur. kıyafetler insanlar üzerinde etki yaratıyor. siyah oje, siyah ruj sevmediği halde dışardan istediği tarz bir insan gibi gözükmek için siyah oje süren siyah ruj süren insanlar gördü bu gözler.ya da bir ortama girmek için olmadığı biri gibi giyinip, olmadığı biri gibi davranmak gibi.bunlar tabi ki şahsi fikrim ...
👑 Ef.
işsizlikten her gün bi tarafa halat sarıp bi tarafı boyuyorum, bi trafo boyamaya filan çağırsalar rahatlıycam aslında.

mimarlique
tek bir projenin kalması, artık 5. sınıf olman, okula sadece ayda 1 uğrayacak olmak, bunlar aslında ben samsun sevdalısı ve manyak sosyal hayatım için inanılmaz fırsatlar ama bir yandan da 3 ay sonra serüvenin bitme durumu, öğrencilik hayatının son bulması ve beraberinde getirdiği sorumluluklar, benim bu süreci evde stresli bir şekilde geçirmeme neden oluyor. dışarıyı bırakın eskiden buraya bile yazdıklarım ve şuan yazıp yazıp silmeme neden olan kararsızlıklarım beni esir almış durumda, neyse işin özeti okul bitmeden benden daha fazla gezin, daha fazla eğlenin, daha fazla mutu olun, şu olmaz dediğiniz her boku yapın ki sonradan size cringe gelmesin :)
Tanrınınkırılankadehi
llosa bir öyküsünde hiçbir şeyi unutmayan bir adamı anlatır. adını şimdi hatırlayamadığım kahraman doğduğu andan itibaren gördüğü, duyduğu, yaşadığı tek bir şeyi bile unutamaz. herkes bunun tanrı'dan gelen çok özel bir yetenek olduğunu düşünür ve adama imrenerek bakar. adam ise neredeyse her gece dua eder tanrı'ya unutabilmek için. fakat nafile.. hiçbir şeyi unutamaz ve başına gelen bir dizi saçma sapan olaydan sonra kafasını vura vura intihar eder. İşte o hikâyede geçen bir diyalog vardı. kendisine unutamamanın ne kadar müthiş bir yetenek olduğunu söyleyen dostuna şöyle cevap vermişti bizim adam. " tanrı nefret ettiği insanlara öyle yetenekler verir ki, dışarıdan bakan herkes bunu ödül zanneder fakat bu aslında cezaların en büyüğüdür. üstelik bunun nasıl bir lanet olduğunu kimseye anlatamadığı için aslında iki kez cezalandırılmış olur. bu da tanrı'nın yaptığı bir tür espridir!"
bir süredir kendimi llosa'nın kahramanı gibi hissediyorum. hafızam en büyük düşmanım ve ben umutsuzca kafamı vuracak duvar beğenmeye çalışıyorum. tanrım, afedersin ama bu hiç komik değil...
ikarus✨
bir şeyin kıymetini gerçekten kaybedince anlıyoruz. acı ama gerçek. tam 3 ay sonra, geçirdiği trafik kaza sonrasında, kullanılamayacak kadar kötü durumda olan kolunu bugün hareket ettirip kullanabildiğini öğrendim. artık yemek yerken kaşığını zor da olsa kendi tutacak, dişlerini fırçalamak istediğinde diş macununu fırçaya kendisi sıkabilecek.. daha da iyi olacak, inanıyorum. ama basit, rutin gelen şeylerin aslında hayatımız için ne kadar elzem olduklarını onların yokluğunda anlıyoruz. böyle durumlarda ne arkadaşlık ilişkileri, ne gönül meseleleri, ne iş güç para... hiç biri insanın gözünde olmuyor. sadece "sağlık olsun" gerçekten gerisi yerine konuluyor..
Артем
son 10 yıldır mizantropist olmamak için bir sebep göremiyordum aksine hep destekleyecek olayları yaşayıp gözlemliyordum,son zamanlarda mizantropik bakış açım inanılmaz derecede güçlendi.İnsanın ne kadar şerefsiz ve yoz bir canlı olduğunu anlamak için günümüzdeki atların soyuna bakmamız bile yeterlidir
günümüzde yaklaşık olarak 600 at ırkı varken sadece 2 at soyu vardır. bunlardan biri bildiğimiz evcil at ve nesli tükenmekte olan przewalski atıdır.insanlar tarafından yaptırılmış aşırı yoğun üreme nedeniyle evcil atların genetik çeşitliliği tüm zamanların en düşük seviyesindedir.yoğun üreme derken şaka yapmıyorum bu öyle bir üreme ki dünyadaki tüm erkek safkan atların %95’i darley arabian adlı atın soyundan geliyor.aşırı yoğun çiftleştirmeye bağlı olarak genetik çeşitlilik azalır bu düşük genetik çeşitlilikde genetik hastalıklara yol açar,miyopati ve gece körlüğü gibi genetik hastalıklardan etkilenen atların genetik çeşitliliğinin korunması gerekir aslında her canlının korunması gerekir çünkü düşük çeşitlilik genetik hasara yol açar bu da bir sorundur.bu genetik hasarın insanlar tarafından bilinçli ve kasti bir şekilde yapılması ise kabul edilemezdir tamamen keyfi sebeplerle yapılmıştır.neyse çok uzattım toparlamak gerekirse insanlar şerefsizdir,yaşasın mizantropi ve mizantropistler!

olurda birisi okumak isterse diye makaleyi de buraya bırakıyorum

https://doi.org/10.1016/j.cell.2019.03.049
Zeze
gerçekten kimsenin olmadığı yalnızlık mı kötü yoksa az bir kalabalığın arasında yalnızlık çekmek mi karar veremiyorum. eğer ikincisi ise, anlaşılmamak daha kötü olmuş oluyor aslında. peki insan neden anlaşılmak istiyor ? anlaşılmak istemek de aynılaşmak gibi mi ? eğer öyleyse bu bencillik olmuyor mu ?

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)