ikizler
bismillahirrahmanirrahim diyerek giriş yaptım siteye. İlk başta eşimden sitenin açıldığını duyduğumda inanamadım. yok be dedim ama gerçekmiş. nasılsınız hanımlar beyler, sıhhatiniz afiyetiniz yerindedir umarım. yazarak bir şeyler anlatmayalı uzun zaman geçtiği için klavyede ellerim bile şaşırıyor şu anda yazdıklarıma. ay bazında baksak 2 seneye yaklaştı böyle bir durum yaşamayalı. olsun o kadar da. eskiden dağa taşa yazardım her şeyi. her gittiğim yerde bir yere bir şeyler karalar orada var olmaya çalışırdım. bu geçtiğimiz sürede ise altını çizmeye başladım. bir elimde cetvel bir elimde kırmızı kalem ne görsem altını çiziyorum. kendim için kendimin konuşması yerine başkalarının kelimelerinde ifade edilmenin rahatlığını yaşıyorum sanırım. yoksa orta yaşlarıma geldikçe dinginlemeye mi başladım? sanmıyorum. atamalı bir işte çalışalı 2 yılı bitiriyorum. ticaretin köpeği olan ben için atanmışlık zor becerdiğim bir iş olsa da iyi kıvırdım sanırım bu işi. süreç içerisinde evlendim üniversiteden beri hayatımda olan hanımefendiyle. evlendim ama hanımefendi de başka bir ilde çalıştığı için bekar hayatı yaşıyorum senenin 10 ayında. sporumu düzenli bir şekilde devam ettiriyorum. tabi pisboğaz yememi de. bu yüzden fiziksel olarak pek değişmesem de güçsel ve mental anlamda her geçen zaman daha da güçleniyorum. zorla çaya attığım şekeri bıraktırdı hocam. alıştım ancak şimdi de ne şekerli içiliyor ne şekersiz içiliyor bu meret. gezginimden sonra (bilmeyenler için üniversite hayatımdaki bisikletim, dostum, herşeyim), bir de mızrağım oldu. o da motosikletim. mızrağımla beraber iş yerine gidip geliyoruz, işten sonra veya haftasonları farklı şehirlere kaçıyoruz. o da bu yetişkinlik hayatımdaki dostum oldu. gezgine oranla biraz masraflı (benzin fiyatları :( )bir dost ancak ona göre de keyfi olan bir dost. bir de karavan gibi kullandığımız bir aracımız oldu bu sene. onunla birlikte de 7 şehir gördük. acemilik senemizdi onunla birlikte ancak baya keyifli anlar yaşattı bize. arabadan eskiden nefret ederdim hâlâ nefret ediyorum. ancak böyle karavan tarzı kullanabildiğim için biraz sempatim var. o yüzden o benim işime yarayan uzaktan bir akrabam gibi. arkadaş edinme yetimi kaybettim niyese. eskiden hayatıma senede en az 1 dost bir çok da arkadaş eklerdim ancak 2 senedir hiç dost ekleyemedim. edindiğim arkadaşlar da çoğunluğu mecburiyetten. niye böyle oldu hâlâ anlam veremedim buna. hâlâ birileriyle kavga etmedim, hâlâ aynı şarkıcıları keyifle dinliyorum, hâlâ hâlâ... bir sürü hâlâlar ve bir sürü yepisyeni şeylerle iki yıl geçmiş buraya gelmeyeli. hepinizi çok özledim ve seviyorum. biraz daha duvarı okuyayım bakalım millet neler yapıyor. bu şarkı eşliğinden hanım memleketindeki balkonumdan hepinize mutlu geceler... :)


themuallim
sa. bir tane podcast dinliyorum. konuşmacıların bahsettiği konu da şu, 2000'li yılların başında bir tane itiraf sayfası varmış onla ilgili sohbet ediyorlar. direkt bizim siteyle bağdaştırdım ve yakın geçmişe gittim, geceye de minik bir itiraf olsun, özlemişiz. hazır mısınız? bir önceki sürümü bilenler bilir, üyelik sistemi yine vardı ama paylaşım yapabilmek için zorunlu değildi, anonimbay ya da anonimbayan olarak yorum yapılabiliyordu ya da gönderi paylaşılabiliyordu. ben ikinci sınıf falanım ve özgüvensizlikte zirve bir dönemdeyim o ara. bir gönderi paylaşmıştım işte kendimce komik, okulla ilgili bir durumdu sanırım. o zamanlarda da böyle hani bir gönderi altında 600 yorum coşturulduğu zamanlar. ben gönderimi paylaştım, 3 saat oldu 5 saat oldu tık yok. nasıl bozuluyorum ama kimse bir şey yazmıyor diye. en sonunda dayanamadım, hesabımdan çıkış yapıp anonimbayan'dan "ahahhaja gerçekten mi ya" tarzı bir yorum yaptım mesajıma, sonra döndüm kendi hesabımdan teşekkür ettim bi de ajsaahsjskakskd loser'lık seviyesine bakın ya, ne gerek var böyle bir şeye kaldı ki hâlâ bazen kendi gönderilerimin altına yorum yapıp eğleniyorum kendi kendime. bu yüzden de artık radikal bir karar aldım, akıştaki tüm gönderileri beğeneceğim siz paylaşın çiçeklerim ben hepinize gülüyorum❤he bu arada şunu da ekleyeyim, neyse ki akışta kendi özelliklerimi betimleyip "tanışalım mı :)" gibi cümleler yazmamışım, o potansiyel var çünkü ahdjdl beterin beteri var arkadaşlar... kendi kendiyle kavga edenler de vardı, hepinizin farkındaydım hepinizin aldjdekal sevgiler. :*
ucuncunesilsaglikci
arkadaşlar emrah-gotur beni gittiğin yere dinliyorum, moral motivasyon yerlerde; maniti gittiğim her yere cebimde götürebilirsem rahat bir nefes alıcam 🤦🏼‍♀️
hipokratinyegeni
galiba ben kpop batağına düştüm.. şarkı çok hoşuma gitti sürekli dinliyorum. bu yaştan sonra kpop fanı olacağım galiba

Doctorwhoo
atakente inmişsin, kulaklık takıp en sevdiğin şarkıyı dinliyorsun, bir yandan da sahili izliyorsun. hayvan gibi güzel hayal...
ikizler
sanki bu gece tarihler 2020'nin sıradaki gününe değil de 11 ocak 2017 ye atmış gibi. sabahında gezgin efendiyle süren 40 km lik gel.git yolcuğum tamamlanmış. akşamına çay ocağında çaylar içilmiş, sonrasında balkonda kar maskesiyle kitap okunmuş, üşüyen vücudumu güzel bir duşla ısıttıktan sonra kahvemi yudumlarken karşı binadaki yeşil, aksa kömür yazısına bakarak müzik dinliyormuşum gibi. anda ise bazı şeyler hâlâ aynı bazıları ise eksik bazıları ise bambaşka. yatakta oturmak yerine, ben dünyadaki 1.yaşımı kutlarken onun ise mezardaki 23. yılını kutladığı dedemden kalma, restore ettiğim ahşap şezlongda oturuyorum. kahvem yok, hiç yok, buklesi dökülen uzun saçım yok... şarkılarım var, hâlâ aynılar. zaman geçti içine yenileri eklendi, bazıları çıktı. ama hâlâ kalp ritmime ayak uyduruyorlar. aksa kömür yazan duvardan sektirerek izlediğim karanlık gökyüzü yerine, karşı binanın çatısından sektirerek izlediğim gökyüzü var. aynı karanlık oda farklı bir ilde var. kitaplarım yanıbaşımda tüm ihtişamı ile var. varlıklar ve yokluklar. yazamadığımız eksik yazılar, okuyamayan eksik dostlar. ama anda tek bir cümle var. geçmiş hiçbir yere gitmez, sadece cee eee yapmak için yüzünü sizden gizlemiştir. mutlu geceler dostlarım...
iyikalplipsikopat
tam 8 ay gecti

burada ancak bir seyler duzeldiginde paylasim yapacagima dair kendime soz vermistim.iyi ve dogru olmaya dair guzel seyler yazacagimi, sevgiyi, vicdani ogrendigimi, artik iyi dusundugumu iyi oldugumu yazacagimi falan

ama her zamanki gibi hicbir sey degismedigi gibi daha da kotuye gitti, daha cok curudum daha cok kinlendim , daha cok kole gibi ezildim, daha cok kolelestim

ve tum bunlarin ustune, gun sonunda en buyuk basarim intihar etmemek iken lanet domuz babamin salak sacma islerini yapiyor onun bagrislarina, emirlerine susup boyun egiyor, onun benim icin cizdigi kadere itaat ediyor, icimden onu öldurmek kesmek gelse de sadece tamam diyebiliyorum, kucuk bir sey istiyor yapiyorum ama gitmeme izin vermiyor saatlerce hicbir sey demeden onun karsisinda oturuyor, telefon konusmalarini dinliyor itaat ediyorum

hayati boyunca en buyuk zevki insanlari baskalarinin karsisinda asagilamakti, ne zaman babamn bir arkadasyla iletisim kurmak, hatta sadece arkadasinin sesini duymak zorunda kalsam kendimi bir haydut grubundaki seks kolesi gibi hissediyorum, adeta ruhuma toplu tecavuz ediliyor

bir gun tum bunlar bittiginde, kolelikten kurtuldugumda, kimseye itaat etmeyecegim, kimseden korkmayacagim, tamamen ozgur olacagim, kendim ve sevdiklerim disinda herkesi kole olarak gorecegim, hicbir duygumu bastirmayacagim, hicbir seye susmayacagim ve bir gun ozgur oldugumda, son 8-9 yildan beri kendimden nefret etmeme, kole gormeme, daima ezilmeme, asagilanmama, gucsuz ve aptal hissetmeme sebeb olan babamin en buyuk psikolojik acilari cekmesi, yalniz sekilde ruhundaki aciyla ölmesi icin elimden geleni yapacagim

sevdigim 3 insan disinda hicbir seye karsi vicdan, sevgi gibi hislerim kalmadi, her seyle alay edebiliyor, kendiminki dahil her aciya kahkaha atabiliyorum ve icimdeki kin ve delilik her gecen gun daha da artiyor gibi
ikarus✨
başıma bir şey gelmeyecekse eğer , itiraf ediyorum, uzunca bir süredir ezhel - aya ' yı loopa aldım dinliyorum. kopamıyorum. düştüm bu batağa bir kere kurtulamıyorum :(((
Gamsız Baykuş
bana doğru konuşuyor ben: - ''düşünmek yoruyor seni biraz dinlen yahut içine kapan, nasıl istersen.''
iyisi mi? sessizlik derim.
anlatıyorum kendime, dinliyorum kendimi.
söylenecek çok şey var, katlanacak yok hal.
iyisi mi? sessizlik derim.

Sümsük
aklından ne geçiyor hınzır diye sormuş yukarıda. kafam çorba. arada şu balkona çıkıyorum ay fener misali asılı gökyüzünde ulan diyorum hani bu manzarada olmasa kime bakıp dertleşeceğiz. anlatıyorum aga ona dinliyor varya hiç usanmadan. ben ne kadar melankolik, saçma ve çocukça duygu varsa hepsini anlatıyorum ona o ise yılların yorgunluğu, bilgeliği ve benim gibi nice nice duygular anlatmış insanları bolca dinlemişliğin verdiği o tatlı sükunetle sadece gözlerimin içine bakıyor. sonra yaşlı fenere iyi geceler dileyip bana verilen süreyi doldurmaya devam ediyorum. İyi geceler.
Mona lisa
bir daha gamze bir yüz kusurudur deyip karşımda uzun uzun anlatan biri olursa uçan tekme atmayı düşünüyorum. karşımdaki kişinin anlatmasını dinliyorum. uzun uzun yüzümde bir kusur olduğunu bana inandırmaya çalışıyor. cümlesi bittiğinde yıllardır yüzümde olan şeyin adını ve nasıl oluştuğunu biliyorum. evet bir kusur deyip geçiyorum.hayır böyle diyorum ama ben seviyorum ve memnunum. kimsenin ne dediği önemli değil. ama böyle olunca sinirlerimi bozmuyor değil. birde daha da ayrıntıya giriyorlar ya bitiyorum orda. sen demesen ben bunu asla öğrenemeyecektim çok teşekkür ederim demem bekleniyor. ve cümlenin sonu ama çok güzel, sana çok yakışıyor. sakın yanlış anlama demezler mi🤦‍♀️İyi niyetli olunabilir, ama az mantıklı olsalar, gelmişim 20 yaşına bunu bilmiyor olamam normal olabilir mi. bir arkadaşım ilk kez şöyle böyle diye, böyle bir konu geçtiğinde birşey demeden geçtiğinde ona bunu sormadığı için teşekkür ettim. bu şey gibi senin gözlerin mavi, senin boyun kısa, senin çok fazla kiloların var...ama sana yakışıyor vs. ya mavi göz ne kadar güzel birşey insanlara yakışıyor. ama bunu şöyle söyleyen insanlar yok var . '' mavi gözlör aslondo rengsizdörr. '' adamın gözü mavi yada değil ne fark eder. İllâ da söylemen mi lazım.çok güzel de geç. görme engelli birinden dinlediğim bir konu var, sen nasıl görme engelli oldun? doğuştan mı sonradan mı diye. İnatla öğrenmeye açıklamaya çalışıyor. bu adamın gözleri görmüyor ne fark eder önce mi sonra mı eden adamın üstüne gidiyorsun. İnsanları olduğu gibi kabul etmemiz gerektiğini anlayamıyoruz ve gereksiz üstlerine gidiyoruz. fiziksel özellikler seçilebilen birşey değil. hepimiz farklıyız, farklı özelliklerdeyiz.bizi biz yapan etkenlerden biride bu.
👑 Ef.
slm tokata dönüyorum, muavinle kanki olduk yolculuk başlamadan kahvemi aldım. ama dertli mıknatısı olduğum için kafamı ara sıra sallayıp evet evet cık cık cık diyerek muavinin çalkantılı aşk hayatını dinliyorum şu an.
dakoh
ankara yolu bitmiyor ben de ppap dinliyorum beynim cıvıdıkça cıvıyor keşkem dans da edebilsem :(
bensizdenkactim
size bi şey itiraf edicem lisedeyken sıkı bir şanışer dinleyicisiydim hala arada dinliyorum aşırı iyi bence ya
Zeze
İnsanlar robot değil ki. mesela edebiyattan gerçekten anlayan illa enstrümantal müzikleri sevecek diye bi şey yok. starbuckstan kahve içen ferdi tayfur dinleyemez diye, yalnız başına dolaşmayı seven kalabalıkla eğlenmeyi sevemez diye. çaya bayılan kahve içemez diye bi şey yok. kategorilendirmeye gerek yok yani. İnsanlar birbiriyle alakasız onca şeyi sevebilir. mesela ben gabriel garcia marquez okuduktan sonra hakkı bulut dinliyorum. kime ne 😉
ikizler
mutlu geceler gençler. nasılsınız? ben yorgun ve musmutluyum. yaz okulundan sonraki bir aylık yatışımın ardından bu kadar hareket halinde olmak bana müstahaktır diye düşünüyorum. öncelikle üniversitemize yeni gelen kardeşlerimize hoş geldiniz diyorum. bu üniversitede ve platformda 5. yılına giren biri olarak benden büyükler de olsa ben de kendimi bir nebze olsun yaşlanmış hissettim bak şimdi. yaşlılık sohbetlerini bir tarafa bırakayım yahu. ben bir arkadaşımı daha evlendirdim bu sene. milletin arkadaşları mı yavaş yoksa benimkiler mi çok hızlı anlamıyorum. beraber finalleri, vizeleri çalıştığımız, oda komşum olan adamlar bir bir evleniyor. bu sefer de samsuna gelmeden önce düğün için ankaradaydım. sabah erken indim, hem rahat rahat düğüne katılırım hem de biraz gezerim ankarada diye. biraz bir camiye girdim uzanıp dinlendim. allahın evlerinin kimsesiz olduğumuz zamanlarda kimsemiz olması çok hoşuma gidiyor. ondan sonra bir kahvaltı yaptım. sonra anıtkabire gittim. anıtkabirin her yeri japon dolu. kendimi yabancı bir ülkeye gelmiş gibi hissettim. türkçe konuşan azdı. bu durum şaşırttı beni. türk milletinin atasını ziyaret için geç saatleri beklemesi tuhaf bence. atatürkü ziyaret ettikten sonra dedim ki kızılaya geçeyim. orada çok güzel kitapçılar var. daha önce bir defa gitmiştim. arkadaşlarım kollarımdan tutup çıkarmışlardı beni remzi kitapevinden biz buraya kitapçı gezmeye mi geldik diye. bu sefer de otobüse binip kızılaya geçecekken arkadaşlar aldı arabayla düğüne geçtik erkenden. düğünden sonra tekrar bindik arabalara ve indim samsuna. o kadar özlemişim ki bu şehri. artık memleketim burasıymış gibi. nasıl özlemeyeyim ki. aşık olduğum, gezgin gibi bir dosta sahip olduğum. denizinden ormanlarına, havasından yollarına kadar benim olan bir şehir. bu sene yeni bir yurtta kalıyorum ben. güzel sanatlar kampüsünde üniversitemiz bir erkek yurdu açmış. ben de tesadüf eseri fark ettim. yaz okulunda başvurmuştum ve bir arkadaşımla beraber çıktı. ben çok sevdim burayı. hem ilkadımdaki çay ocaklarıma yakın, hem üniversiteye yakın. her yer bir gezgin uzaklığında :) 3 gündür eşyalarımı taşımak, eksik olan şeyleri almak, okuldaki işlerimi halletmekle uğraştım. ve dün gece 3 aydan daha fazla zamandır kendisinden ayrı kaldığım yarimle buluştum. o kadar çok özlemişim ki onu. İnsanın birini özlemesi kadar güzel bir şey varsa özlediğine kavuşabilmesi. bunu nasıl kelimelere dökebilirim nasıl anlatabilirim bilmiyorum. sevdiğinizin gözlerini öylesine izleyebilmenin mutluluğunu başka ne verebilir ki şu dünyada. İnanın ki bilmiyorum. o anların her saniyesini romanlar dolusu yazmak isterdim. ama aşk insanda unutkanlığa yol açıyor. bildiğinizi de unutuyorsunuz bir tek o kalıyor geriye. güzel sevin, güzel sevilin dostlarım. hayat aşkla çok daha başka güzel. normalde 4-5 yazıya sığdıracağım şeyleri tek yazıya sığdırmaya çalıştım. çok da uzattım farkındayım. ne yapayım yahu. dostlarımla muhabbet etmeyi seviyorum. hem de en son yazısını uzunca bir zaman önce yazmış olan bir ikizler olarak biraz da hakkım var sanki. gecenize bir fotoğraf bırakarak iyi geceler diyeyim dostlarım. bu fotoğraftaki radyo yarimin bana dün gece hediye ettiği radyo. o kadar güzel bir şey ki. elektrikle ve şarjla çalışıyor. fm özelliğinin yanında usb, sd card ve aux bağlantılarını da desteklemesiyle müzik zevkini doruklara çıkarıyor. tam hayallerimdeki gibi bir radyo. ve hayallerimdeki radyonun hayallerimdeki aşkım tarafından bana hediye edilmesi de muhteşem bir şey. odamda tek olduğum an açıyorum dinliyorum radyomu. bir yere gittiğimde de götürebilirim. yarimin hayatımın her gecesinde olduğu günlerde onunla dinleriz saatlerce. muhteşem bir şey. diğeri de fotoğraf makinem. hareketli dünyadaki zamanı durdurma aletim. aynasız olmasından dolayı o da her yere gelebiliyor benle. bir sürü güzel fotoğraflar çekiyorum onunla. radyom, fotoğraf makinem ve gezginim. 3 dostum var artık benim. geceniz bu fotoğraf kadar güzel geçsin dostlarım... :)
onur2014
şu an hangi şarkıyı dinliyorsunuz? yoruma link bırak :)

Angaralı
neşet ertaş dinlemiyorsanız çok şey kaybediyorsunuzdur,eğerki dinliyorsanız zaten kaybetmişsinizdir.
allah rahmet eylesin
neşe dert aşk diye yazılır neşet ertaş diye okunur
ikizler
teknoloji çağı dediğimiz bu çağı seviyorum aslında. genel olarak keşke 70'lerde 80'lerde yaşasaydık keşke diyen birisi olmadım. ama o zamanlarda ve daha eski zamanlarda olan bazı şeylere imrendiğimi ve özendiğimi söylemeliyim. bu özendiğim şeylerden birisi de estetik ve ruh. teknoloji çağıyla bir çok şey işlevsel hale getirsek de estetik boyutunu atladık gibi sanki. evlerimiz mesela. yukarı doğru bakarken boynumuzun ağrıyacağı kadar uzun ve ışıl ışıl. ama biz o upuzun binalara değil de avlulu, merdivenli binalara bakarken dalıp gidiyoruz içimizden gelen bir yerlere. veya camilerimiz. eski camilere bakıyorum da içlerinde bir estetik bir ruh var. şimdikiler gibi milyonlarca lira harcanıp metreküplerce betonun dökülmesiyle değil de sadece allah rızası için samimiyet ve ihlasla yapıldığı içindir belki de. tüm o eskiliklerine rağmen hala zarif bir estetikle süslüler. maddi olanın yanındaki manevi olan duygularımız, hislerimiz, düşüncelerimiz, yaşayışlarımızda... giderek estetikten uzaklamışız. merhabadan merhabaya fark vardır derler ya. İşte onun gibi. konuşmalarımızda, ilişkilerimizde, bakışlarımızda, içimizin sesinde bile estetiği kaybediyoruz yavaş yavaş veya kaybetmişiz. bu beni üzüyor açıkçası. estetiğin olmadı yerde hiçbir şey yapasım gelmiyor. koca bir insan türü nasıl oluyor da estetikten bu kadar uzakta yaşıyor anlam veremiyorum. aslında çok da zor bir şey değil bu estetiği tekrardan kazanmak. biraz içimizden gelen güzelliği dışımıza yansıtmaktan geçiyor. sonrasında her şey zarif bir hal almaya başlar tekrardan, her şey tekrardan gönlümüzü de doyurmaya başlar diye düşünüyorum. estetik her şeyin içinde vardır. yeter ki biz çıkarmasını bilelim. hatırlar mısınız park kahvesi diye bir yerden bahsederdim size. İşte oradaki estetiğe kapılmıştım ben. bu yaz tatilinde gördüm ki nostalji katıyoruz adı altında estetiğini bozmuşlar mekanın. o yüzden oraya gitmiyorum ikindileri. buradaki kurşunlu cami adında baya eski bir cami var. İkindiden sonra akşama kadar oranın dış namaz kılınan yerinde oturuyorum. kitabımı okuyorum, gökyüzünü izliyorum, sokağın sesini dinliyorum. gökyüzünün, caminin avlusunun, caminin estetiği içinde huzur dolmak hoşuma gidiyor. mecbur bırakılmış yalnızlığı sevmem hiç. ama kurtarılmış bölgelerimdeki tercih edilmiş yalnızlığı seviyorum. yalnızlık dediysem de estetik olmayan her şeyden kaçıp estetik olanlarla yalnız kalmak. şuraya kurtarılmış bölgemden bir fotoğraf ve estetik bir şarkı iliştireyimde öyle gideyim. mutlu geceler dostlarım. rüyanızda özlem duyduğunuz estetiği görün... :)


ladylazarus
bugün dedemi ziyarete gelen misafirlerin yanında iki oğlan çocuğu vardı, birinin saçları uzun kıvırcık o kadar şekerdi ki ! mıncırdım ama pek pas vermedi. rigbymi götürmek istediler dfgdf o benim köpeğim dedim, buldular beyaz beyaz pamuğumu. giderken de elimi öptü başına koydu jsddjg hayır birkaç beyaz tel çıktı diye bu muameleyi hak ettim mi sahiden ?? berhudar ol evladım.

dün dünya saati hareketi vardı, ışıkları kapatacaktık ajandama dahi yazmıştım lakin ajandam yanımda olmayınca tamamen unuttum, çok üzüldüm. barış özcan' ı severek takip ediyorum lakin şanışer' le düetini izlemeye cesaret edemedim. raple ilk tanışmam da şanışer' le olmuştur, anılarım depreşti. katip ol sabahın ilk ışıklarınah diye müptezel gibi dolaşarak tükettim 2007 yılımı ddfgdf bir erkek arkadaşım yakalamıştı, o zamanlar küçüğüm tabii, sen şanışer mi dinliyorsun dedi. ben de kuzenimden görüp yüklemiştim, yok yaa onu kuzenim atmış, ben dinlemiyorum falan diye atarlanarak ' kuzenim yapmış yea ' jargonuyla da ilk o zaman tanışmış oldum.

bu da günün rap parçası olsun :


Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)