limos
manifest dinliyorum kız grubu dinlemek çok zevkli…amatör şarkısı benden size gelsin 🥳 yılbaşı akşamından önce yeni yıl dileklerimi sunmak üzere burada olurum sizi seviyorum hoşça kalın💋
Akay
o kadar kötü insanlar var ki artık aklım almıyor. özellikle bakmadığım halde bir şekilde herkes konuştuğu için duyduğum, gördüğüm şeyler yüzünden moralim çok bozuk. ya biz kime nasıl güveneceğiz artık? sosyal medyadan da artık iyice nefret ediyorum. çok bilgilendirici şeyler var, evet. çok komik, tatlı videolar görüp yüzümüz de gülebiliyor, evet. ya da benim gibi pasta, yemek videoları izlemeyi seviyorsanız "ya insalar neler yapıyor ne güzel" diyeceğiniz bir sürü güzel paylaşımlar da görüyorsunuz, evet. ama terazide ağırlık diğer tarafa kaydı bence artık. hiç de iyimser değilim. ki bu konu da dahil olmak üzere genel olarak salaklık derecesinde polyannacı biriydim. ben bile son birkaç senede bu hale geldim. allah bizi yanımızdan geçen insandan hayatımızdaki insanlara kadar herkesten korusun. karşımıza hep iyi insanlar çıkarsın. bu zamanda çocuk büyüten anne babalara da yardım etsin işleri gerçekten çok zor.
mayk
omudedikodu 4o çıkmak üzere. yakında sizle konuşacak
thor
başta başöğretmenimiz mustafa kemal atatürk olmak üzere, şehit edilen öğretmenlerimiz de dahil tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun. malum kişi hariç.
malifalitiko
yanlış bilinen şarkı sözleri ile alakalı durumumu sizlerle paylaşmak istiyorum ; "dışarıda deli dalgalar kirpi duvarları yalar." doğrusu bildiğiniz üzere "gelip duvarları yalar" olmalı. yanlış anladığım kısmı anlamlandırma mantığım ise şöyle : şimdi bizim köyde evler ahırlar vs hepsi taştan yapılma (erzurum köyleri 99-2000 li seneler). akşamları ahırda kirpi görüyordum. kaçınca taş duvara doğru gidiyor deliklerden yuvasına giriyordu. durum böyle olunca kirpi duvarları yalar mantığına buradan ulaşıyorum. ve itiraf ediyorum doğrusunun gelip duvarları yalar olduğu gerçeğini öğreneli 5-6 sene ancak olmuştur
mayk
dublin'de ilk ay deneyim ve gözlemlerim:
667€ kiraya paylaşımlı oda bulabildim
reyna'da kebap ve döner yedim. lezzet eh işte, fiyat 20€ civarı. çay 3€
konuştuğum yerli yabancı herkes dublin pahalı diyor
aile yanında kalırken ısıtıcıyı günde 2-3 saat açıyorlardı, soğuğa dayanaksızsanız mafolursunuz
taharet için manuel pompalı bir alet buldum, mutluyum
aynı gün içinde 4 mevsim yaşıyoruz
hava 6dereceye kadar düşüyor ama ortalama 10 diyebiliriz.
güneş varken bile yağmur yağabiliyor :d
ergenlerin çete şeklinde adam dövüp gasp ettiklerini duydum. umarım başıma gelmez
hırsızlık olayları motor, bisiklet, telefon ve cüzdan olmak üzere sürekli oluyor. whatsapp gruplarında mağdurlar paylaşım yapıyor
yazılımcı olarak iş bulmak biraz görünüyor çoğu ilanda irlanda veya ab vatandaşlığı istiyor. bence bu ırkçılık
değişik bar konseptleri var. bir tarafta dev ekranda maç izlenirken alt katta diskoda dans ediliyor diğer tarafta bilardo oynanıyor
aile yanında her yemekte patates yemekten patates oldum
oda arama sürecimde tanıştığım türkler yarı yarıya geldiklerine pişmanlar
İlk ay deneyimlerim sonucunda burda kalır mıyım? %80 kalmam, %20 kalırım
thor
100 yıl önce bugün türkiye cumhuriyeti kuruldu. bu toprakların üzerinde yaşamamızı sağlayan, bu vatanı ve bizleri başkalarının kölesi yapmayan, başta gazi mustafa kemal atatürk olmak üzere bu ülkenin kurulmasında emeği geçen, maddi manevi en ufak yardımda bulunan, şehit olmuş, gazi olmuş, yakınlarını kaybetmiş herkes bilsin ki bugün türkiye cumhuriyeti 100 yaşında. hepinize minnettarız. hepinize teşekkürler. iyi ki doğdun türkiye!
bayhuysuz
bilader tatil yapalım diye köye geldik yapmadığım iş kalmadı canım çıkmak üzere yeter be
themuallim
helllöööö diyerek giriş yapıyorum siteye.🌈
saygıdeğer ikizler'in yazısından ilham alarak buralarda arzı endam etmeye karar verdim. nasılsınız?
ben görüşmeyeli hele hele hele hele antepli oldum arkadaşlar💃
sizinle görüşmeyeli şahsi olarak hayatımda pek de bir şey değişmedi aslında. yine aynı ben, sadece mesleğimi gerçekleştirmeye ve farklı bir şehirde yaşamaya başladım. üç yıllık bir kpss süreci sonucunda 2022 şubatta antep'te bir liseye atandım. bu süreç benim için ilk başta çok zordu. thor'la da konuşmuştuk, maceradan maceraya atladım ilk atandığım zaman😅
öncelikle antep pahalı bir şehir, zaten günümüzde alım gücümüz belli maalesef ama antep'te bu durum ekstra diyebilirim. yemek kültürü bunu en çok besleyen durum bence. daha önce hiç güneydoğu turu yapma fırsatım olmamıştı, kulaktan dolma bilgilerle gittim oraya. çok katmanlı, her tür sosyal statüden insanla karşılaşabileceğin; bilindiği üzere farklı milletleri de çokça barındıran bir yer. aslında bizim için zorunlu hizmet adına ilk başta gelen bölge burası ama sevmek lazım. elbette hem fakültede okurken hem sınava hazırlık sürecinde "her neresi olursa olsun görevimi yaparım" diyordum, diyorduk ama iş bunla bitmiyormuş gerçekten.
bir yandan ev bulmaya çalışıyorum, bir yandan kültüre adapte olmaya çalışırken aynı zamanda mesleğime, öğrencilerime adapte olmaya çalışıyorum. en zoru kesinlikle ev bulmaktı, bu uğurda az kalsın yolum malum evlere düşüyordu dolandırıcılar sağolsun :)
şimdilik 4 aylık bir tecrübem var bu içinde bulunduğum tempoya dair ama okulum çok kötü, semti çok kötü, şartlar çok kötü. güzel olan tek tarafı sanırım çocuklar. ben buraya öğretmeye geldim ama kendim her gün ayrı bir gerçek öğreniyorum. ben onlara matematik öğretiyorum -en azından deniyorum :)- onlar bana kendimi öğretiyor. çok garip. ne olaylar ne olaylar. anlatırım bir gün, çok uzun. şuan çok idealist gidiyorum aslında ama umarım içinde bulunduğum sistem bunu köreltmez. kendime sabır ve daha fazla hoşgörü diliyorum.
velhasıııllll karanlık yollardan geçtik, zehir gibi sular içtik veee tekrar burada buluştuk. öpüyorum kocaman :*
Uyku
kyk borçları da dahil olmak üzere vergi affı teklifi kabul edildi.
https://www.haber7.com/guncel/haber/3033134-vergi-...
ikizler
her zaman hayatımın en özel köşelerinden biri olan ama uzak kaldığım bu evimden 10 ay sonra hepinize tekrardan merhaba. umarım hepiniz çok iyisinizdir. bu evime geldiğimde eski mahallesine dönmüş bir yetişkin hüznü kaplıyor içimi. mahallesinin, evinin çocukluğundaki, gençliğindeki o cıvıl cıvıl halleri göz önüne gelir de o günlerden şimdiki ana doğru sıcak bir gözyaşı hızında bir anı yolculuğu yapar ya. İşte onun gibi bir şey. bu hal bende oldukça evimin anahtarını çıkarmaktan korkuyordum. bir zamanlar neşe saçan evimin içindeki sessizliği duymaktan. geçen akşam ilkadım sahildeki çay ocağında otururken oradaki abi ile ayaküstü muhabbet ettik. uzun zamandır görüşmemiştik. diğer abinin nerede olduğunu sordum ve aldığım cevap birden gözlerimin dolmasına neden oldu ölmüş o abi. evini bir gece böcek ilacı ile ilaçlamış sineklerden korunmak için ve uyumuş sadece. sonrası yok. o kadar oturdu ki içime. ellili yaşlarında bir abiydi. güleryüzlü, neşeli sesli biriydi. bir kaç selamlaşmamızdan sonra tanış olmuştuk. biraz muhabbetimiz ilerleyince bize ikinci baharını ve her iki tarafın evlatlarının karşı çıkması sonrası kavuşamadıklarını anlatmıştı. öyle anlatmıştı ki hem de bir romanın dönüm noktası gibi. gözleri her anlattığına eşlik etmişti. geriye bir fotoğrafı bile kalmadı bana. sadece zihnimdeki o güzel gülüşüydü geri kalan. İçimi yakmıştı gidişi ve koptum o anki arkadaş ortamımdan. o kopuş bugün anahtarları cebimden çıkarıp omudedikodu mahallesine girmeme ve ikizler kapımı açmama vesile oldu. benim ise hayatım haddinden fazla değişti bu dönemde. okulum bitti ve bir süre bir yerlerde çalıştım. sonrasında ise çok da geçmiş olmayan bir geçmişte atandım ve atandığım kurumda çalışmaya başladım. hem de samsuna atandım. İmkansız geliyordu bu bana ama olmuştu işte. üniversite yıllarımda kendimi bulduğum şehir yeniden bana kucak açtı ve bu sefer uzun yıllar boyunca kalmak üzere yerleştim bu şehre. İl merkezine azıcık uzak bir ilçedeyim lakin her hafta sonu kendimi atakum sahilde, ilkadım çay ocaklarında buluyorum. artık maddi özgürlüğüme tam manası ile sahiptim. bir ev kiraladım. 2+1. hep hayalini kurduğum yaşamın ilk temellerini atmış oldum böylece. İstediğim eve sahip olmak ülkemizin ekonomik durumundan dolayı biraz zaman alacak biliyorum ama şu haliyle bile bana mutluluk veriyor bu ufak yuvam. bu fotoğraflar da salonumdan ve evimin balkonundan ufak iki kare. buraya taşındığımdan beri pek yalnız kalmadım. sadece 1 haftasonu yalnız kaldım. oradan buradan arkadaşların uğrama noktası oldum. amaçlar edindim kendime ve 15 yıl verdim kendime. üniversite yıllarında amaçladığım ne varsa gerçekleştirdim çok şükür. en yapılamaz olarak görülen şeyleri bile yaptım. şimdi bakalım 15 yıl sonrası benim için nasıl olacak. evet şu an ikizler evimdeyim. ama yetişkin hüznüm mahalleye çıktığımda içimi kaplıyor. kapı komşum snorlax'ı göremiyorum. çatı katından bize seslenen posydon yok, eski dostum oas gideli uzun zaman olmuştu. gezginimin ad babası yok, o yok bu yok, gerçekten görmesem de hayatımda yer etmiş bir çok dostum artık yok. özlediklerimin yokluğuna alışmak ve yeni bir yaşantıya adepte olmak biraz zaman alacak ha ne dersiniz. hepinize mutlu geceler dostlarım...
King
şeytanin evİne yaptiğim yolculuk (resİm yaşadiğim olayda bahsettİğİm otelİn gercek resmİ)
6 yaşımdayken erzurumdaydım.orada şehri tam tepeden gören palandöken dağında bulunan üçgene benzer devasa bir otel vardı.İsmi palan oteldi.o zamanlar televizyon yaygın değil telefon sabit hatlarla sağlanıyordu.bu ortamda büyüyen çocuklar olarak sürekli bu oteli görürdük.gösterişli yapısıyla hakkında hayaller kurmamızı sağlardı.birgün babamla konuşurken onu bıktırana kadar o binanın ne olduğunu sorup canavarların yaşadığını söyledim.babamda sonradan anladığım üzere şaka amacıyla orası şeytanın evi devler ve başka varlıklar yaşıyor dedi.tabi benim bu olayı ciddiye aldığımdan habersizdi.mahallede beraber oynadığım 3 arkadaşımı da şeker cips altın var diyerek otele yolculuğa çıkmaya ikna ettim.aramızda anlaştık.her sabah kahvaltıda yediğim patatesleri ekmek arasına koyup sakladım.ailelerimize oyun oynayacağız diyip erkenden yola çıktık önümüzde büyük kısmı düz arazi olan biryol olduğu için yürümeye devam ettik hepimiz tedirgindik.yolda arkadaşlarımla topumuzuda aldığımız için ma yaptık.ancak süreyi uzattığımızın farkında değildik.hava kararma belirtileri gösteriyordu.arkadaşlarım geri dönmek istediler.ancak buraya kadar gayret ettik oraya varınca istediğimiz herşeye sahip olacaz diye ikna ettim.elimdeki çubukla önde ben arkada onlar yola devam ettik.devamı yorumda
ikarus✨
başta başöğretmenimiz mustafa kemal atatürk ve eğitim şehitleri olmak üzere tüm öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun. bir çocuğun öğrenmesine vesile olmak, yetiştiğini görmek, öğrenmesine tanıklık etmek belki de dünya üzerindeki en güzeli şeylerden biri. ona öğrettiğiniz şeyleri özümseyip öğrendiğini gördüğünüz an hissedilen haz tarif edilemez. bir insan yetiştirmek, onu eğitmek, büyüdüğünü görmek, onun sorumluluğunu almak çok güzel bir his. bu mesleği hakkıyla yapan \yapacak tüm öğretmenlerin ve adayların günü kutlu olsun.
yeni nesil bizim eserimiz olacak...
maestro
bugün hocanın yanına gittim ders notu için 3 davar 1 bayan olmak üzere 4 isim verdi. 4üne de mail attım ve sadece bayan cevap verdi. bayanlar sizi hakedecek ne yaptık ya hepinizi çok seviyorum❤❤
Ailenizin Gayriresmi Doctoru
vay anam vay, yazmayalı neler dönmüş serhat ya? okulunu bitirenler, bitirmek üzere olanlar. yeni insanlar falan fistan.

neyse, benim de artık son yılım

İyisiyle, kötüsüyle anılar biriktirdim
Eleni
bilir misin, bilmem. şimdiki dönemlerde devam ediyor mu ondan da emin değilim. seneler önce(bizim zamanımızda yani) misafir öğrenci olayı olurdu. farklı şehirlerdeki öğrenciler değişim programıyla gelir, kendilerine şehir tanıtımı yapılırdı. üniversitede olmuyor bu olay, ilkokul yıllarına ait. ben fevri ve asi çocuk! değişim programından gelecek bir öğrenciyi konuk olarak almaya razı gelmişim. gün veriliyor, ne zaman geleceklerine dair. heyecanlanıyoruz, daha önce böyle bir şeye tanıklık etmemişiz tabii. aklımda dolaşan oloğanüstü hikayeler, kalıcılık yaratma çabaları. bir bir diziyorum kafamda derken, beklenen zaman gelir. gönüllü öğrenciler kamelyanın etrafına toplanmış misafir öğrencileri bekliyoruz. önümüzden bir düzineden fazla farklı öğrenci geçiyor müdürümüz ile birlikte. kafada binbir soru. (acaba hangisine tanıtacam?) aralarından birini pek sevemediğim için umarım bana o gelmez duaları. ön yargı işte. derken bana tontiş bir bağyan denk geliyor. yaşça büyük ablamız benden. tutuyorum elinden(lafın gelişi), götürüyorum eve. kadın anam mis gibi yemekler yapmış, afiyetle mideye indiriyoruz. konuşup hem heycanımı kırmaya çalışıyorum, hem de tanımaya çalışıyorum. o gün epey bir eğlenceli oluyor ve saati geldiğinde vedalaşıp yarın tekrar bir araya gelmek üzere ayrılıyoruz.(yarın alacam seni tamam mı? bekle beni.) yarın olması için uyumaya çalışıyorum bir an önce, uyumak ne mümkün. en son dalıyorum uykuya. sabah saate bakıyorum, evet söylenen saat. sorun yok gecikmeyecem diyorum kendimce. çünkü erkenden kalkmışım, imkanı yok geç kalmamın. babam geliyor yanıma, saçlarımı okşuyor. bakıp gülümsüyorum. gezerken arkadaşımla bol bol fotoğraf çektirmemiz için fotoğraf makinesi almış. hem de dijital. gözlerimin içi parlıyor, o zamanlarda kameralı telefonlar da yok. uçuyorum sevinçten. ansızın bizimkilerin telefonu çalıyor, erkene almışlar öğrencileri alma saatini. nefes nefese dimdik yokuşu koşuyorum, yetişemiyorum. yetmeyen nefesimle sadece sessizliğin kaldığı kamelyaya bakıyorum. okul hemen buluşma noktasının yakınında bir umut belki orada toplanmışlardır diye, tam soluklanamadan oraya gidiyorum. yoklar. pes etmiyorum, inatçıyım. müdürümüzün evini biliyorum, kızı da bizim okulda. oraya gitmek için yola koyuluyorum son çare. tükenmiş bir nefesle çalıyorum kapılarını. diyaframımdaki sancı yüzünden bir araya getiremiyorum kelimeleri, "öğretmenim erken, öğretmenim yetişemedim" anlıyor ne demeye çalıştığımı. müdürümüzün arkasında kızı beliriyor, kızının arkasında misafir arkadaşım. anlıyorum ki ben yetişemeyince müdürün kızı almış arkadaşımı. sesim kesiliyor, ayrılıyorum kapıdan. koşa koşa çıktığım yokuşu ayaklarımı sürüklercesine küçük adımlarla ağlayarak iniyorum. eve varmama yakın siliyorum gözlerimi, ne fayda kıpkırmızı olmuş bir kere. eve varıyorum, annem açıyor kapıyı. tutamıyorum kendimi ağlayarak anlatıyorum, babam ağlama diyor, olurmuş böyle şeyler. neden ağlıyorsun ki diyor. sarılıyorum, içimde yara olarak kalan bu anıyı hatırladıkça cevap bulabiliyorum babamın sorusuna frank. nedeni arkadaşıma yetişememiş olmam değil de, babamın düşünceli davranak aldığı o fotoğraf makinesine ilk anım olarak istediğini ekleyememiş olmammış.
yolyordam
selamlar. konu dışı bölümüne sanırım ilk defa yazıyorum. 27 yaşındayım. okulu bazı sebeplerden ötürü uzatmıştım ama mühendisim. İçkim yok, sigaram yok. çok şükür öğrencilik hayatım boyunca çoğu kişiden fazla harçlık geçti elime. ama elime geçen parayı hiç kimseye belli etmedim, "bakın ben neler alıyorum" havasında olmadım. kafelerde bir çaya 5, bir kahveye 15₺ verip içmedim, bunu sosyal medyaya koymadım. zaten genel olarak evdeydim. bir şeyler okudum, bir şeyler öğrendim, kendimi eğittim, "ulan şu nasılmış?" diye sorup, o konu hakkında bilgi edindim. ama bilmediğim şeye de "bilmiyorum" diyebildim. kendi kendime online müzik eğitimi aldım, bass gitar çalmayı öğrendim. klasik, jazz, blues, metal müzik dinlediğim için kafelerdeki, gece kulüplerindeki ritmik şeylere müzik diyemiyorum ve ortamları da çok sıkıcı geliyor. hayatım "efendi birisi" olmakla geçti. oturduğumuz sitedeki komşularımızın ben küçükken aileme söyledikleri aklımdadır hep. o sebeptendir ki, otomobil kullanımım bile güvenlik, sakinlik ve konfor üzerine. harıl harıl yabancı dil eğitimi aldım. bunlari kendİmİ övmek İçİn değİl, kendİmİ anlatmak İçİn yazdim.
az arkadaşım oldu ama öz arkadaşım oldu. sağolsunlar, bir iki tanesi hala hayatımdadır. karşı cinsle da çok iletişimim oldu. sevgili anlamında az ama yine fazla denilebilecek bir iletişim miktarı. özellİkle karşi cİns olmak üzere, bu zamana kadar edindiğim tecrübeleri sizinle paylaşmak istedim.
küçük dağlari ben yarattim: dikkat edin. gereksiz bir öz güvene sahipler. teknik olarak anladıkları bir konu, elleriyle tutabilecekleri bir iş olmamalarına rağmen ciddi bir öz güven sahipliği var kızlarımızda... yabancı dilleri yok. bilgisayar, otomobil kullanamıyorlar, ellerindeki binlerce liralık telefon "instagram telefonu"na dönmüş durumda. ne telefonun, ne de bilgisayarın yedeklerini almaktan, şifrelerini değiştirmekten bir haberler. ona rağmen büyük dağlari tanri, küçüklerİ ben yarattim.

İlgİ arsizliği: büyük ihtimal eğitimsiz, kültürsüz bir aileden geldikleri için, doğal olarak da iletişim yetenekleri zayıf bir ebeveynlere sahip oldukları için sosyal medya hesaplarında takipçi sayısı ve like sayısı derdindeler. bir arkadaşıma "ya o öyle miymiş",ya da "iyi gezmeler" gibi şeyler dediğim karşı cinsin çoğundan aldığım cevap "beğenmeden de geçme" oldu. cİnsellİğe aç erkeklerİn siradan, basİt İlgİlerİnİ, vücutlariyla çekmeye çalişiyorlar. bir hanımefendi gibi giyinmekten uzak, genel olarak fransız gibi giyinmeye çalışıyorlar. bir de nasıl daha seksi olacaklarının farkına varsalar, hele ki daha seksi nasıl olduklarının farkına varmış iseler, daha da tehlikeli, daha da kendini beğenmiş bir insan oluyorlar. bİr de üzerİne zamaninda sevdİklerİ adam, bunlari kullanip bİr kenara attiysa, duygulariyla oynadiysa.

ekonomİ kötü, çaresİ var: ya zengin, ya da zengin gibi görünmeye çalışan erkeklerin yanında olmak. eline geçen beş kuruşu sigaraya, telefona, kafelere, gece kulüplerine harcayıp, bunu da hikayeler başta olmak üzere sosyal medyada kanıtlamaya çalışan, kaliteden ziyade ses seviyesine önem verilmiş eksoz, hoparlör, aracın aerodinami başta olmak üzere tüm dinamikleriyle oynanmış, oynar gece kulübü gibi otomobile sahip olan erkekler bir numaralı tercihleri genelde. eğitimsiz, kültürsüz, iletişim yetenekleri zayıf, açıp bir kitap, bir makale okumayan, belgesel izlemeyen iki cins hemen evleniyorlar, ne yazık ki bu sebepten günümüzde boşanmalar da giderek artıyor.
evliliklerin düşen kalitesi, aşka ve sevgiye verilmeyen önem, giderek cahilleşen toplum, kaliteli değil de bilindik ve pahalı ürün satın almayı bir marifet sanan markaların en gözde tüketicisi bireyler, televizyon yayınlarının kalitesizliği, müziğe verilmeyen önem, giderek daha çok "elimde çay, balkonumda milleti seyrediyorum" moduna getiriyor beni.
benden daha yaşlı, büyük ihtimal de hayat konusunda daha deneyimli bireyler var burada. ama daha çok kendimden küçük arkadaşlara ellerinden geldiği kadar kendilerini eğitmesi, kaliteli ve kültürlü birer birey halini almalarını, çalışan, eli iş tutan, üretime katılmış kaliteli birer hanımefendilerle arkadaşlık etmeleri, anlaşırlarsa evlenmeleri olacak. yoksa emin olun, çamaşırınızı, bulaşığınızı erkek halinizle siz de halledebilirsiniz. bunlar için evlenmeyin bİr ürün gİbİ, İnsanda da kalİte çok önemlİ. allah güzel insanlarla karşılaştırsın hepimizi.
buraya kadar kendimi övmek için yazdığım bir şey yok. ben normal bir bireyim. ama bahsi geçen bireylerin büyük kısmı kalitesiz işler peşinde. bu sebeple kendinizi anlattıklarımın dışında tutmanızı rica ederim. bunlar, benim sadece gözlemlerim.

(alıntıdır)
eskibiaci
2 yaz okulu 3 dönem olmak üzere 5. fizik dersime kaydoldum inşallah newton mezarında ters dönüyordur şu an
ladylazarus
nabokov' un önerisiyle, dr. jekyll and mr hyde ı okudum. nasıl bu kadar geç kalmışım ! ondan sonraki tüm kitap ve filmlerin, bilhassa kafka' nın dönüşüm kitabının ilham kaynağı bana kalırsa. aklıma gelen ilk eserlerden biri de coelho' nun ' şeytan ve genç kadın ' kitabı oldu. şöyle bir bölümü var ki yıllardır aklımdan çıkmaz satırları :

'' leonardo da vinci ' son akşam yemeği ' isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı. iyiyi isa ' nın bedeninde, kötüyü de isa ' nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde o ' na ihanet etmeye karar veren yahuda ' nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı. resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. bir gün bir koronun verdiği konser sırasında korodokilerden birinin isa tasvirine çok uyduğunu fark etti. o'nu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız eskiz çizdi. aradan üç yıl geçti... ' son akşam yemeği ' neredeyse tamamlanmıştı, ancak vinci henüz yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı. leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı... günlerce aradıktan sonra leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.. leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi, zira artık eskiz çizecek zamanı kalmamıştı. kiliseye varınca yardımcıları adamı ayağa diktiler. zavallı başına gelenleri anlamamıştı. leonardo adamın yüzünde görünen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu. ressam işini bitirdikten sonra sarhoşluğun etkisinden kurtulan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi : ' ben bu resmi daha önce gördüm ' ' ne zaman ? ' diye sordu ressam. o da şaşırmıştı ! ' üç yıl önce.. elimde avucumda olanı kaybetmeden önce.. o sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni isa' nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti.. '

iyi ve kötünün yüzü aynıdır.. her şey insanın yoluna ne zaman çıkacağına bağlıdır. "

bu da tanıdığımız en sevilesi hyde olan durden' dan, iyi uykular müdavimler.
Eleni
her an, her saniye hayatın trajikomikliği yüzüme fırtınadan sıyrılmış bir rüzgar ile sert bir çarpışma sergiliyor. aklımda sürekli olarak daha "dün böyleyken bugün böyle mi yani?" cümleleri bölgesel bir yer gütme işlemine girişiyor. girişimler sonuç buldukça "peki 5 dk öncesi ve sonrası?" sorularına maruz kalıyorum. çoğu kez aklımı yitirdiğimi, yitirmek üzere olduğumu fark edip yitirmemek ile cebelleşirken buluyorum. çok zaman önce kendi kendime konuştuğumu fark edişimden söz etmiştim frank; kafam güzelken farkındalığımı hiç sayıp ikili kişiliğe bürünüyorum. "lan dur ve sus!" tepkisini vererek girdiğim her diyaloğa olumsuz bir cevap alıyorum. İç sesim, ben. İç sesim benden bağımsız bir yol izliyor ve bu yolun sonundaki ayrımda farklı yollara gitmemize engel olarak beni kendisiyle sürüklüyor. bazen dağı taşı delmeme yardım ederken bazen de dağı taşı üzerime deviriyor. var olduğunda bir simiti çekinmeden bütün haliyle verirken yokken bir susam tanesini bile çok görüyor.(evet konuya martı ile devam edecem çaktırmak yok.) şu çaktırılmaması gereken martıya gelelim. ortak yanımız çok haytayla. aslı etçil iken bulunduğu zemin onu otçul bir yaratık kılıyor. hayır hayır onunla ortak noktamız zorla şekillendirilmek değil, zira sıvı dahi olsam bulunduğum kabın şeklini aldırmaları bir hayli kaba et istiyor. (tam üzerine bastın, bırak ayağın orada kalsın.) benzerliğim yaratık olmasından geliyor. eh, yani bizim de iyi yanlarımız yok değil. yine de arada bir kafam karışıyor. sahip olmak istemediğim bir iyiliğe, sahip olmak istemediğim bir kötülüğe sahip oluyorum. çoğunun arkasında yatan vicdan azaplarım oluyor. o azabı ise bir vicdanım olduğunu söyleyerek tebessümle örtbas ediyorum. başkalarına söyleyerek değil tabii, insanların deli olduğumu düşünmesini istemem.

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)