ucuncunesilsaglikci
güçlü durmaktan çok yoruldum ben, şuralara bir yerlere devrilmek istiyorum artık.
monstavira
biz de sinirleniyoruz, bizim de moralimiz yerlere iniyor ama kalkıp yemeği dolaba koyuyoruz sabaha bozulmasın diye... ne bu tantana?
Sanatçı
bu polonyalılardan büyük virus yok, nerde güzel iş var hep polonlar var, eskiden türkler burda iş tutardı, bu polonlar geldiğinden beri türklere güzel işleri kapattılar, bir günlüğüne sebze meyve işine gitmiştim, yeşil kalın yelek giydirdiler, kafamızada değişik birşey taktırdılar, neyse başladık işe ilk saat dilimi sakindi, 2 nci de öyle gitti dedim ben burada işi götürebilirim, neyse son saat dilimine geldik, baktım gıcık bi tane polon şef başımda duruyor, 2 de bi tempo tempo diyor ayar oldum, yok seni eve gönderirim ayakları falan, baktım kavgaya gidecek iş, 3 te molaya çıkıldı dedim o ara bir bahane bulup işi bırakayım hastalık numarası yaptım, 3 te bitirdim işi, işte normalde 12 saatlik iş artık beyin kaldırmıyor bi yerde, zaten polonlara çok ayarım, dahada gitmedim onların şef oldukları yerlere...
Muyendizz
merhaba, bu yazıyı -dükkan sahibinden habersiz- destek olmak için yazıyorum yani bu bir reklam değil destek mesajıdır. sizinle bir şey paylaşmak istiyorum. yuvam ögrenci yurdu yakınındaki pizzacıda gerçekten güzel yapılmış orta boy ve büyük boy pizzaları 10tl ve 15tl gibi ucuz bir ücretle yiyebilirsiniz. diğer gösterişli yerlere benzemiyor, daha sıcak bir ortam. dükkan sahibinin beslediği bir kedisi bile var. gittiğinize pişman olmazsınız, bence bir şans vermelisiniz.
zorakimuhendis
finaller de başlıyor simdi kim ders çalışacak dersler vs. vs. diyerek sizinle birlikte üzüntümü dile getirebilirdim ama mezun oldum hehehhshehehe neyse siz yine de mezun olmayın tunelin ucu pek iyi olmayan yerlere çıkıyor ...
ikarus✨
bulunduğumuz ortamlarda çalışan insanlara bir "günaydın" ya da "kolay gelsin" demek çok zor olmasa gerek ki bu davranış bize 100 misli ile geri dönüyor çoğu zaman. başımdan geçen bir olayı kısaca anlatmak istiyorum.
kısa bir süre önce yaklaşık 1 hafta hastanede kalmak zorunda kalmıştım. bu süre zarfında hemşiresinden doktoruna, hasta bakıcısından temizlik personeline kadar o servisin tüm çalışanlarını gözlemleme fırsatım olmuştu. hemşireler ve doktorlar zaten işlerini iyi takip edip ilgili davranıyorlardı, ben de temizlik personellerini gözlemlemeye karar verdim. rutin temizlikleri sırasında hal hatır sordum, kolay gelsin dedim ve hani en basitinden sildiği yerlere daha kuruman basmadım. bunlar çok basit şeyler bakıldığı zaman. bir de bunların hiçbirini yapmayıp bu personellerin yüzüne bile bakmayan hasta yakınları vardı. İnanır mısınız ben sırf bu şekilde davrandım diye neredeyse 2-3 saatte bir çarşaflarımız değişiyordu,odamız gün içinde 2 defa siliniyordu, el dezenfektanımız daha bitmeden bile yenileniyordu, fazladan 2 yastık daha alabildik, gece üşüyünce battaniye bulabildik, çayımız kahvemiz eksik olmadı... tüm bunları sadece bir "kolay gelsin" ve "nasılsınız" ile yaptım. şimdi belki size bunlar zaten olması gereken, normal seylermis gibi gelebilir ama insan 1 hafta gibi bir süre hastanede kalınca bu anlattıklarım birer nimet sayılabilir. ya da ben uzun zamandır "insanlık namına" pek bir şey görmüyorum :)
çok uzattım. demem o ki hayat zaten yeterince zor, insanın mutsuz olması için bir çok neden var, bari biz birbirimize yardım edelim, iki güzel söz bir sıcak gülümseme ile birbirimizin hayatında fark yaratabiliriz. siz birine güleryüz gösterdiğinizde mutlaka bunun karşılığını alırsınız. tamam kabul ediyorum çok büyük mutluluklar değil bunlar ama hangimizin hayatında her gün mutluluktan ağlayacak derecede büyük mutluluklar yaşanıyor ki? böyle böyle küçük şeylerle en azından yarıştan kopmamış oluyoruz.
kısaca anlatıcam dedim olay nerelere geldi :)
mistletoe🍃
istisnasız her gün kolumu, bacağımı, ayağımı, parmağımı hatta kafamı çarpıyorum bir yerlere. bazılarının farkında bile olmuyorum, morluğu görünce aaa çarpmışım diyorum 😒
ikizler
teknoloji çağı dediğimiz bu çağı seviyorum aslında. genel olarak keşke 70'lerde 80'lerde yaşasaydık keşke diyen birisi olmadım. ama o zamanlarda ve daha eski zamanlarda olan bazı şeylere imrendiğimi ve özendiğimi söylemeliyim. bu özendiğim şeylerden birisi de estetik ve ruh. teknoloji çağıyla bir çok şey işlevsel hale getirsek de estetik boyutunu atladık gibi sanki. evlerimiz mesela. yukarı doğru bakarken boynumuzun ağrıyacağı kadar uzun ve ışıl ışıl. ama biz o upuzun binalara değil de avlulu, merdivenli binalara bakarken dalıp gidiyoruz içimizden gelen bir yerlere. veya camilerimiz. eski camilere bakıyorum da içlerinde bir estetik bir ruh var. şimdikiler gibi milyonlarca lira harcanıp metreküplerce betonun dökülmesiyle değil de sadece allah rızası için samimiyet ve ihlasla yapıldığı içindir belki de. tüm o eskiliklerine rağmen hala zarif bir estetikle süslüler. maddi olanın yanındaki manevi olan duygularımız, hislerimiz, düşüncelerimiz, yaşayışlarımızda... giderek estetikten uzaklamışız. merhabadan merhabaya fark vardır derler ya. İşte onun gibi. konuşmalarımızda, ilişkilerimizde, bakışlarımızda, içimizin sesinde bile estetiği kaybediyoruz yavaş yavaş veya kaybetmişiz. bu beni üzüyor açıkçası. estetiğin olmadı yerde hiçbir şey yapasım gelmiyor. koca bir insan türü nasıl oluyor da estetikten bu kadar uzakta yaşıyor anlam veremiyorum. aslında çok da zor bir şey değil bu estetiği tekrardan kazanmak. biraz içimizden gelen güzelliği dışımıza yansıtmaktan geçiyor. sonrasında her şey zarif bir hal almaya başlar tekrardan, her şey tekrardan gönlümüzü de doyurmaya başlar diye düşünüyorum. estetik her şeyin içinde vardır. yeter ki biz çıkarmasını bilelim. hatırlar mısınız park kahvesi diye bir yerden bahsederdim size. İşte oradaki estetiğe kapılmıştım ben. bu yaz tatilinde gördüm ki nostalji katıyoruz adı altında estetiğini bozmuşlar mekanın. o yüzden oraya gitmiyorum ikindileri. buradaki kurşunlu cami adında baya eski bir cami var. İkindiden sonra akşama kadar oranın dış namaz kılınan yerinde oturuyorum. kitabımı okuyorum, gökyüzünü izliyorum, sokağın sesini dinliyorum. gökyüzünün, caminin avlusunun, caminin estetiği içinde huzur dolmak hoşuma gidiyor. mecbur bırakılmış yalnızlığı sevmem hiç. ama kurtarılmış bölgelerimdeki tercih edilmiş yalnızlığı seviyorum. yalnızlık dediysem de estetik olmayan her şeyden kaçıp estetik olanlarla yalnız kalmak. şuraya kurtarılmış bölgemden bir fotoğraf ve estetik bir şarkı iliştireyimde öyle gideyim. mutlu geceler dostlarım. rüyanızda özlem duyduğunuz estetiği görün... :)


thyke
uzun zamandır birazını yazıp bıraktığım öykümü artık devam ettireceğim.yarım kalması epeydir huzursuz ediyordu.aslında giriş, gelişme,sonuç olarak hemen hemen kafamda oluşturdum.fakat bir türlü elime alıp yazamadım.bir yerlere düşündüğüm şeyleri aktarıp, somut hale getirmek hoşuma gidiyor.hadi bakalım şimdiden heyecan yaptım😃
alonecowboy
kısa bir aranın ardından alone geri döndü, uzun süre direndim dedim ki bırak yazma ama artık bir yerlere yazma isteğimin önüne geçemedim ve yeniden sizlerleyim.....merhabalar,bura anonimliğimi kullanıp içimdeki dertlerimi sessizce ve güzelce yazabildiğim tek yer sizlere gerçekten belirtmeliyim ki burayı özledim ama harbi özledim öyle böyle değil.İçimi ıssız ve sessizce paylaşmayı özledim.olmadığım periyotta baya baya çok şey yaşadım,gördüm, öğrendim. hayat durmadı devam etti ama öyle böyle değil sağlam devam etti şuna inanmışımdır, hayat bir deney ve sen bu deneyde yeri geldiğinde başarılı olur geçersin yeri geldiğinde başarısız olursun kalırsın ama sanki bir güç diyor ki sen bu ara baya baya kalacaksın.İçimde aşırı dert yoğunluğu ile kısa bir girişin ardından sizlerleyim, macera bitmedi yaşadıkta devamda edecektir.
iyikalplipsikopat
neden ve nasil disari cikmaliyim?

bu soruya mantikli bir cevap veremiyorum.neden disari cikmaliyim?sabah gec saatlerde uyuyor ikindide uyaniyorum kahvalti ettigim saat normal insanlar icin aksam yemegine denk geliyor

disari cikmak icin bir amac anlam arzu hissetmiyorum m bedeni uygunken xl ina sahip oldugum yagmurlugumu giyip ezik gibi gorunerek kulakligimi takip yuruyus yapip gelmenin ne amaci ne anlami var ki?bundan sıkıldım.yuruyus yaptigim yerlerin her cmsini ezberledim.

farkli yerlere gitsem yalniz olduktan sonra bir farki, anlami yok, sosyalleseyim desem param yok, arkadas edineyim desem insan sever biri degilim baskalariyla tanisayim desem ugrasicak arzum yok

sanaldaki arkadaslarimla iletisimimde zayifliyor dertlestigim ve cok sevdigim sanal 1 tane arkadasim disinda kimse yok.okuldaki arkadaslarim sadece okuldan ibaretler ki onlarin yaninda ben ben degilim.

tum gunum sosyal medyada siyasi dini tartismalarla trollukle youtube la pornoyla geciyor.bazen gece gec saatlerde tenhada kulakligi takip 45dk 1 saat yuruyus ve parktaki 3-5 spor aletiyle dips falan calismak disinda yaptigim bir sey yok

lafa gelince sanal psikologum herkese moral veriyorum sosyal medyada ask doktoruyum insan iliskilri uzmaniyim asosyallere sosyallesmeyi anlatan hayata kusenleri hayatla baristiran biriyim herkesin zeki sandigi biriyim ama gerceklerim boyle

bir duzene koysam sporu duzenli yapsam her gun aklima gelen binlerce karikaturu video montajini kucuk programlari oyunlari yapip paylasabilsem okumak istedigim ama elime aldigimda zorlamayla 10 sayfasini zor okudugum kitaplarimi okuyabilsem bunlari istiyorum ama en alttaki temel bozuk olunca bunlar olmuyor evde curuyorum tum yaraticiligim hayallerim arzularim yasam istencim eriyor her gecen gun azar azar yavas yavas

tum gun telefon ekranina bakip siyasi tartismalarla haberlerle icimi karartmaktan trollukle aptal aptal eglenmekten kendimi uyusturmaktan baska yaptigim bir sey yok yapmak istesemde param yok yorgunlugum var

olmak istedigim kisi degilim ait olduklarma sahip degilim parcalar uyusmuyrlar bir turlu oturmuyorlar kendim degilim olamiyorum kendimi tanimiyorum istedigim tarzda degilim istedigim seyleri yapmiyorum.hem disimda hem icimde bir hapishanedeyim ve bu hapishaneyle basa cikmak icin tek yaptgim sey kendimi uyusturmak

hayalini kurdugum hayati asla yasayamayacak ve aci icinde olecegim..bundan eminim
and he lived happily ever after
demin parkta bankta oturan 3 adet yurdumuz gencini gördüm. bankın 2 metre solunda ve sağında çöpkutusu olduğunu gören bu arkadaşlar banktan kalkıp iki adım atmaya üşenerek izmaritleri yere atıyorlar. İçimden uyarma isteği geçti bir an ama uyarımın bir işe yaramayacağını ve bir olasılıkla da zararlı çıkacağımı düşündüğümden vazgeçtim. kamu spotu: bu ülke hepimizin, yerlere çöp atmayalım.
Eleni
bugün gürültülü bir sessizlik hakim düşüncelerimize. sana da oluyor mu? hani etrafında herkes konuşup bir yerlere koştururken kendini bağımsız görüyor musun yaşadığın o andan. sanki herkesin bir yerlere yetişme, bir işleri yetiştirme çabası varken kendim işlevsizmişim gibi. sonra toparlanıp bir şeyler yapmaya koyulacakken ne yapacaktım ki ben ruh hallerine bürünmek ve büründüğün o ruh halinden gerçekten ruh gibi çıkıyor olup hiçbir şeyi başaramıyor olmak gibi.. çok anlamsız her şey. belki de frank, belki de haklısındır. bize galiba bir mucize lazım ama o mucize hangi kopmak üzere olan halatı onaracak hiçbir fikrim yok. korkularım devreye giriyor burada ve bilirsin yüzleşmekten korkuyorum. o halat darağacında bizi ölüme götürecek olan halat da olabilir. İyi ama ölüm bir mucize midir ki? korkmak sanırım lüzumsuz bu yüzden lütfen bir mucize olsun frank.

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)