bu sefer çoluk çocuk hep beraber geleceğiz sanırım s. a.


çok isteyip sürekli girişimlerde bulunup hiç başaramadığım sigarayı bırakma girişimlerimden birisindeyim bu sefer başarıcam olacak 2. gündeyim bakalım.

herkese merhabaaaa. uzunca bir zaman oldu. yine boş okulda nöbetimi tutup eve gideceğim. geçen hafta eski adıyla @odin'e musallat olmuştum, bu sefer de buraya yazayım dedim. tam mesleğe başladım derken pandemi patlak verdi o yüzden çoook boş vaktim var. hayatım biraz düzelecek derken daha beter oldu. hiçbir şeyin tadı yok. sözde her haftasonu bir şehre gidecektim. ilk defa kamp yapacaktım, hepsi yalan oldu. sosyal hayat sıfır. online dersler bakanın dediği gibi iyi gitmiyor, katılan en fazla on çocuk. bunu da yapmış olmak için yapıyoruz. pandeminin tek iyi yanı ördüğüm şeyler oldu. ninemin vaktinde örmediği kadar çok şey örüyorum ahahjs. gerçi bir bakıma iyi, markaların beğendiğim kazaklarını vs. kendim örebiliyorum hem de yarı fiyatından daha az bir maliyetle. enayi olmadığım için mutluyum ahajjssk. odin pisliği bunu okuyorsan benden çaldığın atkı ve bereyi kargoya ver. peşini bırakmayacağım! sjsjjs

İyi geceler sanal arkiler
hiçbirinizi tanımıyorum ve bu bana burada rahat olma özgürlüğü veriyor. saçma sapan şeyler yazarsam bu yüzden
bu sefer de beni üzen bir davranıştan bahsetmek istiyorum
değer verdiğiniz birisi sizi kıracak bir davranışta bulunuyor. sonra siz de yapıcı olmak adına bunu iletiyorsunuz. çünkü bana göre doğrusu budur. söylenmelidir ki tekrarlanıp sizi tekrar kırmasın ve birikip istenmeyen sonuçlar doğurmasın. yahut sizi içten içten yemesin. bu sebeplerle paylaşırsınız ve nankörsün cevabını alırsınız. karşınızdaki size ne kadar değer verdiğinden, sizin için yaptıklarından, fedakarlıklarından bahseder. ve hatta lafı hani biz iyiydik, buna mı alındın'a getirir.
İşte bu davranış beni deli ediyor. evet seni seviyorum ve evet bu beni kırıyo. akşam akşam yıllar evelden söyleyemediklerim içime birikti. karanlık sokakta tek yürürken ve ayın güzelliğine hayranlık duyarken duygusallaştım
velhasılı omü dedikodu sakinleri, siz böyle yapmayın. sevenler de alınır
ve bu muhabbetin karşı cinsle olması gerekmez. arkadaşlarınız ve hatta ailenizde de içinde biriktirenler olabilir. olgunca konuşulacak insanlar olmaya çalışalım
sevgiler :)
hiçbirinizi tanımıyorum ve bu bana burada rahat olma özgürlüğü veriyor. saçma sapan şeyler yazarsam bu yüzden
bu sefer de beni üzen bir davranıştan bahsetmek istiyorum
değer verdiğiniz birisi sizi kıracak bir davranışta bulunuyor. sonra siz de yapıcı olmak adına bunu iletiyorsunuz. çünkü bana göre doğrusu budur. söylenmelidir ki tekrarlanıp sizi tekrar kırmasın ve birikip istenmeyen sonuçlar doğurmasın. yahut sizi içten içten yemesin. bu sebeplerle paylaşırsınız ve nankörsün cevabını alırsınız. karşınızdaki size ne kadar değer verdiğinden, sizin için yaptıklarından, fedakarlıklarından bahseder. ve hatta lafı hani biz iyiydik, buna mı alındın'a getirir.
İşte bu davranış beni deli ediyor. evet seni seviyorum ve evet bu beni kırıyo. akşam akşam yıllar evelden söyleyemediklerim içime birikti. karanlık sokakta tek yürürken ve ayın güzelliğine hayranlık duyarken duygusallaştım
velhasılı omü dedikodu sakinleri, siz böyle yapmayın. sevenler de alınır
ve bu muhabbetin karşı cinsle olması gerekmez. arkadaşlarınız ve hatta ailenizde de içinde biriktirenler olabilir. olgunca konuşulacak insanlar olmaya çalışalım
sevgiler :)

gözlüğümü çıkardığım zaman bıraktığım belli başlı yerler var. kitaplığın rafı veya aynanın önü gibi. fakat bu sefer her zamanki yere koymamışım. evde şuan yalnız yaşıyor olmam ve 6. 5 derece miyop göze sahip olmam dışında bi sorun yok tabi..

bir arkadaşım var, sürekli iletişim halinde değiliz ama garip bir şekilde ne zaman canım sıkkın olsa bundan hiç bahsetmediğim ve bilmediği halde bana "iyi misin, her şey yolunda mı" diye mesaj atıyor. bu akşam yine aynısı oldu ve bu sefer "nasıl olduğunu, nasıl hissettiğini senden başka bilen var mı?" diye bir soru sordu. açıkcası bu soru bende soğuk duş etkisi yaptı. çok doğru ve mantıklı bir soru. düşünmeye başladım, nasıl olduğumu gerçekten benden başka bilen biri var mıydı...

kaç yaşına geldim hala harry potter eşliğinde ders çalışıyorum.
-hmmm bakalım bu sefer azkaban tutsağı'nda neler olacak...
+hıı ?!?
-hmmm bakalım bu sefer azkaban tutsağı'nda neler olacak...
+hıı ?!?

kendimi yıkılması imkansız bir kalenin güçlü savaşçısı zannederdim. mücadeleci ve zorluklara karşı dayanıklı bir savaşçı. böyle zannettiğim için şimdi gülüyorum kendime.
karşıma çıkan her sorunun üstesinden gelmeye şartladım bugüne kadar kendimi ve yaralar almış olsam da yine de o sorunu atlattım. ama bu sefer öyle bir yenildim ki yenilgilerin en ağırı hem de. kendime yenildim ben. kendimi tanıdığımı zannederdim, kendimden emin olduğumu. ama bir detayı hep unutuyorum, bugüne kadar başıma ne geldiyse kendi seçimlerim yüzünden. bu hayatta güvendiğim bir iki kişi var, çoğunlukla kimseye güvenmem ama şu zamana kadar yaşadıklarıma bakıyorum en çok da kendime güvenmemeliymişim.
kimseyi yarı yolda bıraktığım falan yok aslında ama beynimin içindeki bu düşünceler beni kemirip duruyor. beynim bir iç savaşın ortasına sürüklenmiş gibi. "hasta olmamalıydım, hasta olmanın zamanı değil, en ufak bir zor koşulda vücudumun böyle pes etmeye hakkı yok, biri bana güveniyor ve yardım istiyorsa yanında olmak zorundayım, bu kadar hassas bir bünyeye sahip olmamalıyım, bunu kabul edemem, ben güçlü biri olmalıyım, her koşulda güçlü ve dayanıklıyımdır ben. hayır, değilim, öyle zannederdim ama değilmişim işte, işe yaramazın biriyim ben, hiçbir şeyi beceremiyorum, her şeyin üstesinden gelmeliyim bunu yapmak zorundayım başka çarem yok. ama yapamıyorum, gücüm tükendi, nasıl tükenir bunu kabul etmek çok zor ama oldu işte gücümün bittiği noktadayım."

hitler ve mussolini omü dedikodunun tavla turnuvasına katılmıştır ve karşılıklı oynamaktadırlar. o sıra ricardoveritas içeri girer ve admine bunlar hitler ve mussolini değil mi diye sorar. admin:
"evet, onlar" der. ricardo huşu içinde onlara doğru yürür ve:
"selam beyler, ne yapıyorsunuz?"
hitler cevaplar:
"3. dünya savaşını planlıyoruz."
ricardo sorar:
"gerçekten mi? neler olacak?"
hitler:
"bu sefer 10 milyon omü dedikoduluyu ve güzel sarışın bir kadını öldüreceğiz" der.
ricardo öfkeyle karışık şaşkınlıkla:
"güzel sarışın bir kadını mı?!?!" diye tepki gösterir.
bunun üzerine hitler, mussolini'ye döner ve der ki:
"gördün mü, sana kimsenin 10 milyon omü dedikoduluyu takmayacağını söylemiştim!"
"evet, onlar" der. ricardo huşu içinde onlara doğru yürür ve:
"selam beyler, ne yapıyorsunuz?"
hitler cevaplar:
"3. dünya savaşını planlıyoruz."
ricardo sorar:
"gerçekten mi? neler olacak?"
hitler:
"bu sefer 10 milyon omü dedikoduluyu ve güzel sarışın bir kadını öldüreceğiz" der.
ricardo öfkeyle karışık şaşkınlıkla:
"güzel sarışın bir kadını mı?!?!" diye tepki gösterir.
bunun üzerine hitler, mussolini'ye döner ve der ki:
"gördün mü, sana kimsenin 10 milyon omü dedikoduluyu takmayacağını söylemiştim!"

İyi geceler herkese :) uzuuun bir aradan sonra yeniden buradayım. bugün arkadaşımla siteyle ilgili konuştuk birkaç kişi halen yazıyor deyince bir bakayım dedim. gördüm ki site güncellenmiş, yeni birçok kişi gelmiş. bu halini sevdim mi? yaani. @admin @mayk fotoğraf olayını pek sevmedim. olmasaymış keşke öyle daha gizemli oluyordu :) eskilerden çok kişi kalmamış ona üzüldüm. anasayfada ilk @snorlax ı görünce sevindim ve tabiki stalkladım 😬 @poseydon a baktım yazdıklarını silmiş 🙄 @ikizler halen yazıyor @alpheratz de yazıyormuş muallimleri gördüm (birkaç tane olduğundan böyle yazdım 😂 ) @zorakimuhendis @ejderiyacı @chen @dakoh daha birkaç kişi de var şuan aklıma gelmiyor. kısaca sizleri gördüğüme sevindim :) en son yazımı 1 yıl önce yazmışım öyle diyor. o yazıdan sonra neler oldu neler. öncelikle o yazıdan birkaç ay sonra atandım. ayın 15 ini bekleyen bir memurum artık. İşe başlayana kadar stres sıkıntı içindeydim, boğuluyordum. sonra işe alışma süreci okul değiştirme falan derken bir sürü şeyler oldu. şuan kafamda kronolojik bir sıraya oturtamıyorum ama hayatımda bir sürü şey değişti, işim var çalışıyorum bunun bilincine varmam biraz zor oldu. sonra çeşitli insanlarla tanıştım, hayatıma birileri girdi çıktı, çok farklı olaylarla karşılaştım, büyüdüm, çok şey öğrendim, eskisi gibi çok depresif değilim onu atlattım, istediklerimi şimdiye kadar gerçekleştirdim, içimde zorla yeşerttiğim umudu söndürmemeye çalışıyorum falan filan. kısaca böyle. sizler nasılsınız neler yapıyorsunuz yukarıda isimlerini yazdıklarım ve diğerleri :) yine uzun yazacaktım ama artık uzun yazan yok herhalde kısa keseyim bu sefer 😏

en yakın arkadaşım radikal bir kararla 5. senesinde bölümünü bırakıp gsf'ye geçti. ben fakültede yalnız kaldım. ben kampüste yalnız kaldım. manito ile farklı şehirlerde üni kazanmışız gibi bir hüzün... olsun bu sefer sahili tersine yürürüz diyor bir de. polyanna mısın be adam ağlatacaksın :'((

yine bir r11 macerası yine ben 😅 ama bu sefer ki güzel bi olay(gerçi hayırlı son bulmadı aptallığımdan) geçtiğimiz cuma günü r11 de bana hayvan hastanesinin nerde olduğunu soran ve kısa da olsa sohbet ettiğim sırtında dağcı çantası ve elinde matıyla dolaşan tatlış şey ismini sormadığım ve otobüsten inip sana yardım etmediğim için hala pişmanım o anlık dalgınlığıma ver.seni bulmak için epey uğraştım ama malesef 😔 (veteriner fakültesinde yüksek lisansa başlıcam demişti help me pls)

ülkecek damacanaya karşı bir hassasiyetimiz olduğu doğrudur, bu sefer hedef omülüler tayfun 😀

rüyamda annem ve babamla kız istemeye gittik. kızın babası ve annesinin tiki var güya. babasıyla konuşurken elimi dudağıma sürtüyorum babası konuşamıyordu, o da elini dudaklarına vuruyordu. annesi konuşacakken de horon tepiyordum bu sefer annesi de horon tepmeye başlıyordu. böyle kızı isteyemedik sağlam bir dayak yedim falan. ispirto da içmiyorum yatmadan ama bilinç altım karışık 😂

İç açısı verilmemiş üç nokta ile biten bir çokgenin kaç gen olduğunu bulmayı deniyorum frank. sessiz ol lan! İşte bu bulma yolunda ilerlerken çözüm dışında her şeye denk geliyorum. kaan’ın da dediği gibi yorgunum, ağrılar, kırıklar, ezikler, çizikler var. hatta bunlar yetmiyor; hap var, cigara var, ex var, roj var, taş var, ne ararsan var yani. sana ne lazım abi? söylediğim ilk cümle var ya hani. onu şöyle dizimizin dibine çekelim, bir de “kendimi çok yüksek bir binadan atmış da ölmemiş gibiyim” cümlesini. şimdi anladın mı o aptalca cümlemin ardında yatan çaresizliği? derdimi açık açık anlatamayacağımdan değil kelime oyunları yapışımın sebebi, aksine anlatmak istemeyişimden ve de bu istemeyişin içinde barındırdığı anlasınlar isteğinden. kendimi şarkı sözlerinin başrolüne aktardım, şarkılar söyleniyor. İki zıt kutup misali figüranlığa itiliyorum, şarkılar bitiyor. niloya’nın ismini bilmediğim herif arkadaşını üstleniyorum. “niloya git, yalnız kalmak istiyorum.” diyorum. niloya “peki” diyerek olduğu yerde put gibi kalıyor. dönüp “yalnız kalmam için uzaklaşman lazım.” diyorum. bu sefer de bir adım geriye atıp “şimdi yalnız mısın arkadaşım herif?” diyor. aklını si. si. si. seveyim niloya. neredesin diyemiyorum! hemen arkadaşının arkasında, tam da sırtından bıçaklayabileceğin en yakın yerdesin. ben ise oturduğum dere kenarında ayaklarımı sarkıtıyorum. nazım’ın piraye’ye yaşattığı kırgınlığı üstleniyorum bu sefer de. bak karşim; burada “hayat bna feyk atıyoo ama bhen fakir dğlm. .s” tribi, nazım’ın kolundaki saatte “senin adını kol saatimin kayışına yazdım piraye.” sözü ve bu sözün asıl gerçekliğinde ise kayışta ismi yazılı olan vera var.

geçen yine haftanın 6 günü yaptığım uzun yolculuğu yapıyordum normalde tekli koltuklara oturmaya çalışırım ama bu sefer olmadı ve o beklenen meraklı yaşlı teyzem oturdu.soru sormuyor direk mesajlarımı okuyor teyze senin ilk nerelisin okuyo musun falan demen lazım sonra mesajları süzeceksin en son bende savaşamayacağımı anlayıp yazı boyutunu büyüttüm rahat okusun diye :(

kumsalı gören yürüyüş yolunun biraz ilerisinde bulunan bankta oturmak yerine bir çalı ağacının dibinde oturmayı tercih etmiştim. dalgındım, yorgundum, ara ara ağlar, ara ara da “bunlara mı ağlıyorum?” diye düşünerek tebessüm ediyordum. etrafımdaki sesleri sesi sonuna dek açtığım tek bir müzik ile yok saymıştım. gürültülü bir ortam olması olanaksızdı aslında, gecenin bir vakti orada ben gibi bir deli dışında kimin ne işi vardı ki (sahil güvenlik hariç)?. hava biraz soğuk, çok az da sıcaktı. siz bu havaya ne dersiniz bilmiyorum da ben boktandı diyorum. öyle boktan bir havada oturmuş saçma sapan düşüncelere esir oluşumdan kurtulmaya çalışıyordum. yürüyüş yolunda yarım saat ara ile sahil güvenlik devriye atıyordu, her yarım saatte bir 2 farklı yüz görüyordum. dedim ya yorgundum, istemsiz ruhumun yorgunluğu bedenime de yansıyordu. ufak kum tanecikleri ile dolu zemine bıraktığım ellerimden destek alıyordum. yanımda duran kitabım dalgınlığımın son raddelerindeyken kendime gelmemi istercesine rüzgarın etkisi ile yapraklarını çeviriyordu. polislerden birinin dikkatini çekmiş olsam gerek ki kimin dikkatini o saatte kim neden çekmesin? akıl işi değil. son geçişinde bulunduğum yere bakarak geçip gitmişti yanımdan. bu sefer yarım saat ara ile devriye atan yürekli polis süreyi yarıya indirip geri gelmişti. gelmişti de bu sefer öylece çekip gitmemişti yanımdan. yanımda durduğunu fark edip kulaklığı çıkarmam ile “iyi misiniz?” sorusuna maruz kalmam bir olmuştu. oysa iyiydim, ağlamayı keseli saatler olmuştu. ufak bir tebessüm ile “iyiyim, teşekkür ederim.” dedikten sonra “kimliğinizi görebilir miyim?” demişti. tabi isteme sebebini tuhaf karşılamamıştım, bulunduğum şehir o saatte sahilde birinin oturmasının sağlıksız olacağı bir şehirdi. yine de “neden?” diye yönlendirdiğim sorunun yanında içimden “hayvana bak be!” demiştim. aslında biraz ısrar etse yapabileceği hiçbir şey yokken her şeyi anlatacak kadar doluydum. kimliğimi uzattım, bekledim, telefon ile aradığı kişiye gbt sorgulattı, kimliği uzattı, çilekli link sevmem. tam “tamam gidiyor işte kaldığım yerden oturmaya devam ederim.” demişken anlamışçasına “üzülmeyin, hiçbir şey için değmez.” diyerek yanımdan ayrıldı. o cümlenin ardından ben salya sümük ağlamaya başladım frank.. tabi ki şaka! “üzülmüyorum.” dedim kısık bir sesle, zaten bağırarak söyleseydim bile kimse duymazdı, duyamazlardı. şu an çoğu şeyi duyamadıkları gibi.

büyük umutlarla keşfe çıkıp da her adımda ne olur, ne olmaz kaybolmamak için ardına ekmek kırıntısı olarak umutlarını serpmeye benziyor bazı şeyler ve sen ilerledikçe frank yani biz işte, bizler ilerledikçe serpecek umutlarımızdan eser kalmıyor. bir süreliğine, kısa, çok kısa bir süreliğine bulunduğun yerde duraksayarak başından geçenleri bulunduğun yere nasıl, ne şartlarda geldiğini gözden geçiriyorsun. keşfe çıktığın yollarda kaybolmamak için feda edilen umutlara yazık edildiği geliyor aklına. sonra bir heves sırtını çevirip arkana bakıyorsun ve o arka tam olarak senin geçmişin oluyor. baktığın da ise gördüğün tek şey hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığından başka bir şey olmuyor. eğilip serptiğin umutları toplamaya çalışıyorsun ama toz, toprak bulaşan umutlardan elin de kirleniyor. elinin kirine bakmaksızın bir bir avuçluyorsun umutları, avuçladığın umutlar kirlenmiş de olsa bir anda yeni keşiflerinde hep yanında oluyor ama bu sefer akıllanmış oluyorsun, gereksiz çar çur etmiyorsun. nereye gideceksen kaybolma riskini göze alarak kirli umutların ile gidiyorsun. ben şu an o yollardan birindeyim frank, elimde kirli umutlarım ve kaybolmayı göze alarak ilerlediğim bilinmeyen bir yol.

gerektiğinden fazla değer veriyorum sanırım insanlara, bu sefer anlaşıldım derken her seferinde anlaşılmadığını fark etmek yorucu. beni anlayabilmek de çok kolay olmamalı gerçi. yakınımda olan her şeyi sahipleniyorum ama yaşadığın şehre bile ait değilken bir şeylerin sana ait olması fikri ironik. daha küçük hedefler koyabilmeli insan bir rengi olmalı mesela bir şarkısı belki gökyüzünden bir yıldız seçebilmeli ama insanları sahiplenmemeyi öğrenmeli.