thor
fenerbahçe, bu yazı yazıldığı günden beri şampiyon olamadı.
Дан БилзЭрхан
geliştirilmiş omü dedikodu vatana millete hepimize hayırlı olsun. bu da yeni sitenin ilk yazısı olsun :)
Nobume
salonun yarısının rizeli yarısının erzurumlu olduğu düğünde neden ankara'nın bağları çalıyor? İnsanlar böyle yüksek seste birbiriyle konuşmayı nasıl öğrendi? mutlu olamadığım bir sevgililer gününde kulaklarım neden kalbimden daha çok acıyor?
Sunset✔
güçlü gibi görüksem de sanırım hiç güçlü olamadım. sadece dışardan bakılınca hiç bişeyim yokmuş gibi varsa da takmıyormuş veya üstesinden geliyormuş gibi duruyorum ama içimde sadece küçücük bir parça tutuyor o bi kaysa devrilecek gibiyim.
Hissiz
ne garip. önceden kendisi için endişelendimiz, huzuru mutluluğu yerinde mi bir sıkıntısı var mı diye takip ettiğimiz insanları acaba yaşattığını yaşıyor mu diye takip eder olduk. gerçekten garip. eskiden mutlu olmasını kendimden çok isterdim. o mutlu olsun da kiminle olursa olsun. ama şimdi tiksiniyorum kendisinden. böyle nefret eşliğinde. sürünsün. ne eksik ne fazla, yaşattığı hissettirdiği herşeyi yaşasın ve hissetsin. canı her yandığında aklına geleyim. ben o yaptıklarından sonra hiç mutlu olamadım o da olamasin. en sevdiğinden çeksin inşallah. şimdi benim bir insanın hayatının mahvolmasini istemem mi daha kötü yoksa bugüne kadar kimseyi isteyerek üzmemiş, kimseye bir fesatlığı dokunmamış birinin bu raddeye getirilmesi mi.
Eleni
efeniim selamlar!

laf söz arasında aklıma geldi bir kaç şey zırvalayayım dedim. "biz çocukken" bundan daha da küçükken yani, tahminen velet iken komşu çocuğunun bilgisayarı değil de atarisi vardı. olmayanların ise hiperaktif manyak bir çocukluğu. İtiraf ediyorum ben atarisi olan şu komşu çocuğuydum ama bu hiçbir zaman çılgın çocukluğuma engel olamadı. ağaç dallarının lades kemiğine benzeyen kısımlarını bulur sapan yapıp millete suikast girişimleri düzenlerdik. kafası gözü dağılan yaşıt veletlerimiz "anneaaağğ" diye ağlayarak eve koştururken biz de yeri gelir kendimizi onlardan biri olarak bulurduk ki namussuzlar az ağlatmadılar. genellikle taş değil de ağaçta yetişen bezelye türevi yeşil yeşil mermilerimiz olurdu. (çok da acıtırdı, ağlatması normal.) o dönemlerde 1 lira yerine 1 milyon vardı, fazla zengindik. sahip olduğumuz 1 milyon bozukluk yerine bir kağıt parçası idi. şimdilerin 50 kuruşu o zamanları 500'ü idi ve kusura bakma 1 liracığım boyut olarak seni gebertirdi. 5 kuruş en küçük para dilimimiz değildi o zamanlar, bizim en küçüğümüz 1 kuruş'tu. şimdilerde 10 kuruştan aşağı alamadığımız sakızları biz 1 kuruş abimiz sayesinde 5 kuruşa 5 tane sakız gelecek şekilde hunharca çar çur ederdik. eskimolarımız vardı bir de! meybuzlarımız yani. çubuğun bitiş kısmına doğru düğüm atar (evet evet düğüm tecrübem buradan geliyor.) ilk bulduğumuz kaldırıma oturarak yol kenarından bulduğumuz avucumuzdan büyük bir taş ile eskimoyu tuzla buz ederek yemeye hazır hale getirirdik. tuzla buz olan meybuzumuz çubuğundan çok pişmiş etin kemiğinden bir çırpıda ayrılışına özenerek tek celsede ayrılırdı. çubuğumuz ayrıldı mı? ayrıldı. attığımız düğümü daha da sağlamlaştırıp en alt köşesine minik dişlerimiz ile bir delik açardık. (dişi dökülmemiş olanlar çok şanslıydı.) sonra hüplet gitsin! her sabah "simiaatçiğğğh" sesleri ile uyanır "anağ anağ varsın çek git şurdan bana bir simit al." şeklinde sızlanırdık. anne yüreği işte, dayanamaz alırdı. düşen susam tanelerine çocukluğumuzu bırakır bir kuşun gelip midesine indirmesine sebep olurduk. bayram harçlığımız vardı, "-dı" diyorum çünkü büyüdükçe "eşek kadar oldun ne harçlığı?" cümlesinin arkasına sığınarak kestiler elimize geçen maaşımızı. İşte o bir zamanlar var olan harçlıklarımız ile her bayram suikast girişimlerimize devam etme amacı güden tabancalar alırdık. (tabii ki de su tabancası değil! bildiğin boncuk boncuk mermileri vardı.) mermilerimiz bittikçe 10 kuruş verip ekstra mermiler alırdık ama renk renk! mavi vardı, kırmızı vardı, mor vardı, sarı vardı, vardı da vardı. ben hep sarıları alırdım, nedendir bilinmez. bir de bu paraların kurban olduğu çatpatlar vardı. belki bilmeyenler, görmeyenler, ilk kez duyanlar, bilip de ismini hatırlamayanlar vardır. bu sebeple bu resim o şahıslara;




İşte bu naçizane bok rengi şey (siz pembe sıçıyorsanız üstünüze alınmayın.) meybuzlarımızı kırdığımız taşlar ile ortalığı duman ederdi. vur bir tanesine ve çat! vur bir daha pat! şimdi ayıktın mı ismi nereden geliyor? aferin. bunlara kafa göz dalan torpiller vardı bir de ama benim kaba etim hiç yemedi onu ateşlemeye. evet tırsaktım. elimden kıymetli misiniz lan? değilsiniz. o zamanlar "inşaata topu kaçtı." denilmezdi. cesur yürekli çocuklardık oğlum biz. "itolit git şuradan alçı kaçır da gel, biz k*çını kollarız." cümleleri eşlik ederdi bize. cidden de korurlardı, ciddili bak. şimdi diyeceksiniz ki "alçı ne alaka be .s" sabretsene evladım. kaç aylıksın sen? o alçıları yere seksek çizmek için kullanırdık. bizim pelinsu'nun ablası vardı hatçe o hep kelebek çizerdi. şimdilerde dudağını büzüştürüp karda yaptığı kelebekler ile meşhur kardeşi. beş taş oynardık lan. çok tatlı taşlar bulurduk, ismi gibi 5 tane. bir tanesini havaya at, yerden bir taş al, sen diğer taşı alamadan havaya attığın taş (tek elinle yapacaksın tabi her şeyi, aynı elinle yani.) düştü mü? öldün çık. bir de koca koca taşları üst üste koyup top ile devirmeye çalışırdık. yakar top vardı ayrıca diğer ismi ile ortada sıçan (yok gerçekten s*çan değil, farenin dayısı olan sıçan). topu tutan can tutmuş olurdu, millet tuttuğu canları başkalarına verirdi, ben vermezdim. neden veriyormuşum! güzeldi be benim çocukluğum. aklıma bunlar geliyor sadece ama bunun bir o kadardan fazlası da aklıma gelmeyenlerde var. çabuk geçti gibi frank.
kittyyy
koskoca kız oldum hala daha doğru ve yanlışı ayırt edemiyorum, belki de etmek istemiyorum. çünkü ben her zaman yasağı istedim. evet hep yasakları. ama hiçbir zaman onlara sahip olamadım çünkü yasaklar korkularımdı. korkularımdansa kaçarım. yine bir yasağa sürüklenmek üzereyim, umarım sürüklenmem. çünkü bu yasaktan korkmuyorum.
yolyordam
hiçbir zaman duygularımı ifade edebilecek kadar kelime dağarcığına ve edebi anlayışa sahip olamadım. fakat müziğin ve görüntünün (resim/fotoğraf) gücüne inanirim. dolayisiyla bu akşamki hislerimi özetleyecek birşey varsa o da şu karedir.
w4silo
bazen kendimi sorunlu gibi hissediyorum ama sorunumun ne olduğunu bulamıyorum,genelde düzenli bir insan olamadım hiç herşeyim karmakarışıktır ama ben o karmakarışıklığın içinde yapmaya alıştığım için değişmeyi aklımın ucuna bile yaklaştırmıyorum,geçen gün malum kız arkadaşlarınız varsa yurttan vb. yerlerden arkadaşlarını sana ayarlamaya çalışırlar peki dedik ve kırmadık hep beraber bi kahve içeriz gittik atakumun dıştan güzel ama içerden hiç beğenmedigim kafelerinden birine kız güzel sayın okuyucular ama o güzelliği kibir zehirlemiş ve ortaya hayatta en nefret ettiğin kız profillerinden birini çıkarmış şimdi feminist arkadaşlar kız demiceksin o kadın diye bana sitemde bulunmasınlar merak etmeyin ben sizden daha feminist bir bireyim hemde erkek başıma :) sohbet muhabbet derken ince konular işlenmeye başladı yok ben bu tarz erkekleri severim yok kız dediğin böyle olucak falan tabi o sıralar mide bulantılarıda başladı bende en son dayanamadım sen ideal kız mısın diye sert bir ses tonuyla ince bir sitemde bulundum ama bu onu tamamen kibirine bağlı olaraktan soru olarak algıladı ve bana mükemmel bir cevap vererek kafamdaki bütün soru işaretlerini ortadan kaldırıp net bir karar almamda bana çok yardımcı oldu tabikide o cevaptı evet ben ideal kızım ve kibirli bir kahkaha benim kararlarımın cevabı oldu.yapamıyorum arkadaş yapamıyorum biriyle beceremiyorum sonra hayatım düzensiz hep farklı kişilerlesin yok göçebe gibisin tepkilerine magruz kalıyorum.zeki bi kadın istiyorum zekasıyla beni kendisine aşık etsin herkes diyorya yok böyle güzel olsun yok şöyle fiziği olsun senin hiç bişeyin olmasın zeki kız beraber aykırı bi ilişkimiz olsun görenler kıskançlıktan çatlasın seni öyle seviyim ki annem gibi babam gibi onların yokluğunu seninle kapatayım gözünden düşen kirpik tanesi benim hazinem olsun öyle seveyim işte seni damardan gir vücüduma bağışıklık sağlayım hemen sana.işte böyle birşey arıyorum
Zeze
sosyal medya içimiz oldu bizim. çünkü hayatta içimizden geldiği gibi davranamaz olduk. şekilciliğe önem verdik, bizden başka gördüklerimizi kabullenemedik. farklı fikirleri dinleyemedik bile. belki de bizi sosyal medyaya, bilinmediğimiz yere iten şey korku. birilerinin yanında kendimiz olmaktan ya da yalnızlıktan duyduğumuz korku. seviyoruz burayı, çünkü bizi daha az yargılayan var ya da tanımadan yargılanmak daha cesurca. keşke insanları olduğu gibi kabullenebilseydik, kendileri gibi. kendimiz gibi olanı sevmeseydik sadece. belki daha mutlu ve huzurlu insanlar olabilirdik. böylece sosyal medyada sosyalleşen değil de günlük hayatta birbirinin gözüne bakarak nasılsın diyen insanlar olabilirdik. olamadık...
ama yine de neyseki sosyal medya var. hiç olmazsa eskiden içimiz olan insanların yerine burayı kullanabiliyoruz.
OklohamaRüzgarı
herkes bu kadar isyan ederken benim ilk yapışımda 3 dakikada ders kaydını yapmam ortak olamadım acınıza 🚬
zorakimuhendis
şaka maka baya olmuş bir şeyler yazmayalı yazmış olmak için bu yazıyı yazıyorum.bu arada işe girdim okurken çalışacağım gibi duruyor veya çalışırken okuyacağım emin olamadım.son senemde uzatmasam iyi olacak .
hayırlı geceler hepinize selamlar sevgiler(çiko sana sabırlar diliyorum...)
princepeacocks
gözlüklü bir insanım duştayken hayatın olağan akışına uyarak gözlüğümü çıkarttım. neyse şampuanın kapağını umutsuzca açmaya çalıştım çalıştım lakin başarılı olamadım. sonra sinirlendim gözlüğü taktım meğerse kapak yokmuş. buna benzer bir anını sizlerle paylaşmak isterdim ama olmadı olmuyor.
Dark Night
feminizm filan boş ideolojiler arkadaşlar. kadınlarımız ne yazık ki "kız çocukları okur mu yhaa" diyen, sahip olamadıkları için içten içe çatlayıp daha sonra da kıyafetine dil uzatan geri kafalı insanlardan çok çekti. bende kadın haklarını savunucusuyum. hatta kadın-erkek eşitliği değil, durumuna göre kadınlara pozitif ayrımcılık yapılmasından yanayım. çünkü kadın-erkek eşit değildir. evrimsel olarakta, dini olarakta. hangisine inanıyorsan onu araştır. erkek, kadından güçlüdür ve doğada güçlü olanın sözü geçer. ancak bizler artık ilkel insanlar değiliz. güçlü olan, güçsüz olana zarar veremez. yasalarımız var.
sizin gece 3'te sokağa çıkmaya korkmanıza sebep olan insanlar, genellikle bir ara sokakta sıkıştırırsa bizide gasp etmeye çalışıyor, 20 lira için takıyor bıçağı gidiyor. o saatlerde sokaklar herkes için tehlikeli. bu tür şeyler için hakkınızı aramaya kalkarken çok uzaklara gitmenize gerek yok. feminizm filan bize çok uzak şeyler. en yakınınızdakine sığının.
bakınız:  "kahraman türk kadını! sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın."
m.kemal atatürk
ladylazarus
antony and the johnsons - İ fell in love with a dead boy

bazen kendimi hable con ella filmindeki marco gibi hissediyorum. güzel şeyler diğer insanlarda tebessüm olarak vücut buluyorken,bende bir anı o tebessüme peydah oluyor ve ben gözyaşlarıma engel olamıyorum. aynı biçimde bu kendini diğer insanların gözyaşlarına engel olamadığı durumlarda fütursuz bir kahkaha olarak gösteriyor.

pessoa kulağıma fısıldıyor : ' olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum. '
canimhicopmiimyaa
"kendin ol kendin, üniversiteye geldin hâlâ bi kişilik sahibi olamadın mı? " diye suratına suratına çarpmak istediğim özenti insanlar var
anonim
elveda omü, elveda tepeden bakan hocalarım, elveda yanına yakıstırmayan arkadaslarım, elveda yıllar sonra karsıma cıksa da bir baskasının olan sevdigim, elveda icimde kalanlar. ben belki iyi bir yaren olamadım belki kendimi gösteremedim ve sessiz sessiz durdugum hayatınızın bir köşesinden yine öylece gidicem. kotü anılar yoğunlukta olsa da hepinizi özlicem. ne cok vedalar yasıyoruz hayatta. mezuniyete günler kala bu veda da benden size gelsin.
thegreen
"yalan bu dünya yalan" diyen müslüm father reisi saygıyla andığım bir geceye daha sa.
saat 03:56
kaç zamandır konuşmadığım liseden beri beraber olduğum bir arkadaşım ile buluştum dün. biz hep 3lü takılırdık. lisede bizim arkadaşlığımız hep konuşulurdu. ama üniversiteye başlayınca dün buluştuğumuz arkadaşım ile aramız istemsizce açıldı. çünkü sevgili yaptı. bizi ikinci plana attı. halbuki zamanında onun için nerdeyse bıçaklanacak kadar mevzu yaşamıştık. neyse bu bana baya koydu. ne ben aradım ettim ne o aradı. samsun'u yazma amacımız ayrılmamaktı. beraber olmaktı. ama o öyle yapmadı. ben silmistim hayatımdan derken dün diger arkadaş buluşma ayarladı. İki gözüme geçtik. tabi masa kurulunca her şey ortaya döküldü. meğersem babaannesini kaybetmiş. kimseyle görüşmüyormus. kendini eve kapatmış. sevgilisiyle bile arası bozulmus bir ara. bunu duyunca neden söylemedin dedim. bunu nasıl söyleyebilirdim dedi. haklıydı.
ben hep onu suçlarken aslında kendime hic toz kondurmuyordum. aradığımda hep neden aramıyon diyip küfür ediyodum. ama hiç neyin var diye sormadım. yada akıl etmedim. her neyse bunu duyunca kendimden utandım. nerdeyse 1 ay olmuş kaybedeli. ama ben yanında olamadım ve üstüne onu suçladım. dicem şu ki önyargılardan vazgeçmek lazımmış. bunu anladım. ölümlü dünya. yarına cıkacagımızın bile garantisi yokken kalp kırmanın veya soğuk davranmanın yan geçmenin saçmalıktan başka bir şey olmadığını öğrendim. hayatım hep böyle geçti zaten. hep kötü bir olay yaşayıp ders çıkardım. tecrübe edindim. buda bana bi ders oldu.
luna
toplu taşıma araçlarında yüksek sesli konuşan insanları ciddi anlamda öldürmek istiyorum. kimsenin hayatını dinlemek zorunda değiliz. şahsen ben tramvayda kitap okuyorum genellikle. fakat bu tip insanlar yüzünden dikkatim dağılıyor. ben mi çok titizim bu konularda bilmiyorum. yanımda biri varsa kimseyi rahatsız etmemeye çalışarak konuşurum. neyse hala yüzüme bakarak cırlak cırlak konuşan insan evladını duymamak için kulaklığımı taktım. artık sakinim. yani galiba emin olamadım.
thegreen
dün uzemden çıktık gözüm onu ararken vazgectim. dedim nerdeeee geç bunu thegreen.
oturduk bir banka.
bir de ne göreyim.. görmüş geliyor..
yuh dedim bu kadar da olabilemez.
sonra dıp dıp atan bir organ. baktım kalbimmis o..
sonra dedim ah kalbim ben senden çok çektim. bu sefer seni dinlemicem.
aylardır konuşmuyoruz. sesini özlemişim desem yeridir.
seviyormuyum? orası biraz karışık..
ama şunu farkettim; hayat en beklemediğin anda bir şeyleri karşına çıkarıyor. bu hayırda olabilir şerde bunu tanrı bilir. fakat bu konularda çok karamsarım.
İstediğim hiç bir şeye sahip olamadığım için olabilir bu.
neyse vize haftası ince işlere kafa yormak da istemiyorum. aylardır kafam rahat zaten. karşıma çıktı diye bu rahatlıkdan olmak istemiyorum kısacası.
benden bu kadar .
saygılar sevgiler..
sevgili omü dedikodu ailem...

Selam Ziyaretçi

Gördüğüm kadarıyla henüz giriş yapmamışsın! Lütfen giriş yap, bekliyorum :)